Kılıçdaroğlu’nun içinde bulunduğu durum, mitolojideki Sisifos efsanesini çağrıştırıyor. Ölüler ülkesi tanrısı Hades tarafından devasa bir kayayı bir dağın zirvesine taşımaya mahkûm edilen Sisifos, bin bir emekle kan ter içinde zirveye ulaştığı anda kaya, geri aşağıya yuvarlanıyor; her seferinde kayayı dağın eteklerinden toplayıp yüklenerek yeniden tırmanıyor, bu döngü sonsuza dek sürüyordu.
Altılı masa, Sisifos’un kayası kadar ağır bir yük olsa gerek. Kılıçdaroğlu, bu her ileri adımda ağırlaşan masayı bir yıldır tek parça halinde yukarıya doğru ittirme uğraşı veriyordu. Sonra, tam zirveye ulaştım derken yukarıdan Meral Akşener tekmeyi vuruyor; haydi sil baştan. Mitolojide tekmeyi kimin vurduğu belli olmadığına göre bunun bugün adına deprem dediğimiz doğa olayı sonucu olduğunu düşünmek için yeterince neden mevcut. Ama zamanlaması manidar ve orada da Hades’in fay hattı üzerine ilahi fiskesi baş şüpheli.
Akşener’in böyle bir davranışta bulunma nedenleri üzerine akıl yürütmeler de vaka ile birlikte yağmaya başladı. Analitik açıklamalardan bir tanesi, İyi Parti’nin ideolojik ve siyasal kompozisyonuna dayanıyor. Akşener ve ekibinin MHP’den kopuşu, yalnızca Erdoğan diktasıyla işbirliğine tepkiyi değil merkez sağda beliren boşluğu, metamorfoz geçiren ülkücü tabanla birlikte doldurma hedefini de imliyordu. Altılı masaya katılma ve sürdürme iradesi asıl olarak merkez sağ bileşenlere mahsustu. İdeolojik saplantıları taşımayı sürdüren kanat ise merkez sol liderliğinde bir ittifaka karşı kronik gönülsüzlük üzerine seçim vakti yaklaştıkça kendini dayatan HDP ile eşgüdüm zorunluluğu karşısında masayı devirmeyi daha uygun buldu ve parti içinde merkez sağ savrulmaya karşı ağırlığını koyma vaktinin geldiğini düşündü; İyip titredi ve kendine döndü. Bu ideolojik saplantının siyasal terminolojideki adı ırkçılıktır.
İkinci analiz, meseleyi siyasal-ideolojik düzlemden alıp ekonomi-politik düzeyine taşıyor. Buradaki iddia, özetle altılı masaya beşli çete müdahalesi. Beşli çete, saray etrafında devlet ihalelerinden palazlanmış inşaatçı burjuvazinin kod adı. Bunları, Kremlin etrafında palazlanan yeni Rus burjuvazisinin muadili ‘Türk oligarklar’ olarak kodlamak da yanlış olmaz. Altılı masa kurulduğundan beri Kılıçdaroğlu’na oradan sürekli görüşme teklifleri geliyor ve reddediliyor. Maliyecilikten yetişme CHP lideri, oligarkların devlet kasasından hortumlanan haksız kazançla beslendiklerini ve bu hortumu kesmekte kararlı olduğunu ısrarla vurguluyor. Egemen zümreye karşı bu antagonistik tavrın İyip’in ekonomi-politik zeminiyle de uyuşmazlığa düşmüş olduğu anlaşılıyor. Akşener’in Erdoğanist oligarkların çıkarları doğrultusunda masayı dağıtmak durumunda kaldığı değerlendirmesi, CHP’li sol arasında oldukça yaygın.
Bu iki tezi üst üste koyduğumuzda, İyip’e içkin aşırı sağ ırkçı saplantıyla merkez sağ burjuva sınıfsal bağlılığın örtüştüğü momentte masayı tekmelemenin bir tarihsel zorunluluk olarak ortaya çıktığı söylenebilir. Bu, ideolojik ‘üstyapı’ ile ekonomi-politik ‘altyapı’ arasında ender rastlanan bir uyum anına işaret eder. Bunlara ilaveten, Erdoğan’ın veya ‘derin devletin’ Akşener’e yönelik şantajı da kapalı kapılar ardında ziyadesiyle konuşuluyor. Akşener’in, en kritik an geldiğinde Baykal benzeri bir kaset komplosuyla tehdit edildiği iddia ediliyor. Bir de 2016’da açılmış bir FETÖ davasında, yakın zamanda dosyaya eklenen bir gizli tanık ifadesinin Akşener’in tutuklanmasını gerektirecek iddialar içerdiği ve İyip başkanının tavrındaki ani değişimde bu yargı şantajının etken olduğu söylentisi oldukça yaygın.
Buraya kadarki değerlendirmeler, Akşener’in aslında samimi olduğu ve kendi dışındaki bir dizi faktörü yönetmekte başarısız olduğu için en kritik anda masadan çekilmeye mecbur bırakıldığı ön-kabulüne dayanıyor. Ama daha kuşkucu bir değerlendirme, Akşener’in başlangıçtan itibaren ittifakı sabote etme misyonuyla o masaya oturmuş bir ajan provokatör rolü oynamış olma ihtimaline dikkat çekiyor. Önce bütün muhalif potansiyeli bir araya getirerek aynı çatı altında topluyor; sonra da binayı dinamitleyerek toplu imha. Mükemmel plan, ama tam da o paranoyak mükemmelliktir ki iddianın inandırıcılığını zedeliyor.
Siyasetin dili, bir medeni nezaketi içermek zorunda; yoksa herkes Erdoğan misali küfrederek siyaset yaptığını zannederdi. Belki de bu nezaket nedeniyle bariz bir gerçeğin telaffuzundan çekiniliyor. Bu, Kılıçdaroğlu’nun kendisi değinmekten kaçınsa da Dersimli bir Alevi Zaza/Kürt olması. Çünkü İyip’in birlikte hareket etme, program ve liste oluşturma ve benzeri konularda herhangi bir itirazı görülmedi. Asıl itiraz cumhurbaşkanı adayının kimliğine; daha doğrusu mezhepsel ve etnik aidiyetine yapılıyor. Kılıçdaroğlu’nun ‘seçilemeyebilir aday’ olduğu argümanı, ülke nüfusunun seçmen tabanından değil ‘yukarıdan’ geliyor. O yukarısı denilen mevki, yirmi yıl önce Çankaya’da tesettürlü bir ‘first lady’nin ikamet etmesi ihtimaline karşı adeta ölüm-kalım mücadelesi vermiş ama kademe kademe geri çekilmiş, zor da olsa kendini yeni duruma adapte etmişti. Bu kadar sancının üzerine şimdi bir başka dışlanmış kimliği, ‘devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün’ Öteki’sini devletin zirvesinde görme travmasıyla baş etmeye hazır olmadığını düşünüyor. Ama ülkenin zeminindeki tektonik hareketlenme, üst katmanları da bir kez daha sarsarak yerinden oynatacağa benzer.
Kılıçdaroğlu’nun kayası tekmelenip dağın eteklerine geri yuvarlandı. Ama bu kez İyip safrasını atarak hafiflemiş bir kaya var omuzlarında. Dahası, artık müttefiklerini de o masanın üzerinde yokuş yukarı taşımak yerine onları da yanına davet edip el vermelerini isteyebilir duruma gelmiş bulunuyor. Sisifos’un mitolojik kaderini bozacak en önemli hamle ise HDP’den, Kürt hareketinden ve demokrasi güçlerinden gelmesi muhtemel sol takviye olacaktır.