Tüm bilmelerin sonrasında duruyoruz. Çığlıklar, kahkahalar, yara izleri, acılar, kederler, can sıkıntısı, yürümek, koşmak, durmak ve daha bir sürü şey yaşayıp, bir eşikte durmak. Sonra hayal etmek kendini; önce geldiği yerleri, şimdi de kaldığı yeri düşünüp, gördüklerinin içine kendini yerleştirmek. Basireti bağlanmış çok şeyin, eziyeti çekilmiş çok şeyin ortasında her düşünceyi ayna yapıp kendini görmek. Bugün, bu aralar, ahvalimiz ancak bu kadar.
Bugünlerde burada, birileri kendini öldürmek istiyor. Bugünlerde burada birileri kimilerini öldürmek istiyor. Bugünlerde burada birileri ölüyor. Başkaları mışıl mışıl uyuyor. Bu çağ böyle bir yerde, bunların hepsini yaşatıyor. Yanlış başlangıçlar, doğru bir geleceği teğet geçiyor. Bir fal gibi, müneccimini kaybetmiş bir rüya gibi, bugünlerde buralar.
Hevesini kaybetmiş, heyecanını azarlamış, hırsını parlatmış bir çoğunluk. Yine sahte gülüşlerle, taklit gözyaşları ile bir yerde duran bir kalabalık. İnsan bir gün zannettiklerinin mağduru oluyor, çok tuhaf. Ve bu tuhaflık bulaşıcı bir hastalık gibi, yayılmadık ne bir meydan ne de bir ev bırakıyor. Tek tek ayrı, bir arada aynı kalabalık. Karşılaşmak şans ile lüks arasında bir kararsız.
Bazı günlerin tarifi yok. Bazen tarif edilemeyen bir gün yaşanır. Sonra herkes şahit olunca, her yer ve tüm varsayımlar anımsanır ve yeniden yazılır. Zannetmek fena bir marifet, hissetmek farklı bir eziyet. Kuşkusuz, yaşamak zaten başlı başına bir felaket. Kıymet ve haysiyet giderek vasatlaşıyor. Aslında tarif etmek biraz zaman alıyor.
Adlar, tanımlar, hiyerarşik bir çemberin içinde dolaştırıyor hepimizi. Bitimsiz bir hüzün gibi, mecbur sanki, birer sayı olmak, bir defterde ya da bir bilgisayarda kalmak. Dünya bir pencere ve yine evet, dünya görmeyi istediğimiz bir manzara. Hayatlar ve hayaller durmadan yer değiştiriyor, anılmak kalıyor.
Olsun, yol hep olsun. Böyle başlıyor hep bir macera. Buralarda efsane. Gide gele bir yere varılmasa da yolda kalmanın serinliği geçerli bir bahane. Seyrek karşılaşmalar, sevgisiz karşılanmalar, birbiriyle beraber. Yine bir ses kendini çoğaltıp diyor: Geçmişimizi murdar edenler, geleceğimize karışmasın; getireceklerimize de.
Masalar kurulup, masallar dağıtılıyor. Sözler, düşler, yarınlar artık terkedilmiş binalarda birer reklam. Zaten her şeyin adı konulunca böyle bir hapishane inşa edip girdik içine. Herkes suçlu, her yer suç mahalli. Deprem yeraltında değil, yerkürede olmalıydı diye bir avaz yankılansa artık. Zamansız sanacak birileri, olsun. Zamanla yarışan her şey kaybedince, zamansız, aniden olana tav olduk bir gün.
İlk kez başımıza gelenlerle savrulduk, sonra gelenler birilerini götürdü bizden. Zalimin taşıdığı ve bizi altında bıraktığı felaket, artık onundur. Zaman barbarların umudunun karşısına geçip kahkaha atma zamanı. Zalimin taşıdığı cenazelerimizin yasını tutup, öfkemize sarılma zamanı.
Birileri kimseyi durdurmasın, ki yetecektir çaldıkları, çark ettikleri ne varsa hepsini haykırmaya. Ölülerimiz hatıralarımızda toplanıyor, dirilerimiz meydanlarda toplanacaktır
Haftanın kitap önerisi: Adam Phillips, Akıl Sağlığı Üzerine / Çeviren: Kıvanç Tanrıyar, Ayrıntı Yayınları