6 Şubat’ta Maraş merkezli yaşanan depremlerde binlerce insanın yaşamını yitirmesi, bu devleti kutsayan zihniyetin bir sonucundur. Yapılması gereken demokratik cinsiyet özgürlükçü bir zihniyeti esas almaktır
Seyithan Akyüz
Türk siyasetçilerin sıklıkla dile getirdikleri bir söz vardır. Derler ki “insanı yaşat ki devlet yaşasın.” Bu sözün kaynağı olarak da Şeyh Edebali’yi gösterirler. Şeyh Edebali, Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarında yaşamış bir din adamı. Aynı zamanda Osmanlı Devleti’ni kuran ve adını bu devlete veren ilk Osmanlı Sultânı Osman Gazi’nin de kayınpederi. Konumuz Osmanlı tarihi veya Şeyh Edebali’nin kim olduğu değil elbette. Bundan ziyade söylenen bu sözün zihni arka planının ne olduğunu izah etmektir.
Tabi bu sözün gerçek anlamda kime ait olduğunu bilmiyoruz. Ama şunu iyi biliyoruz ki bu söz, insan için değildir. Görünürde insan için söylenmiş bir söz olarak anlaşılsa da, işin özü bu değildir. Bu devletiçi mantığın kendini insani kılıfta dışavurumudur. Zira burada esas yaşatılmak istenen insan değil, devlettir. Devletin yaşadığı bir yerde ise, insanın yaşam kalitesi düşük, hatta tehlikededir. Bunu binlerce yıllık yaşayan devletlerden iyi biliyoruz. Devlet denilen örgütlenmenin hangi temeller üzerinde kurulduğuna baktığımızda da, bu gerçekliği somut bir şekilde görmek mümkün. Tarihsel geçmişi 5-6 bin yıla dayanan devlet; bir avuç insanın topluma egemen hale geldikten sonra, bu egemenliğini sürdürmek ve güvenceye almak için kurdukları bir sömürü aracıdır. Devletin karakteri ve içeriği bu olduğu için, binlerce yıldır yaşıyor! Peki bu ne pahasına olmuştur? Elbette milyonlarca insanın ölümü pahasına olmuştur. Eğer sözünü ettiğimiz egemen zihniyet sahibi olanlar bugün bütün insanlığı yok etmiyorlarsa; bunun nedeni insanlığı sevmek değil, sömürülerinin bekçisi olan devleti yaşatmak içindir.
6 Şubat’ta Maraş merkezli yaşanan depremlerde binlerce insanın yaşamını yitirmesi de, bu devleti kutsayan zihniyetin bir sonucundur. Bu öyle bir zihniyettir ki; evrenimizin en harika varlığı olan insan dahi buna feda edilmekte ve bu konuda tereddüt edilmemektedir. Çünkü bu zihniyet için esas olan insan değil, sömürü aracı ve egemenliklerinin bekçisi olan devlettir. Gerektiğinde binlerce hatta milyonlarca insan buna feda edilir. Tabii ki bu şu veya bu hükümetle alakalı bir mesele değil, bu bir zihniyet meselesidir ve kim hükümet olursa olsun eğer bu zihniyeti taşıyorsa, bu şekilde hareket edecektir.
Oysa zihniyet bu olmasaydı veya esas olan devlet değil de insan olsaydı; şiddeti ne olursa olsun böylesi bir doğa olayında bu kadar insan kaybı olmazdı. Çünkü doğa, en zayıf varlığı olan insana düşünüyor olma özelliğini vermiş ve bu özelliğiyle de kendini doğal olaylar karşısında savunma imkânı sunmuştur. İnsan bu yetisi sayesinde bilimi geliştirmiş, bilim ile de kendini gücü yetmediği olaylar karşısında korumuştur. Ya da kendisini böylesi durumlarda en az zararla kurtarmıştır. Eğer bu basit gerçekliğe uygun hareket edilseydi, depremde binlerce insan ölmez ve yaralanmazdı. Bunun yanısıra milyonlarcası da yerinden olmazdı. Kuşkusuz burada en çok sorumluluğu olan yıkılan bu yapıların denetim yetkisi bulunup da yapamayanlardır. Yine siyasi iktidarının ömrünü biraz daha uzatmak veya birkaç oy fazla almak için sürekli imar aflarını çıkaranlardır. Bu nedenle burada yapılması gereken temel şey; devletçi zihniyeti beynimizden söküp atmak, onun yerine demokratik cinsiyet özgürlükçü bir zihniyeti esas almaktır. Bu olursa insan devlet için değil, insan olduğu için yaşatılacaktır.