“Bize reform yetmez, bize devrimler lazım.”
Bu cümle Karar yazarı İbrahim Kahveci’ye ait.
Deprem gününe kadar Türkiye’de “reform” ya da “restorasyon” hakkında konuşuluyordu. Altılı Masa seçimi kazanacak, devletin orasını burasını tamir edecek, “güçlendirilmiş parlamento” reformuyla işin içinden çıkacaktı. Deprem felaketi ekonomik felaketle birleşince, bütün “reform” hesapları suya düştü.
“Reform yolu”nun kapandığını yalnız Kahveci ve bizler değil, artık devlet de görüyor.
Depremden bir gün öncesine kadar “seçim” yoluyla reform ya da “restorasyon” hem muhalefet hem de devlet açısından gerçekçi bir imkandı. Depremle birlikte “seçim”in kendisi “devrimci karakter” kazandı. Eğer yapılırsa seçim süreci devrimci sürece de dönüşebilir, karşı devrimci sürece de. Reform artık hayal bile değildir.
Ekonomik krizle örtüşen deprem felaketi ülkede “devrimci duruma yol açacak” şartları doğurdu. Büyük bir öfke kabardı. Seçim alanlarında artık partiler konuşmayacak. Halk nerede seçim meydanı varsa orada partilere “yeter, söz bizim” diye haykıracak. Hem “ezilenler eskisi gibi yaşamak istemiyor, hem de iktidar güçleri artık eskisi gibi yönetemiyor.” Şimdilik ezilenler “eskiden olduğu gibi yaşamak istemese” de, bunun için örgütü ve politik bakımdan bilinçli bir şekilde ne yapmak gerektiğini bilmiyor. Henüz devrimci durum olgunlaşmadı.
Şu anda politik görev, öfkeyle dolan ama ne yapmak gerektiğini bilmeyen halka “somut” politik hedefler göstermek, yıkıcı toplumsal öfkeyi bu yolla değişim ve dönüşüm gücü haline getirmektir.
Buna karşılık devlet “eskiden olduğu gibi değil” yeni koşullarda “nasıl yönetmek gerektiğini” biliyor.
Devlet açısından seçimleri zamanında yapmak, seçim kampanyasının devrimci sürece dönüşmesini göze almak intihardır. O nedenle seçimi erteleme hazırlığı, yalnız Erdoğan’ın iktidarını koruma sorunu olmaktan çıktı. “Beka” sorununa dönüştü. Bir ay sonra başlatılacak seçim süreci, ekonomik krizin ve deprem felaketinin altında bocalayan iktidar organlarını toplumsal tsunami altında boğar.
Seçimi ertelemekten, bu arada halk öfkesini yatıştırmaktan başka çareleri kalmadı.
Şimdi devlet devrimci süreç olgunlaşmadan “önleyici karşı-devrime” hazırlanıyor. Seçimlerin ertelenmesi devrim alternatifini önleyici bir karşı devrimci darbe olacaktır.
Bu darbe nasıl yapılacak? Veriler bize cevabı gösteriyor:
Erdoğan “bana bir yıl süre verin” dedi. Bunun anlamı “beni seçimle devirmeyin” demektir. “Seçimi erteleyin, ben devletin karşı devrimine son defa hizmet edeyim” mesajıdır. Bu mesajı OHAL ile verdi zaten. Erdoğan bu hizmetinin karşılığında kendisinden hesap sorulmamasını istemektedir. Hesap sorulmaması karşılığında da bir yıl sonra yapılacak seçimde aday olmayacağını hissettirmektedir. Bülent Arınç “bırakın Erdoğan bir yıl daha Başkanlık yapsın” derken, Erdoğansız dönemi işaret etti.
Erdoğan’ın yerine, bir yıl sonra kim gelecek?
Bu sorunun cevabı da ortaya çıkıyor.
Akşener seçimlerin ertelenmesiyle ilgili görüşünü hala açıklamadı. Aslında açıklayamadı. Çünkü Kılıçdaroğlu politik hayatının en önemli hamlesini yaptı. Anayasa’ya “savaş hali” maddesinin yanına “afet hali” maddesini ekleyerek seçimleri erteleme yolunu “seçimler zamanında yapılacak” diyerek kesti. Akşener Altılı Masa’yı “vatan-millet” demagojisiyle Anayasayı değiştirerek seçimi erteleme darbesine ortak etme planını uygulamaya şimdilik koyamadı.
Ama büyük ihtimalle koyacaktır. Devletin Erdoğan sonrasında kendisine Başkanlık yolunu açtığını net şekilde görür görmez, TBMM’de Anayasa değişikliğine destek verecektir. Bir yıl sonra AKP ve MHP’nin oylarıyla seçimleri kazanma ve “hesap sormama” karşılığında Erdoğan’ın boşaltacağı Başkanlık koltuğuna oturma hesabı yapacaktır.
Böylece Türkiye “yıkılmak üzere olan, boğazına kadar suça bulaşmış” faşist rejimden, “zinde ve temiz” “güçlendirilmiş faşist rejime” geçmiş olacaktır. Bugüne kadar “erkek diktatörlerden” bıkmış, usanmış olan örgütsüz kadınlar, “bir kadın diktatörü”, sonunu düşünmeden destekleyecektir. Faşizmin önünde yeni bir yirmi yılık dönem daha başlayacaktır.
Bu senaryonun bazı zayıf yanları var. Birincisi, Erdoğan’ın bir yıl sonra yapılacak seçimde koltuğunu boşaltmaya yanaşmama, seçmen tabanını kaybettiği için, ertelenen seçimleri bir kere daha ve ölene kadar erteleme ihtimalidir. Bunu yapmak için elinde Yüksek Seçim Kurulu var. İkinci zayıf yan, Altılı Masa’ya ihanet etmesi durumunda Akşener’in tabanında meydana gelecek dalgalanmadır. Erdoğan’a bir yıllık mühlet tanıması karşısında, Erdoğan’a ve Bahçeli’ye artık bir saat bile tahammülü kalmamış İyi Parti seçmeni, hızla Deva ve Gelecek partisine kayacaktır. Üçüncüsü, Bahçeli bu senaryoda kendisine yer olmadığını göreceği için Akşener’in planına çomak sokacak, Anayasayı değiştirerek değil Yüksek Seçim Kurulu eliyle, Erdoğan’ın başkanlığında “seçimsiz faşizm” yolunu tercih edecektir. Dördüncüsü, Erdoğan’ın etrafındaki Beşli Çete benzerleri ve mafya, Akşener’in diktatörlüğünde başka çetelere ve başka mafyalara imkan tanıyacağı kuşkusuyla Erdoğan’ın başkanlığında “seçimsiz faşizmden” yana olacaktır.
Ama bu senaryoyu asıl bozguna uğratacak olan CHP, HDP, Deva, Gelecek, Demokrat ve Saadet partilerinin ve sosyalist hareketin takınacağı tutumdur.
Bu tutum hakkında gelecek yazımda kişisel görüşümü açıklamayı düşünüyorum.