Türkiye’de yaşanan ekonomik krizin kişi ve toplum üzerindeki etkilerini değerlendiren Psikolog Şiyar Güldiken, “İnsanlar yaşanan ekonomik krizde en temel insani haklarını talep edecek durumda değiller. Tepki verdiği anda kendini ihanetçi psikolojisinde hissedebiliyor o pozisyona sokulmuş” dedi.
Mezopotamya Psikologlar İnisiyatifi Üyesi Psikolog Şiyar Güldiken, Türkiye’de yaşanan ekonomik krizin kişi ve toplum üzerindeki etkilerini Mezopotamya Ajansı’ndan Esra Solin Dal’a değerlendirdi. Krizin etkilerini “şok”, “tepki” ve “uyum” dönemleri olarak üçe ayıran Güldiken, Türkiye’de yaşanan ekonomik krizin toplum psikolojisini çok derinden etkilediğine dikkat çekti. Güldiken, ekonomik krizin kurumlar ve kişiler üzerinde oluşturduğu ilk etkileri şöyle değerlendirdi: “Şok döneminde toplum inanma ve güven güçlüğü yaşadığından, eylemsiz kalmayı tercih eder. Bu dönemi ‘Tepki Dönemi’ takip eder. Bu dönemde kriz hakkında yapılan yorumlar, sisteme yönelik eleştiriler, kabullenememeler, reddetmeler ve ekonomik krize neden olan faktörlere yönelik tepkiler artar. Ne yapabileceği konusunda kararlar alınmaya çalışan toplum fertleri, durağanlıktan çıkıp hareket etmeye çabalar. Bunu ‘Uyum Dönemi’ takip eder. Krizin yarattığı etkiler kadar kendisine ve çevresine zarar verebilecek kişiler de bu duruma uyum sağlayıp yaşantısına devam eder” dedi.
‘Ülke tam bir çıkmazda’
Ekonomik kriz sonucu bireyin beklentilerinin karşılanamayacak düzeye gelmesinin kişileri birbirinden uzaklaştırdığına işaret eden Güldiken, “Pek çok insan kendini sosyal yaşamdan izole edebilir. Geçmişteki maddi olanaklarını kaybeden insan, kendisini diğer insanlardan uzaklaştırabildiği gibi, diğer insanlar tarafından da terk edilebilir. Krizle ilgili olumsuz düşünceler kişilerin kaygı, korku, öfke, endişe, gerginlik, yalnızlık, çaresizlik ve güvensizlik, motivasyon azalması şeklinde duygu ve davranışlarını artıracaktır. Birey kendini değersiz hissettiği için önce kendisine sonra da en yakınlarındakine zarar vermeye başlar. Bunu çocuğuna pantolon alamayan baba örneğinden çok net görebiliriz. Bireylerde meydana gelen değişiklikler toplumun değer yargılarını da etkiliyor. Şuan ülke tam bir çıkmazda hem siyaseten hem bunun yansıması ekonomik açıdan bir çıkmazdadır. Pazara giden insanlar çok kolay ulaşılabilir olan sebze ve meyveye ulaşmakta güçlük çekiyor. İnsan ihtiyaçlarını karşılayabildiği ölçüde kendini var hisseder. Bu karşılandığı ölçüde insan için güdüsel olarak sahiplenme duygusunu karşılamış olur. Bugün geldiğimiz aşamada insanlar bunun gerçekleşmediğini görüyor” dedi.
‘İnsanlar büyük korkularla büyütülmüş’
En temel insani hakkını savunduğunda bile insanların “vatan haini” psikolojisine sokulduğunu kaydeden Güldiken, “Yaşanan ekonomik krizde en temel insani haklarını talep edecek durumda değiller; çünkü insanların temel kaygıları var hayatta kalma ve işlerinden olma kaygıları var. Ekonomik kriz, depresyona sokabilir; ama daha büyük korkularla büyütülmüş bu insanlar. İnsanlar tepkilerini ortaya koyamaz durumdalar. Tepki verdiği anda kendini ihanetçi psikolojisinde hissedebiliyor o pozisyona sokulmuş. Eğer insan kendine ait adalet arayışını yitirmişse, geleceğe dair umudunu yitirmişse, bu adalet arayışını hukukta bulamıyorsa çıkmaza girer. Ülke insanında kanıksanan bir düşünce gelişmiş ‘ben kimi kime şikâyet edeceğim’ diye. Bu durum aslında insanlarda adalet duygusunun zedelendiğini gösteriyor. Ve insanlarda adalet duygusu zedelendiğinde, hak arama mercii bulamadığında kendisine, iç dünyasına yönelir ya kendisine bir zarar verir ya da etrafındakilere. Bu çaresizlik halidir” diye konuştu.