Halil İbrahim Dinçdağ, Trabzonlu muhafazakâr bir ailenin çocuğu. Memleketinde hakemlik yapan Halil’i, askerlik zamanı gelip çattığında bir telaş alıyor. Eşcinsel olduğunu o zaman, ne ailesi ne de arkadaşları biliyor. Halil askere gitmek istemiyor. Bunun tek bir yolu var: “Çürük” raporu almak. Çünkü askerliğin şartı “errrkek” olmak ve dolayısıyla “yeteri kadar errrkek olmayanlara” verilen, üzerinde “Askerliğe elverişli değildir” yazılı rapora “çürük raporu” deniliyor.
Halil için bu raporu alma süreci işkenceye dönüşüyor. Eşcinsel olduğunun “ispatı” için fotoğraf talebiyle karşı karşıya kalıyor, insanlık dışı sorulara maruz kalıyor. Sonrasında hiçbir şekilde hatırlamak istemediği bir dönemden geçiyor Halil. Neticede o meşhur rapor alınıyor ve askerlikten muaf tutuluyor.
Bu “çürük” adı verilen raporun hayatını değiştireceğinden habersiz olduğu günlerin birinde, Türkiye Futbol Federasyonu’na bağlı Trabzon İl Hakem Kurulu kendisinden askerlikle ilişiğinin kesildiğine dair belge istiyor. Halil için yine sancılı bir süreç başlıyor. Nihayet muaf tutulduğunu gösteren raporu kurula sunuyor. Rapor bir süre sonra basına sızdırılınca Halil kendisini bir anda bir çukurun içinde buluyor. Homofobiyle dolup taşan bu çukur, Halil’in meslek hayatının sonlanmasına neden olasa da hak mücadelesinin başlangıcına vesile oluyor.
Halil önce işinden sonra, sonra biricik annesinden, ardından sağlığından oluyor. Zor günler birbirini kovalarken, Türkiye Futbol Federasyonu’na açtığı tazminat davası hep aklının bir kenarında duruyor. Haklı olduğu için kazanacağından emin ama aksilik çıkabileceğinden de, bir yandan, endişe duyuyor.
Bir güzellik oluyor ve Halil, avukatı Fırat Söyle ile ayrımcılık iddiasıyla açtıkları davayı kazanıyor! Karar istediklerini gibi olmasa da yerel mahkemenin verdiği karar, Halil’e moral oluyor. Emsal teşkil edebilecek karar, ne yazık ki, geçtiğimiz haftalarda Yargıtay tarafından bozuldu. Yargıtay, gerekçe olarak şöyle diyor.
“Manevi zarar, kişilik değerlerinde oluşan objektif eksilmedir. Duyulan acı, çekilen ızdırap manevi zarar değil onun görüntüsü olarak ortaya çıkabilir. Acılarını içlerinde gizleyenleri tazminat isteme hakkından yoksun bırakmamak için yasalar, manevi tazminat verilebilecek olguları sınırlamıştır.
Davaya konu olayda, olayın gelişimsel şekli bir bütün olarak değerlendirildiğinde manevi tazminat koşulları oluşmamıştır.”
Yani Yargıtay diyor ki, Halil bu süreçten manevi olarak etkilenecek bir durumla karşılaşmamıştır! Manevi tazminat koşullarının oluşmadığını iddia eden heyete karşılık Halil ise şöyle soruyor:
“Bu süreçte ölüm tehditleri aldım. Kanser oldum. Evsiz ve işsiz kaldım. Manevi tazminat için bunlar yeterli değil midir?”
Görünen o ki, Yargıtay için işaret ettiği noktalar yeterli değil. Ama olsun, Halil’in de dediği gibi, bu davanın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar yolu var. Burada, en az Halil’in şahsi öyküsü kadar Türkiye’de LGBTİ’lerin çalışma hayatında maruz kaldığı ayrımcılıklar açısından da davanın önemine tekrar tekrar dikkat çekmek gerekiyor. Okuduğunuz Halil’in hikâyesi değil, kocaman bir resmin yalnızca bir parçası. Bu yüzden söz konusu dava, Halil İbrahim Dinçdağ’ın onurunu ayaklar altına almaya çalışırken onu yıkmaya çalışan homofobik düzene açılmış haklı bir savaş. Halil, cinsel yönelimi nedeniyle işsiz bırakılan ya da işe alınmayan vatandaşların hakkını savunan bir sembole dönüştü. Yüreklerimizi kazandığı gibi eminiz ki bu davayı da kazanacak. Bu maçı alacağız yani, başka yolu yok!