Hasan Aksoy-Forum
Şehit gazeteci arkadaşlarımızdan Rohat Aktaş, 1997 yılında İstanbul’da doğdu. 1999 yılında yaşanan Gölcük-İzmit Depremi’nde ailenin İstanbul’daki evi yıkılınca, aile memleketleri olan Suruç’a geri dönmek zorunda kaldı. Rohat, bir yandan lisede okurken Kürtçe yayınlanan Azadiya Welat gazetesinin dağıtımında çalıştı. Liseden mezun olduktan sonra Azadiya Welat gazetesinin Yazı İşleri Müdürlüğü’nü üstlendi.
Şırnak’ın Cizre ilçesinde yerel yönetim direnişlerine karşı 14 Aralık 2015 tarihinde ilan edilen 79 günlük sokağa çıkma yasağının devam ettiği 7 Şubat 2016 günü, yüzü aşkın kişi mahsur kaldıkları 3 binanın bodrum katında yakılarak öldürüldü. Kamuoyunda büyük tepkiye neden olan bodrumların birincisinde 31, ikincisinde 62, üçüncüsünde ise 44 kişi katledildi.
Bodrumlarda katledilenler arasında Cizre Halk Meclisi Eşbaşkanları Mehmet Tunç ve Asya Yüksel, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) PM üyeleri, MKM sanatçıları, KJA üyeleri ve çok sayıda öğrencinin yanı sıra çocuklar da yer aldı. Bodrumlarda katledilenlerden Azadiya Welat gazetesi Yazı İşleri Müdürü Rohat Aktaş, DBP PM Üyesi Mehmet Yavuzel ile birlikte Urfa’nın Suruç ilçesinde 26 Şubat 2016 günü defnedildi.
Halk hayatı durdurdu
Aktaş ve Yavuzel ile birlikte bodruma sığınan yaralıların tahliye edilmesi ve hastanede tedavi edilmesi için yapılan girişimler, asker ve polislerce engellenmiş basın ve meslek örgütlerinin yaptığı çağrılar ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) yapılan acil tedbir başvurusu da sonuçsuz kalmıştı. Yakıldığı için teşhis edilemeyen cenazelerin belirlenmesi için ailenin verdiği kan örneği üzerinden yapılan DNA eşleşmesi sonucu Aktaş ve Yavuzel’in cenazeleri, Habur Sınır Kapısı’nda geçici olarak kurulan Adli Tıp Kurumu’na götürüldü. Aktaş ve Yavuzel’in cenazeleri, 26 Şubat 2016 tarihinde Urfa’nın Suruç ilçesindeki aile mezarlığında (Kobanê Şehitliği) yan yana defnedildi. Cenazeler defnedildiği gün ilçe sakinleri kepenkleri kapatarak yaşamı durdurdu ve binlerce kişi mezarlığa akın etti.
Aktaş ve Yavuzel’in de aralarında olduğu yüzü aşkın kişinin yakıldığı olayın üzerinden 7 yıl geçti. 14 Aralık 2015’te sokağa çıkma yasağı ilan edilen ilçeden haber geçen, katledildiğinde 19 yaşında bir gazeteci olan Aktaş, “geri dön” ısrarlarına rağmen “Eğer ben buradaki gerçekleri yansıtamazsan, benim bu mesleği yürütmemin bir anlamı kalmaz” diyerek bölgeyi terk etmedi. Çatışmaların birinci ayında kaldığı evin bombalanması sonucu yaralanan Aktaş’ın diğer yaralılarla birlikte hastaneye götürülmesine izin verilmedi.
Aktaş’a yakalama kararı
Katliama dair herhangi bir soruşturma başlatılmazken, Aktaş’ın kendisi ve ölümünü haberleştiren Azadiya Welat gazetesi çalışanları hakkında soruşturma açıldı. Aktaş hakkında Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 7.5 yıla kadar cezalandırılması istemiyle dava açan ve hakkında yakalama kararı çıkaran savcı, 22 ay sonra “Aktaş’ın ölümüne ikna olup” dosyanın düşürülmesini talep etti ve dosya mahkeme tarafından düşürüldü.
Oğlu yaralandığı sırada Aktaş’ın annesi Meliha Aktaş, Cizre-Nusaybin arasında sivillerin başlattığı nöbet eyleminde yer aldı. Aktaş, annesi ile yaptığı son telefon görüşmesinde, “Anne kendine iyi bak” dedi. Oğlunun yaralandığı haberini alan anne yaşanan vahşetten habersiz, yanına pijama, havlu alarak Cizre’ye doğru yola çıktığında bodrumlarda insanların yakılarak katledildiği haberini aldı.
Cenazeler öyle bir hal almıştı ki anne Aktaş, oğlunun cenazesine defalarca bakmasına rağmen onu tanıyamadı, ancak DNA testi sonucu cenaze teşhis edilebildi. Otopsi raporunda ise ölüm nedeni olarak, “Bilinmeyen bir sebep” yazılsa da “vahşet” bütün dünyanın gözü önünde yaşandı.