6 Şubat 2023 tarihinde her şey değişti bu ülkede. Aslında yıllardır yapılan siyasi yapılanmalarla bu sürecin içindeydik hep birlikte. Yaşanılanları/ yaşanacakları öngörmek zor değildi. Bugün yaşadığımız tüm yıkımlara, yok oluşlara giden yolda taşlar tek tek dizilirken, yok oluş yaşamın, yaşam alanlarının üstüne adım adım İNŞA edilirken yıkımın sesleri her uygulamada duyuluyordu.
Bu gerçeklik; Antakya –Defne’den deprem bölgesinden gelen, eşini birkaç yıl önce Muğla’da inşaat işçisi olarak çalışırken iş cinayetinde yitirmiş genç bir kadının, deprem sonrası çocukları ile döndüğü Muğla’da bir dayanışma evinde aktarımında, kendi kendine mırıldadığı sözlerde tüm açıklığı ile ortada: “Bizi Defne’de dört gün ölmeye bıraktılar, gelen kimse olmadı.” Şimdi geçmişte yaşadıklarından kaçabileceği bir yerlere gitmeye çalışıyor, nereye olduğunu bilemeden.
İş cinayeti, inşaat işçisi, canından, yerinden oluş, tarım alanlarına, sulak alanlara kurulu bir eve göç, deprem, travma yaşadığı yaşamını değiştiren yere yeniden geliş ve sonrası…
Sistemin siyasi uygulamalarına karşı yaşam alanları için, özgürlükler için verilen her mücadele, birbirinden ayrı düşünenler bu sürece katkı vermedi mi sizce. Yaşadıklarımızın sorumlusu halklar değil şüphesiz. Özgürlük mücadelesi veren, yerinden yurdundan zorla edilen ezilen halkların mücadelesi egemen sistemle uyumlu yaşamaktan, olanlar tarafından öteki sayılırken, egemenler, kapitalist sistemin yürütücüsü siyasi iktidar bu süreçte gücüne güç kattı. Sular ticarileştirilirken, Kürt illerinde “güvenlik” gerekçesi ile barajlar ardı ardına sıralanırken, suyla kurulmaya çalışılan iktidara karşı gelen halklar yalnız bırakıldı. Ormanlar yanarken, depremde olduğu gibi yangınlara uzun süre müdahale etmeyen devletin bu kayıtsızlığı ve yok oluşa ortaklığı, olaya gözünü kulağını kapayanlar tarafından desteklendi. Doğal alanlar, doğal ve kültürel varlıklar sermaye birikimine sokulurken, Hewsel bahçeleri, Hasankeyf, Diyarbakır Suriçi TOKİ’leşirken, kentler hafızasından orda yaşayanlar on binlerce yıllık geleneğinden koparılırken, bunun için savaşlar, OHAL’ler ilan edilenlerin yaşandığı bölgenin bugün yok oluşunun, fayların yarattığı yıkım olmadığını biliyoruz.
Bildiklerinizi, bilim insanlarının saptadıklarını tekrar etmeyelim; tarım alanları, ovalar, sulak alanlar sermaye birikimine açılırken ekoloji örgütleri, emek ve meslek örgütleri, halklar, kadınlar, işçiler, HDP başta olmak üzere siyasi partiler bu yapılanlara karşı çıktığında bugün deprem için alanlara çıkıp açıklama yapan halklara, doğruları halklarla paylaşan bilim insanlarına, uygulanan tehdit, baskı, gözaltı, şiddet, tutuklama yıllardır gerçekleri söyleyenlere, bu sistemin yok oluşa sürüklediğini söyleyenlere dün de bugün de uygulanıyor.
Sonuç ortada; sistem çöktü. Bu çöküşü halklar yaşamlarını yitirerek ödemeye devam ediyor. Ortaya çıkan sonuç bu suçu yaratanların, bu yıkım sürecini sistemli organize inşa edenlerin ve hala inşa etmeye devam eden siyasi iktidarın ve devlet yapılanmasının ortaya çıkan delilidir.
Yıllardır sürdürülen siyasi kararlar, kapitalizmi var etme uğruna uygulanan politikalar, alınan akla, bilime, halkların iradesine aykırı kararlar, ekosistemleri, yaşamı, yaşam alanlarını sermaye birikimine açma hırsı ile süren kapitalist sistem yapılanması bu enkazın mimarları.
İmar afları ile tüm aykırı yapılaşmayı yasallaştıran ve kabul edenler, üst ölçek plan değişiklikleri ile planlamaya uygun hale getirenler, bakanlıkları inşaat, enerji, maden şirketlerinin emrinde çalışan onlara, sermaye alanına evirenler; bugün yaşanan iklim krizlerinin de, milyonlarca canlının yaşamlarını dünden bugüne yok edilişin de, sürmekte olan depremlerde canları, yaşamları yitirmemizin de, enkaz altında kalanları günlerce kurtarmayıp ölüme terk edilmelerin de sorumluları. Depremden bugüne yaşanan acıların, yüz binden fazla can kaybının ve yıkılmış kentlerin, yok olan hayatların, yerini yurdunu bırakıp başka illere gitmek zorunda kalışların sorumluları.
Bölgede deprem, hareketlilik hala devam ediyor; üstelik yeni faylar harekete geçerek etkisini sürdürüyor.
Prof. Dr. Naci Görür günlerdir uyarıyor; veriye, gözleme ve bilgiye dayalı öngörüleri sürecin sonlanmadığını, depremin sürmesine ve yenilerinin eklenmesine hazırlıklı olmamızı bizlere bildiriyor.
Türkiye’de halklar siyasi iktidarın, AFAD’ın, Kızılay’ın, siyasi iktidarın emirlerini yerine getiren; Valilerin, Kaymakamların, güvenlik güçlerinin aksine birbirlerinin yaralarını sarmaya devam ediyor. Para ile Kızılay’ın kan ve çadır dağıttığı, sağ kurtulan çocukların kaybolduğu, alana günler sonra çıkan ve çocuklara sadaka dağıtan iktidar başkanının olduğu bir ülkede yaşadıklarımızı hazmetmemiz imkânsız. Enkazda canlarını yitirenler, kaybolan hayatlar unutamayacaklarımız olarak hayatlarımıza işledi.
Sağlık emekçilerinin kendi imkanları ile oluşturdukları çadır hastanelerinin, Sevgi Parkı’nı boşaltılması ile devam ediyor. Antakya’da güvenlik güçleri TTB’ye, SES’e ve alandaki sağlık emekçilerine hastanelerini boşaltmaları için baskı uyguluyor.
Bildiklerimiz, bugüne kadar siyasi iktidarın halklara, demokratik kitle örgütlerine, eşit ve özgür yaşamı savunanlara yaşattıkları tüm şiddeti ile devam ediyor.
Ekoloji hareketleri bölgede yaptıkları gözlemlerinin sonucunda yaşamı özgürleştirmek için mücadele edenlerin politik sözünü tekrarladı. Artık eşit, özgür, ekolojik bir yaşamı halkların iradesi ile birlikte kurma zamanıdır. Söz ve karar bizim.