Erdoğan devleti bir Anonim Şirket (AŞ) gibi yönetmek gerektiğini söylediğinde liberal rüzgârların hâkim olduğu bir dönemdi ve piyasa tapınağının müdavimleri bu söylemi alkışlıyorlardı. Türk entelijansiyasının sefaleti ulus devletle bürokratik sermaye arasına sıkışmış olmasından kaynaklanıyor. Aydın olmanın sorumsuzluğu devleti AŞ gibi yönetmek isteyenlerin yolunu fazlasıyla açtı ve Anonim Şirket olarak yönetilen devlet Kızılay çadırlarını satacak hale geldi…
Kızılay örneği aslında neoliberal dönemin Türkiye sürümünü anlatmak açısından oldukça çarpıcı bir örnek. Yolsuzlukta dünyanın ilk beş ülkesi içinde yer almasıyla, oligarklarıyla, poligarklarıyla, mafyasıyla, neopotizmde sınır tanımazlığıyla, cemaatleriyle yaratılmış olan ‘saadet düzeni’ aslında her şeyi satar. Öyle de oldu. Geldikleri günden bugüne kamu adına ne varsa özelleştirmelerle, ticarileştirmelerle satıldı. Satamadıklarını Varlık Fonu gibi yöntemlerle ipoteklediler. Yetmedi ülkenin gelecek otuz yılını ağır bir borç yükü altına soktular. Böylece devasa bir kaynağın üzerine çöktüler…
Bu devasa kaynağın üzerine çökme yöntemi iki ayaklı bir modele dayanıyordu. Özellikle 2014 sonrası çöktürme planı olarak anılan dönem bu çökmenin devlet aklını oluşturmaya yönelikti. Birinci ayak savaş politikasına dayalı sektör olurken diğeri de inşaat ve enerji sektörü oldu. Bu iki ayaklı yöntem hem siyasetin hem de ekonominin yeni düzeni adına stratejik öneme sahipti. Kürt meselesinin savaş politikalarıyla işlevsel hale getirilmesi, tecrit ve siyasi tutsaklıklarla istisna halinin normalleşmesi, kayyum yöntemiyle vesayetin katılaşması ve aşırı merkeziyetçiliğin tesisi, demokratik tüm kurumların tasfiyesiyle hak gasplarının olağanlaşması, örtülü ve açık haliyle OHAL düzeneğinin tüm özerk yapıları yutması, yargı başta olmak üzere tüm bürokrasinin parti devlet modeline göre biçimlendirilmesi, emeğin aşırı sömürülmesini sağlayacak mülksüzleştirme ve doğanın talanına yönelik hunharca yıkım politikaları bu devasa kaynak gaspının nasıl gerçekleştiğini anlamamıza yarayacak birkaç hatırlatma başlığıdır.
Bu kaynak en iyimser hesapla son yirmi yılda 3,5 trilyon dolar. 2 trilyon dolar savaş, diğeri inşaat ve enerji alanına yönelik kullanılmış gözüküyor. Bu kaynağın ekonomik çevrim olarak yaratacağı büyüklüğün ve bunun sonuçlarının toplumsal, siyasal ve ekonomik yapıya yansımalarının neler olacağını varın siz düşünün. Oysa bu kaynağın AKP iktidarlarınca kullanımının yarattığı sonuçlar toplumsal, ekonomik ve siyasal düzeni sürekli krize sürüklemiş ve büyük bir yıkıma neden olmuştur. Bugün yoksulluk ve yoksunlukların ulaştığı boyut tahammül edilemez sınırlardadır. Savaşın Kürt halkı üzerinde yarattığı yıkım ise ortalama toplumsal maliyetlerin kat be kat üzerine çıkmıştır.
Bunca yıl bu devasa kaynakla fay hatlarının üzerindeki tüm kentleri depreme dayanıklı hale getirme olasılığı var mıydı, kuşkusuz vardı. Depremin sonuçlarının bu denli yıkıcı olmasının nedeni işte bu düzendir, iktidarın ve devletin tercihleridir. Yüzyıllık köhne rejimin akıl dışı tercihleriyle AKP iktidarlarının çıkarcı aklının buluşmasının yaratmış olduğu tahribatın ne olduğunu bize yaşadığımız son depremler açıkça anlattı. TC AŞ iflas etmişti.
Bu iflastan kurtulma şansı yok. Bu düzen kesintiye uğramıştır. Yeniden onarılması, restore edilmesi artık mümkün değildir. Telaşla, seçim hesaplarıyla inşaat kartını oynamaya kalkan Erdoğan meseleyi hala anlamış değil. Masayı devirdiği gün sonun başladığını şimdi yeni yeni idrak edecek. Hem o hem etrafındaki tayfa hem de müesses nizamın tapınak bekçileri Kızılay çadırlarını satabilecek duruma gelmişlerse, Suriye depremini görmek ve yardım etmek yerine insanları bombalamaya devam ediyorlarsa, hala insanları şiddetle susturabileceklerini sanıyorlarsa bu sadece bataklıktaki çırpınma halidir. Bir kere sokak konuşmaya başladı mı bu sesi susturmak pek mümkün olamaz. Depremden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, kırılan sadece fay hatları değil düzenin kolonlarıdır. Şimdi dayanışmayı büyütme, direnişi örgütleme, faşizmi ve onun sermaye aklını enkazlarla beraber süpürüp hayatımızdan atma zamanı…