Stadyumlarda yükselen ‘Hükümet istifa’ uğultusu taşları en doğru şekilde yerine oturttu. Bu hükümeti göndermeden hiçbir adım atılamaz.
Hükümetin karanlık ve yeteneksizlik düzeyi ortadadır.
Oluşturdukları bütün adetler bir saçmalık boyutuna varıyor. Liderlerini yüceltecekler ya, onun varlığını sürdürecekler ya, alternatifi olmadığını vurgulayacaklar ya. Maşallah, inşallah laflarının arasına bir ‘Cumhurbaşkanımızın talimatıyla’ lafı eklendi. İndir onun talimatı, kaldır onun talimatı. Ne işin yapıldığının bir önemi yok, yapılan işin doğru olup olmadığının da bir anlamı yok. Önemli olan o işin cumhurbaşkanının talimatıyla olduğunu söylemek.
Böylece Türkiye değil ama Recep Tayyip Erdoğan ilelebet payidar kalacak güya.
İşte o nedenle ilk iki gün insanlarımızın enkaz altındaki sesi tükenirken, kimse onları kurtarmak için adımını atmadı. Çünkü müdahale için ‘Cumhurbaşkanımızın talimatı’ vereceği bir tablo yaratılamadı. O azametli tablo oluşamadıysa eğer, insanların kurtarılması için adım atılmayabilirdi. Onlara göre o azamet görüntüsünü göstermek, insanların hayatlarını kurtarmaktan daha önemliydi.
Talimat gösterişi için hayatları hiçe sayanlara ‘Hükümet istifa’ dedi tribünler.
Demek ki onlar da Karamürsel sepeti değilmiş. Diyorlar ki ‘Biz nasıl bazı durumlarda kulüp yönetiminin istifasını istiyorsak, bazı durumlarda da hükümetin istifasını isteyebiliriz’ Bunu bile açıklamak zorunda bıraktılar taraftarlara. Ama ne muhteşem bir açıklama. Şehir hayatının doğal olarak kazandırdığı bir bilinci dile getirdiler. Bir spor kulübü olarak bile bir araya gelmişseniz bunun gerekleri vardır. Spor kulübüne yakışır olan vardır, spor kulübü olmanın bir gereği vardır, spor kulübünde olmanın getirdiği bazı doğal haklar vardır. Hani denir ya sendikalar demokrasi okuludur diye, demek ki spor kulüpleri bile bir demokrasi okulu olabiliyormuş.
Her yer tarikat yurdu, her yer cemaat toplantısı, her yer medrese ortamı değildir.
İnsanlar insanlık birikimi olan ilişki biçimlerini yaşarlar. O birikimin olanaklarından yararlanırlar. Hatta sadece insanın insan olmaktan kaynaklı hakları vardır. Bir imparatorluk tebaası bile hanedandan birini değil de diğerini isteyebilir padişah olarak. Bu neredeyse monarşilerde bile mümkün. ‘Kral öldü, yaşasın yeni kral’ diyebilir. AKP bize bugün, 21. yüzyılda bunu bile hak görmüyor. Orta çağda bile olan hak, şu gün elimizden alınmaya çalışılıyor.
Niyet neydi, akıbet ne oldu peki.
Orada insanlar yıldızlar kadar çoktular ve maçtan önce çat diye ‘Hükümet istifa’ dediler. Destur almadılar, şimdi o zaman bu zaman demediler, kaymakam yasağını takmadılar. Böylelikle hepimizin ruhunu, genzini açtılar. Muhaliflerin çoğu kekelerken, teklerken, zaaflarını örtmeye çalışırken çıktılar ve söylediler. Doğru siyasetin yolunu mermer taşlarla döşediler. Bu arada koca stadyumu çocuklara gönderilecek oyuncaklarla doldurmayı ihmal etmediler. Tam bir ‘Halka yakışan incelik’
Önceki zamanlarda cesur ve fedakâr bilim insanları ufkumuzu açmıştı.
Hepimizin yerine ve hepimizin adına doğruları söylediler.
Ne mutlu ki bu sefer sahneye sade yurttaşlarımız çıktı. Sade futbol taraftarları. Onların feraseti mevcut iktidara ders diye okutulabilir. İstifa diyen ağızlarına sağlık, çocuklara oyuncak taşıyan elleri dert görmesin.
O zaman sonuç nedir.
Sonuç deprem meselesini siyasallaştırmanın gerektiğidir.
Deprem meselesi siyasallaştırılmalı ve devrimciler depremle ilgili kendi çözüm siyasetini ileri sürmeli.
Stadyumdaki taraftar ‘Hükümet istifa’ diyebiliyorsa eğer; siyasi örgütlere, sendikalara, meslek odalarına ve demokratik kitle örgütlerine çok daha büyük bir görev düşer. Herkes kendi rolünü oynamalı.
Politik örgütlerin acil bazı görevleri vardır ama asıl görevleri de vardır.
Yıkımın sorumlusu rant-yolsuzluk-rüşvet çarkını oluşturmuş hükümet ve yerel yönetimlerdir.
Bunun hesabı sorulmalı ve bunun ilk adımı olarak hükümetin istifa ettirilmesidir.
Depremin siyaset üstü olmamasının anlamı burada.
Depremde yoksulluk çeken sınıfın evleri yıkılır. Uzun vadede halk can güvenliğinin sağlanmasını isteyen örgütlü ve eylemli bir kararlılık ortaya koymalıdır.
AKP gibi hükümetler her şeyi bir vodvildeki gibi gizlemeye çalışabilir. Açık bir gerçeğin anlaşılmasını engellemeye çalışarak koşuşturup durabilir.
Basın açıklaması yapılıyor, kaymakam kararı yetiştir. HDP meclise girdi, HDP’yi kapat. LGBTİQ+’lar gökkuşağı bayrağı açtı, tut yetiş. Paylaşımlar yapılıyor, interneti yavaşlat. İşçiler grev yapacak, onu koş yasakla. Kürtler belediye başkanı seçilmiş, hemen kayyım ata. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu kurulmuş, mahkemeye ver. Gülşen’in kıyafetini beğenmemişler, hemen hapse at. Tabipler Odası söz söylemiş, terörist ilan et. Çadır yok diyene, hakaretlerini say. ‘Hişt’ diyene hakaretten dava aç.
Ne kadar baş döndürücü değil mi?
Çok basit bir despotizmin konuşulmasını ve reddedilmesini engellemek için.
Ama ne muhteşem ki toplumsal muhalefet de ele avuca sığmıyor.
Tribünlerde ateş var. Buyurunuz buradan yakınız, mösyö hükümet.
Susturmaya çalışmanın sonu gelmiyor, Susturmaya yetişemiyorlar.
Toplumsal muhalefet susmadığı için bitiremiyorlar.
Toplumsal muhalefet sırasını beklemiyor.