Bizim tarihimizi yazıyorlar, biz yokken. Bizim acımızı konuşuyorlar, biz yok olmuşken. Derdimize olmayan deva, yaşamımıza ceza buluyorlar. Biz yokken her şeyin icabına bakıyorlar. Oysa unuttukları bir şey var; hatırlamak ve hatırladığını başkasına anlatmak. Bizim tarihimiz burada başlıyor.
Duvarları yıktık, zincirleri kırdık, sonra dikenli tellerden atladık. Burası mayınmış, patlaya patlaya ve uça uça, eksilerek bir yerlere vardık. Çöl, vaha, buzul, dağ, arazi, arsa, nereyi bulduysak konakladık. Dedik burası öldürülmediğimiz bir yer, burası yaşamak sandığımız bir dünya. Biz bunları en başından öyle sandık.
Pusu bir intikam biliniyor buralarda. Eza adaletin yerine geçiyor bu çağda. Hepsinde, her bir yerde eksile eksile, düşe kalka geçtik ve yol dedik tüm bunlara. Hayırhah niyetlerle yollarımızı değiştirdik. Bilmezdik, pişmanlık vurunca, cezası sineye çekilendir. Yani bir mecbur istikrar ve ısrarla aynı istikamet.
Devlet bir komplodur diyeceğiz, tüm tercihlerimizi tecrit eden. Adalet çok kullanışlı bir fiyaskodur diyeceğiz, herkes nasibini alıyor. Çok şey sıralayacağız ama elbette dediklerimizi herkese de duyuracağız. Faş etmek artık bir nefes borcu, ayyuka çıkarmak herkesin derdi.
Bağışlanmayan şeyler var, geri gelmeyecek kimseler var. Her birinin kederi var, hepsinin dünyayı göremeyen hayalleri, bir daha uyuyamayacakları rüyaları var. Kalanlara kabus olacak. Bunu bilerek devam ediyoruz burada.
Yalanların kokusu yayılıyor her yere ve sahiplerini korkutuyor. İhtimaldi ölmek, sonra ihmal edildi yaşamak. Durmadan ölümlerden ölümler beğenmek, sonra da hiçbirini beğenmeyip yeniden yaşıyor gibi yaş almak. Muhatabını kaybetmiş bir soru, cümlesini kaybetmiş bir nokta gibi, beyaz kâğıda benzeyen bir hayatta, ortada kaldık.
Bir acımak, bir de kaybolmak var. Biraz sevmek, birazdan unutmak var. Barbarca bir his gibi artık bu dünyayı, bu dünyanın içinde yaşamayı istemek. Uyku ile uyanıklık, hayal ile karabasan, peş peşe kendini gösteriyor gözlerimizin önünde. İnsan baktığından şüphe ediyor, bakamadığını da her yerde arıyor.
İnfilak etti bir sürü duygu, iflas etti birçok uğur ya da baht. Yalnız kalmak ve yalnız davranmak düştü payımıza tüm düşlerden düşerken. İnsan kaldıktan sonra bir yere dönemiyor, varamadıktan sonra da bir yere gidemiyor. İşte bu yüzden yaşamak sığınak ve biz ona sığınandık. Çağ böyle bir çağ, bela böyle bir yara bırakıyor. Bu yüzden herkes artık yaralı bir çağda yaşama telaşında.
Öfke soğuk, affetmek sıcak. İnsan kararını üşüyünce ya da terleyince verebiliyor. Bundandır öfkenin diri tuttuğu, affetmenin unutturduğu. Her katliamın bir müsebbibi var, bir uzantısı. Bazen yanı başımızdan hiç görmediğimiz şehirlere kadar gider. Bu yüzden hesap var, tanımak ve yüzleşmek var. Adı böyle konulan her cinayetin katili illa bir yerlerde saklanıyordur. Bulmak bir çare, hesap sormak yüreğimizdeki hare.
Kırılmış dallarımız şahittir, efkarlanan çocukluğumuza sözümüzdür; bizimle başlayan her şey bizim olacaktır. Bu bir inat, bu bir feraset ve inanç. Onlar öldürür, biz cenaze kaldırırız, onlar katleder, biz yas tutarız devri kapandı artık. Hesap sorma ve yüzleşme çağındayız diyoruz, hareket etmeyi davranış ve tavır bilmeliyiz. İnsan zaten tavır diye yazıldı, davranmak diye okundu. Sonra da varoldu. Varolalım.
Haftanın kitap önerisi: Ocean Vuong, Yeryüzünde Bir An İçin Muhteşemiz / Çeviren: Deniz Koç, Harfa Yayınları