Komün insanlık tarihi kadar eski, toplumun varoluş tarzı gereği süregelen ve toplumsallaşma formudur. Ekonomi de komün kurumsallaşması ile toplumun faaliyeti haline gelir
Naşide Buluttekin
Kapitalist modernitenin kurumsallaşması ve küreselleşmesi ile birlikte toplumsalın sömürülmesi daha yoğun, yaygın ve etkin bir hal almıştır. Toplum, sömürge haline gelmiş, kadın “sömürgenin sömürgesi” olmuştur. Mevcut ekonomik sistemin en temel gizil amaçlarından biri sürdürülebilir yoksulluğu yaratmaktır. Nitekim küresel bazlı uygulanan savaş-çatışma, üretim-tüketim dengesi(zliği), arz-talep ilişkileri gibi politikalar ile yoksullaştırma ve yoksunlaştırma halinin sürekliliği de sağlanmaktadır. Önce kadın ekonomiden dışlanmış, sonra toplumun ekonomi ile bağı koparılmıştır. Toplum sadece tüketim nesnesi olarak görülmüş ve buna dönük kurgulanmıştır. Sermayeyi korumak adına, doğayı, insanı ve tüm varlıkları hunharca kullanmaktan geri durmayan bir sistem ile mücadele etmek durumundayız. Ancak bu mücadeleyi nasıl ve hangi yöntemler ile vereceğimizin bilgisine de sahip durumdayız. Ekonomik toplumun inşasının kadın öncülüğünde gerçekleştiğini biliyoruz ve yeniden inşa da yine kadın öncülüğünde olacaktır. Çünkü ekonomi aslında kadının faaliyetidir. Kadının ekonomiden dışlanması ile ekonominin kendisi de kadın kültüründen uzaklaşmıştır, avcı erkeğin kültürü hâkim olmaya başlamış, şiddet, sömürü, talan, aldatma kültürü gelişmiş ve ilk köleye-metaya dönüştürülen yine kadın olmuştur. Daha sonraları bu nitelikler topluma yansımış ve toplumsalın sömürüsü başlamıştır.
Bazı güncel veriler ile ekonomi ve yoksullaştırma politikalarının ne kadar çarpıcı ve yakıcı olduğunu görebiliriz.
İnsanların temel gereksinimlerini karşılama olanağına ve yaşayabilecekleri minimum yaşam standartlarına sahip olmaması şeklinde tanımlanabilecek yoksulluk olgusu, işsizlik, yoksunluk, ayrımcılık, sosyal dışlanma gibi olgularla hem iç içe hem de etkileşim içindedir. Ancak kadın yoksulluğuna baktığımızda toplumsal cinsiyetçilikle direkt bağı olduğunu görüyoruz. Maalesef dünyadaki yoksulluk verilerine baktığımızda kadınlar ve çocuklar, yoksulluktan en fazla etkilenen grupların başında gelmektedir. Küresel kapitalist modernitenin yoksullukla ilişkisinin en çarpıcı verilerini Uluslararası Oxfam Koordinasyonu’nun ‘En Zenginlerin Yaşam Mücadelesi’ raporunda görüyoruz.
Rapora göre 95 gıda ve enerji şirketi 2022 yılında kârlarını iki katından fazla arttırdı ve bu kârın 257 milyar doları (%84) zengin hissedarlara ödendi. Şirketlerin elde ettikleri aşırı kâr Avustralya, ABD ve Birleşik Krallık’ta yükselen enflasyonun en azından yarısından sorumlu.
Türkiye’de ise en zengin 13 milyarderin serveti, nüfusun yarısının toplam servetinden daha fazla (38,9 milyar dolara karşılık 38,5 milyar dolar). Türkiye’deki en zengin %1’in serveti, en alttaki %90’ın servetinin 1,4 katı.
Belirtilen bu veriler dahi kapitalist sitemin varlığını, toplumsal yoksulluk ve yoksunluk üzerine kurduğu gerçekliğini açık bir şekilde göstermektedir. Bütün bunlarla mücadele, kadının ve toplumun ekonomi ile tekrar buluşması ile mümkündür. Demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigmanın da ekonomi modeli yine kadın öncülüğünde ekonomik toplum inşasının komün, kooperatif, birlik örgütlenmeleri ile gerçekleştirmektir. Toplumun ekonomi ile tekrar buluşma alanlarını oluşturarak küresel kapitalist modernite ile mücadelesini geniş ağlar yaratarak yürütmektir.
Komün insanlık tarihi kadar eski, toplumun varoluş tarzı gereği süregelen ve toplumsallaşma formudur. Ekonomi de komün kurumsallaşması ile toplumun faaliyeti haline gelir.
Var olan kooperatifler bugün sistemiçileşmiş bir durumdadır. Zaman zaman sistemin krizlerini giderme aracına dahi dönüşebilmektedirler. Bizim önerdiğimiz kooperatif modeli hırsızlığı, rantı, haksız rekabeti önleyen ve ortak yaşamı geliştiren bir sistem olarak ele alınır. Yeni bir zihniyet ve yeni bir toplumsallık içinde demokratik, ekolojik, ahlaki, politik nitelikleri ile birlikte düşünülen ve diğer örgütlü alanlar ile koordineli çalışan bir modeldir. Tekçiliğe karşı başarı şansı kanıtlanmış en temel alternatif model kooperatif modelidir. Kooperatif örgütlenmesi komünal bir bütünlük içinde değerlendirilir ve komünlerin yaygın örgütlenmesinde vazgeçilmez tamamlayıcı unsur olarak görülür.
Yakın geçmişte SSCB’de uygulanmış olan sovhoz ve kolhoz örneklerini ele aldığımızda yukarıda tanımladığımız modelden farkları açığa çıkmaktadır ki bu da zaten başarısızlık ile sonuçlanmasını getirmiştir. Nitelikleri bakımından, devlet işletmeleri sovhozla kooperatif işletme olan kolhozlar sosyalist işletmelerdir. Üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti üzerine kurulur, merkezi plan uyarınca gelişir, insanın insan tarafından sömürülmesini dışlayan bir anlayışla demokratik merkeziyetçilik ilkelerine göre yönetilirler; çalışma karşılığı, emeğe göre bölüşüm iktisadi yasasına göre ödenir. Ancak bu yaklaşımla çelişecek bir şekilde, kolhoz ve sovhozların sosyalist bir emek sürecini ifade etmediği, artı emeğe el koyma sürecinin özel yerine merkezi yönetim tarafından yapıldığı, üretimi piyasa yerine merkezi planın belirlediği, kâr hırsına karşı plan fetişizminin ortaya çıktığı ve sermaye denetimi yerine merkezi denetimin geçtiği ilk olarak görülen özellikleridir. Toplumsal rıza ve ahlaki yaklaşımın olmadığı bir modelin başarı şansı da olmamıştır. Buna karşılık İsrail’de halen uygulanmaya çalışılan kibutz modeli daha demokratik özellikler taşımakta idi. Tam bir kolektivizm hakimdir, kadın -erkek ayrımı olmaksızın iş dağılımı yapılır, özel mülkiyet yoktur, elde edilen üründen kazanılan gelir kibutzun ortak geliridir ve devlete olan borçlar ödendikten sonra kalan gelir ihtiyaçlar için kullanılır, yönetimine tüm üyeler katılır ve kararlar oy çokluğuyla alınır, komite başkanları haftalık olarak hazırladıkları çalışma listesi açıklar, komitelerin ve komite başkanlarının varlığına rağmen kibutzlar hiyerarşik bir yapılanma içerisinde değildir ve kibutz üyeleri birbirlerine eşit konumdadır, tanımlanmış bir disiplin ve denetim mekanizması yoktur, buna karşın sosyal -kolektif- bir denetimin varlığı bilinmektedir. Kısaca özelliklerini anlatmaya çalıştığımız Kibutz modeli yerleşimcileri ve bazı ilkeleri değişim gösterse de halen varlığını sürdürmektedir çünkü toplumsal ahlaki bütünlük sağlanmıştır.
Günümüzde Latin Amerika, Meksika, Arjantin gibi ülkelerde kurulan kadın kooperatifleri sürekli kendini geliştiren ve yenileyen bir anlayış ile toplumsal ekonominin oluşumunu başlatmışlardır. Yine Rojava’da oluşturulan toplumsal yaşam komün ve kooperatifleşme üzerine kurulu olup bir ekmek kooperatifi olan Adar Kadın Kooperatifi’nden bir annenin, “toplumda ekmeğin nasıl bölüşüldüğü o toplumda adaletin göstergesidir, ekmek üretiminin kimin elinde olduğu ise o toplumda cinsiyet adaletini gösterir” ifadesi kapitalist moderniteyi en net şekilde tanımlamaktadır aslında. Özellikle son dönemlerde dünyanın her yerinde farklı şekillerde ortaya çıkan doğal afet durumlarında toplumsal ekonominin, toplumsal dayanışmanın ve toplumsal ahlakın ne kadar insani ve elzem değerler olduğu bir kez daha görülmüştür.