Haydar Ergül
6 Şubat depremi üzerine haklı olarak çök yönlü tartışmalar devam etmektedir. Süreç ilerledikçe tartışmaların da çeşitlenme olmasını zorunlu kılacaktır, kılması da gereklidir. Zira deprem bir anlamda daha yeni olduğunda tartışmaların yoğunlaştığı alanların başında yiyecek, barınma (çadır, konteyner vb.) gibi konular olmaktadır. Çünkü bunlar acil karşılanması gerekli olan temel yaşam gereksinmeleridir. Bundan sonrası eksiklikler, sorumluluklar tartışılması ve çözümler üzerinde durma beklentisi gerekli olandır.
Deprem gibi doğa hareketleri kendi döngüsü içinde var olagelmiş, olmaya da devam edecektir. Yani deprem dünyamızın kendisini var etme halinin değişim, dönüşüm ve yapılanma hareketlerinin sonuncunda gerçekleşiyor. Bu pencereden bakıldığında -ki doğru bakış da bu olmalıdır- deprem, sel gibi doğa hareketlerini afet alarak değerlendirmek veya isimlendirmek doğru değildir. O afet olarak değerlendirildiğinden sorumluluk rahatlıkla depreme veya ilahi bir gücün etkisiyle yapıldığı inancını oluşturur, böylece kaderciliğin kapısı aralanır. Doğa hareketlerinin zarar veren yanlarına karşı önlem almak, tedbirler geliştirmede savsaklanmış olur. Deprem sonrası “kader planında vardır” söyleminin temelinde bu yanlış yaklaşımın zemin oluşturmasıdır. Zira binlerce yıldır bu yanlış zemine oturtturulan ve inşa edilen kader zihniyeti, yoksullaştırılan insana dayatılarak iradesizleştirme sonucu rahatlıkla ikna edilebilecek nesne insan gerçekliğine gelinmiştir.
Deprem afet değil, bir doğa hareketidir ve olmaması için tedbirler alınamaz ancak sahip olunan bilmelerle depreme dayanaklı evler yapılabilir. Son depremin zihniyette bir kırılma yaratacağını beklemek gerçekçidir. Düşünme kalıplarının kırılmasında yeni düşünme şekillerinin oluşmasının önünü açabilecek gelişmelere yol açacaktır. Daha şimdiden bu gelişmenin belirtileri ortaya çıktı.
Bu belirtilerin en göze çarpanı Kürt halkının aldığı tutumdur. Amed (Diyarbakır) 6 Şubat depreminde ikinci derecede etkilenen, yıkım yaşayan bir kenttir. Ancak neredeyse bir gün içinde acil sorunlarını devletten beklemeden kendi başına çözdü, ikinci gün diğer kentlere yardıma koştu. Bu sadece Amed’de olan bir durum değildir; Gever’den Serhat illerine uzanan, metropollerdeki Kürtleri kapsamına alan, diaspora Kürtlerine kadar genişleyen bir seferberlik ruhuyla ayağa kalkan, yardıma koşan bir gerçekliği açığa çıkardı.
Kürtleri yardım seferberliğine yönlendiren hangi iticilerdi, sorusunu sormak yerinde olacaktır. Daha düne kadar “kuyruklu, mağara insanı, medenileştirmek için sürek avı başlatılanlar” nasıl oldu da acılarını kendi elleriyle çözme aşamasına geldi ve başka acıları sarmak için milyon milyon birleştiler, dayanıştılar ve çözüm seçeneklerini ortaya koyabildiler?
Kaldı ki hala kimlikleri yasak, meselelerini konuşmak, çözümlerini özgürce dile getirmeleri yoğun baskı altında olan bir halk, adeta bir mucize gerçekleştiriyor.
Kurdistan’da son elli yıl içinde yaşananalar görülmeden deprem seferberliğini açıklamak ve anlamlı kılmak olanaklı değildir. En kaderci halktan en direngen, en çözümleyici iradeye nasıl ulaştığı anlaşılamaz. Yani bu durum kendiliğinden gerçekleşen bir aşama değildir. Öğrenerek, direnerek, en yerel yerleşim birimlerinde dayanışarak, birleşerek genel özgür bir irade sonucuna ulaşmasıdır. Bu direnme halk olarak yabancılaşmayı ret etme sonucu kendine ve özüne yöneldikçe özgürlük iksirini yakalama sonucu ortaya çıkan bir hakikattir.
Özcesi nesneleştirilmiş Kürt’ten özneleşen Kürt’e ulaşmanın tarihi oluyor, bu öykü. Kuşkusuz acı ve trajedilerle yüklü bir öyküdür. Bir anlamada acılarla birleşen bir hikâye oluyor. Acılar düşünce kalıplarını kırıyor, çözümleyici düşünme şekillerinin gelişmesinin önünü açıyor; birleşerek toplumsal aklın oluşumunu sağlamada rol oynadığı gibi yeteneklerin pratikleşmesini sağlıyor ve ortak davranış zihniyetini açığa çıkarabiliyor.
Depremin yarattığı yıkıma rağmen hızla toparlanan, acil sorunlarına çözümler üreten Amed’in çevre illere yardım ulaştırması bu geçmişten bağımsız değildir. Aynı şey genel Kürtler için de geçerlidir.
Bir daha deprem ve benzeri doğa hareketlerinden etkilenmemek için ortaya konan pratik başta olmak üzere Kürt’ün direniş öyküsünden öğrenme; özgünlükler kapsamında toplumsal farklılıklar görülerek devletten beklemeden yerele dayalı hem organize olma hem de çeşitli düzeylerde koordinasyonlar oluşturularak sorunların çözümü için önlemler almak mümkündür. Gelinen aşamada çözümler üzerinde yoğunlaşarak demokratik ve özgür bir ülkenin kurulmasıdır, asıl çözüm.