Sırf Küba devrimini yıpratmak uğruna sahte belgeler yayarak, paralar akıtarak binlerce çocuğun hayatını parçaladılar. Sonuçta yarattıkları şey, yurdundan koparılmış çocukların trajedisi oldu. Ama o bile tam istedikleri gibi yürümedi
Arif Mostarlı
“Kübalı anneler, dinleyin! Hükümet yasası, 5 yaşından 18 yaşına kadar olan çocuklarınızı elinizden alacak! Anneler, buna izin vermeyin! Yeni yasa çıktığında hepsi materyalizm canavarı olacak ve Fidel, sizin yerinize Küba’nın ‘yüce annesi’ ilan edilecek!”
26 Ekim 1960 akşamı, saat 20.00’da CIA tarafından finanse edilen ‘Radio Cuba Libre’ (Radio Swan) Miami’den bu anonsu geçiyordu. Dehşet verici değil mi? Fidel diye bir adam var ve yasa çıkarıp sizin çocuklarınızı elinizden alıyor ve onların ‘annesi’ oluyor!
Yıllar sonra, Fidel, “Bu soytarılığa Goebbels bile imrenirdi” derken durumu hiç abartmıyordu. Çünkü mesele bir radyo gevezeliğinden ibaret değildi. İşe inandırıcılık katmak için, Başbakan Fidel Castro ve Başkan Osvaldo Dorticós’un sahte imzalarını taşıyan bir yasa metni, resmi antetli kâğıt ve format taklit edilerek yasa dışı bir matbaada basılmış ve her yerde dağıtılmaya başlanmıştı. Sahte ‘yasa’ şöyleydi: “Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 20 yaşından küçüklerin velayet yetkisi, bu yetkinin devredildiği kişi veya kuruluşlar aracılığıyla Devlet tarafından kullanılır.”
Yalanlar ve korkutma
Trajik bir şekilde ‘Peter Pan Operasyonu’ (Operacion Pedro Pan) diye adlandırılan çocuk hırsızlığı kampanyası işte böyle başladı. 1960’tan 1962’ye kadar iki yıllık süre içinde 6 ila 18 yaşları arasındaki 14 binden fazla refakatsiz Kübalı çocuğun Amerika Birleşik Devletleri’ne göç ettirilmesine bu isim verilmişti.
1959’daki devrimin ardından, Küba aslında birkaç göç dalgası yaşamıştı. Devrimden hemen sonra kaçan Batista yönetiminin suçluları ilk dalgaydı. 1960’ta alınan sanayi kuruluşlarını kamulaştırma kararından sonra da üst ve üst-orta sınıflardan bir kesim ABD’ye göç etti. Çoğu da ABD’nin yakında Fidel’i alt edip ülkeyi kurtaracağına inanıyordu; o yüzden Miami’deki hayatlarını ‘geçici’ olarak kurmuşlardı. Ancak Domuzlar Körfezi girişimindeki hezimet, bütün umutları yıktı. Böylece üçüncü göç dalgası geldi. Bu kez gidenlerin önemli bölümü, orta sınıflardan insanlardı.
Çocuklar üzerine oynanan oyun tam bu döneme denk düştü. Radio Swan, Küba hükümetinin çocukları Sovyetler Birliği’ne gönderip onları ‘robot’ yapacağı söylentilerini yayıyor ve sürekli aynı anonsu geçiyordu: “Sen Kübalı anne! Giysilerini, yemeğini elinden alabilirler ve hatta seni öldürebilirler ama kimse çocuğunu büyütme hakkını elinden alamaz. Kiliseye gidin ve din adamlarının talimatlarını uygulayın!”
İnip kalkan uçaklar
Katolik kilisesi bu işi kendilerinin kotardığını söylese de, CIA bariz şekilde işin içindeydi. Katolik Refah Bürosu’ndan (CWB) Rahip Bryan O. Walsh açıkça CIA’nın emrindeydi. Sahte yasa belgesi de Jose Mederos ve Angel Fernandez Varela isimli CIA ajanları tarafından basılıp dağıtılmıştı. Kilise o günlerde 132 ilkokulu, 48 ortaokulu, 33 işletme okulunu, 22 sekreterlik okulunu, 4 liseyi, 3 meslek okulunu ve iki üniversiteyi kontrol ediyordu. Bu, operasyon için çok uygun bir zemindi.
1960 Noel’inde başlayan Havana-Miami uçuşları iki yıl sürdü. O günlerin karmaşası içinde Havana’daki bir ‘büro’ işleri ayarlıyor, ABD’nin yanı sıra 6 Avrupa ülkesi ve 5 Latin Amerika ülkesi büyükelçiliği bol bol vize dağıtıyor, uçaklar dolusu çocuk Miami’ye indiğinde de, Kilise ya da karşı-devrimci organizasyonlar tarafından karşılanarak yetimhane benzeri yerlere götürülüyordu. 1960 sonlarında Başkan Eisenhower, bu işe tam 1 milyon dolar ayırmıştı. Açıkçası ailelerden bir bölümü yalanlara inanmadıkları halde, belirsizlik ortamında çocuklarının daha zengin bir ülkede hayata başlamasını tercih etmişlerdi. Böylece, 1962’de elçiliğin kapatılmasına kadar bu iş sürdü ve yaklaşık 14 bin Kübalı çocuğun hayatı parçalandı. “Onlar büyük burjuvazinin çocukları bile değildi, bu drama sürüklenmeleri için hiçbir sebep yoktu, gelecekleri çalındı” diyecekti sonradan Fidel.
Tersine dönen süreç
Peter Pan Çocukları’nın bir bölümü, cinsel tacizlerin bile yaşandığı yetimhanelerden sonra Miami’deki göçmen mafyasının eline düşerken, pek azı hayatta başarılı olabildi. İlginç olan ise, çocukların hatırı sayılır bir bölümünün sonradan solcu gençlik eylemlerine ve savaş karşıtı harekete katılmasıydı. Ebeveynlerinin ideolojisini reddederek, Küba’ya dönmek isteyen gençlerin çoğu 1977’de Küba sempatizanı Antonio Maceo Tugayı’na katıldı ve Küba’ya geri dönüş için eylemlerde yer aldılar. Bunlardan en çok bilineni 9 yaşındayken Küba’dan koparıldıktan sonra büyüdüğü Porto Riko’daki sosyalist harekete öncülük eden Carlos Muniz idi. 1977’de 90 eski ‘Peter Pan Çocuğu’ ile ilk Havana ziyaretini örgütleyen Muniz, daha sonra yine CIA yetiştirmesi karşı devrimci bir Küba çetesi tarafından Porto Riko’da öldürülecekti.
İşin ilginç yanı, Küba’nın uzun yıllar sonra, (çok gecikmiş olarak) 2022’de gerçekten de “Ebeveyn otoritesi” (aslında baba otoritesi) kavramını yasalardan tümüyle silip, onun yerine “ebeveyn sorumluluğu”nu geçirmesi ve çocukların onurunu, fiziksel ve ruhsal bütünlüğünü tam koruma altına almasıydı.
Fidel kimsenin çocuğunu çalıp ‘yüce anne’ olmamıştı yani. Ama bu arada olan, binlerce çocuğun hayatının anti-komünist histeriyle mahvedilmesiydi.