Depremin yerle bir ettiği Hatay’da her enkaz beraberinde bir hikaye de getiriyor. Bu hikayelerden biri de matemini dayanışmaya dönüştüren Gamze’nin hikayesi
Selman Çiçek
Mereş Bazarcix (Pazarcık) merkezli 7,7 ve 7,6 şiddetinde meydana gelen depremlerden etkilenen 10 kentte 44 binden fazla kişi yaşamını yitirdi. Çöken binaların altında kalan binlerce kişi kurtarılmayı beklerken, enkaz kaldırma çalışmaları başlatıldı. Her enkaz binlerce hikayenin başlangıç ve bitiş noktası gibi. Her kaldırılan enkazda bulunan en ufak bir eşya bile koca bir hikaye dönüşebiliyor. Bu hikayelerden biri de Hatay’da tanıştığım Gamze’nin hikayesi. Gamze, Mustafa Kemal Üniversitesi Çocuk Gelişimi bölümü okuyor. Okuldan iki arkadaşı ile birlikte kaldığı evde depreme yakalanıyor. Gamze’yi Sevgi Parkı’nda kurulan bir dayanışma parkında tanıdım. İki elleri de sargılı idi. Elleri sargılı olmasına rağmen sağa sola koşturuyor, insanlara yardım ediyordu. Ya birine yemek götürüyor ya da evsiz bir köpekle ilgileniyordu. Beş dakika dinlendiğini görmediğim, her çadıra gidiyor, hayatında hiç tanımadığı insanlarla sohbet ediyor, bir ihtiyaçları olup olmadığını soruyor.
Üstelik bir depremzede…
Gece geç saatte dayanışma merkezine geldiğim için hemen yanıma koştu; “Aç mısın, bir şeye ihtiyacın var mı?” diye sordu. Hayatında ilk kez görmüş birine bu kadar can siper olmuş halde yardım eden birini daha önce hiç görmemiştim. Üstelik o bir gönüllü değil, depremzede idi. İki çay alıp yanıma oturuyor. Önce ellerini soruyorum. Sorduğum anda uykuya dalar gibi gözleri kapanıyor, saniyeler içinde uyandığında “önemli bir şey değil” diyor.
Kendini anadilde ifade etmek
Sorularımın onun canını acıtacağının farkındayım, ama bir hikayesinin de olduğunun farkındayım. Ve bu farkındanlık soru sormamı engellemiyor. “Enkazda mı kaldın” diye sorduğumda yine dalıyor. Sonrasında Arapça bir şeyler söylüyor bana, bir şeyler anlattığı belli ama “anlamıyorum” diye kesmekte istemiyorum. Çünkü anadili ile insanların kendini en iyi ifade ettiği coğrafyadan geliyordum. Anadilinin insanları en çok iyileştiren dil olduğunu bildiğim için sadece Gamze’yi dinliyorum. Sözleri bittikten sonra “Biliyorum, anlamadın. Kısaca ‘dirildim’ ben” diyor.
Yeniden dirildiğine inanmak
Gamze yeniden dirildiğine inanıyor. Çünkü yaşadığı ev yıkılmış, Davut ve Fikret adında iki arkadaşı ile kaldığı evden bir tek o sağ çıkmıştı. Konuşmasında sık sık Davut ve Fikret’ten bahsediyordu. Her bahsedişinde yine soruyordum ama her defasında da susmayı tercih ediyordu. “Enkaz altında kaldılar mı” diye sorduğumda ise şu cevabı vererek yaşadıklarını özetlemişti: “Deprem olduğunu ben önceden söyledim. Onlara kalk dedim. Ama bana inanmadılar. Davut ve Fikret iki iyi arkadaşımdı. Hayır hayır, halen benim arkadaşımlar.”
Matem değil dayanışma zamanı
Gamze’nin, yaşadığı acının tarifi hiçbir zaman olmayacak. Tıpkı ellerindeki yaralar gibi ruhundaki yaraları da sarmadan hiçbir zaman hikayesinin tamamını bilmeyeceğiz. O yaralar sarılmadan hikayesi hep eksik bir parça gibi duracak. Gamze’nin ne hikayesini ne de dostluğunu unutacağım. Unutmak mümkün bile değil. Gamze’nin hikayesinde ölümün ve acının anlamsızlaştığına tanık oldum. Gamze bu anlamsızlaşmayı toplumsal dayanışmaya dahil olarak daha çok yaşatma hikayesini seçti. O dayanışarak yaşatacaktı. Elbette kendi içinde bir matemi olacak Gamze’nin ama bu matem onu hapsetmeyecekti. Gamze de gördüğüm matem zamanı değil, dayanışma zamanı idi.