6 Şubat’ta soğuk ve deprem ardı ardına vurdu, 10 ilde yaşayan halkları… Bir bölge katledildi. Yıllardır yapılan uyarıların hiçe sayılmasının sonuçları çok ağır yaşandı.
Canlar yaşamı ile ödedi siyasetin, yıllardır meşrulaştırdığı, desteklediği uygulamaların, politikaların sonucunu… Birileri sermaye biriktirdi, bedelini enkazdan çıkamayanlar ödedi, yaşam hepimiz için alaşağı oldu. İmar affı, müteahhit ol paraya para deme, istediğini yap karışmayacağız, çal çala bildiğin kadar politikalarının yaşandığı ülkemizde durum tüm çıplaklığı ile ortada. Hırsızlar ve bedelini canı ile ödeyen halklar. Nereden bakarsanız bakın onlar sermaye, güç, iktidar biriktirdi ve her seferinde daha da aymaz, daha da hadsiz yaptılar yapacaklarını ve bizler o katliamı önleyememenin, enkazı kaldırıp o canları kurtaramamanın acısıyla kavrulduk.
Deprem öldürmez bina öldürür gerçeği tüm çıplaklığı ile yaşama bir kez daha geçiverdi… Çaresizlik canımızı yaka yaka, dostumuzun, yakınlarımızın durumunu merak ederek, araştırarak geçti depremin ardındaki günler, enkazdan kurtarılacak her canın haberini bekleyerek, umarak, dileyerek…
Hiç beklemeden -Şimdi Dayanışma Zamanı-na dönüştürdük yaşamımızı. Canımız yana yana koşmaya başladık, gücümüz neye yeterse oradan dayanışmayı ördük, örmeye devam ediyoruz. Kayyımcılara, ırkçılara, dayanışmayı baltalayan siyasi iktidara inat kurtulan her can için çabalıyoruz. Görünen o ki günlerce, aylarca onarmaya çalışacağız yaralarımızı. Sağlık emekçileri, kurtarma eğitimi almış olanlar, gençler, kadınlar gönüllüler alanda, onların dostları yurdun dört bir yanından koşuyor kardeşlerine.
6 Şubat tarihinden bu ana kadar bulunduğumuz yerde değiliz hiçbirimiz. Soğuk daha sert işliyor yüreğimize. İçimiz daha çok yanıyor, acıyor, ama hiç durmadan çabalıyoruz.
Koliler yola çıkıyor ardı ardına. Evdeki eşyasını erzaklarını koliliyor pek çoğumuz, mutfak bütçesi ile alışveriş yapıp alabileceklerini sırtlayıp en yakın kriz koordinasyonuna taşıyor. Emek ve demokrasi güçleri, yerel yönetimler, HDP ilçelerde kurduğu kriz koordinasyonu aracılığı ile halkların dayanışmasını hızla organize ediyor. Ekoloji hareketleri, emek, meslek örgütleri, Alevi dernekleri dayanışmayı örmeyi sürdürüyor. Halklar evlerini açıyor hiç tanımadığı kardeşlerine. Oteller, yolcu otobüsleri insan olmanın gereğini yerine getirerek ücretsiz destek veriyor dayanışmaya. Yurt dışından dost eller uzanıyor yaşamdan koparılan illere.
Tüm bu çabalarımıza rağmen çoğu köye yetmedi desteğimiz. Devlet mi, yetkililer mi? Onlar yoklar. Halklar kendi imkanları ile elinden geleni yapmakta deprem bölgesinde. Siyasi iktidarın temsilcileri, başta AKP başkanı olmak üzere ortada yok, bir kısmı ana akım TV kanallarında ölenlerin sayısını aktarıyorlar. Yardımları nasıl engelleyeceklerinin planlaması içindeler. Yardım araçlarını engellemekten, HDP yardım merkezlerine kayyım atamaktan, valilerini, güvenlik güçlerini devreye sokarak kriz koordinasyonlarını tehdit etmeye, yakaladıkları gariban mültecileri hırsız ilan edip öldüresiye dövmek gibi “önemli” görevleri var yetkililerin.
Deprem uzmanları yıllardır uyarmakta bu yetkilileri. Hırsızları affeden imar affı yasasını çıkartmaya çalıştıklarında HDP -imar affı katliama davetiye çıkartmaktır diye- parlamentoda önerilen bu hırsızı affetme yasasına itiraz etmiş, şerh koymuştu, hatırlarsınız. Sonuç mu, hırsızlık yasallaştırıldı, onandı, suçlular para ve güç kazandı. İnsanlar çocuğuyla, ailesiyle, hayalleri, umutları, gelmişi, geçmişi, geleceği ile enkazın altında kaldı.
Bu kabustan çıkışın yolu bu soygun, katliam siyasetine son vermek. 6 Şubat’tan beri devlet yok bu ülkede. Halklar kendi kendini yönetiyor. Elimizde o katliam betonlarını kaldıracak donanım olsaydı bizler tek tek kurtarırdık bugün aramızda olmayan canları. Üstelik sahada asbest soluyarak çalışıyor tüm yardıma koşanlar, sahada elleri ile enkazları aça aça canları kurtarmaya çalışanlar. Acil durum yolları belirlenmiş olsaydı, enkazdan çıkarılanlar zamanında sağlık kurumlarına yetiştirilebilirdi, sağlık merkezleri doğru inşa edilmiş olsaydı, sağlık emekçileri hasarlı binalarda her an riskle çalışmak zorunda kalmazlardı.
Doğrudur, biz bize yeteriz ama siyasi iktidar yok bu biz kavramının içinde. Her yeri; tarım alanlarını, kıyıları, bağları, bahçeleri inşaat alanına, şantiyeye, maden, enerji işletmesine çevirenler para uğruna yaşamı yok edenler, tüm bunlara izin verenler yok, hırsız müteahhitler, yaşamı sömürenler, onları destekleyen siyasiler, “yetkililer”, halkları, yaşam alanlarını, işçileri, emekçileri sömüren soysuzlar yok.
SES, TTB’ye bağlı emekçiler sahada acil müdahaleleri yapıyor, hayvancılık yapanların hayvanları, ev ve (bölgeyi terk etmiş de olsa) sokak hayvanları için veteriner hekimleri sahada canla başla çalışıyor. Türk Eczacılar Birliği’ne bağlı eczaneler her gün ücretsiz ilaç ve tıbbi yardım malzemesi dağıtmaya devam ediyor.
Yıkılan, yok olan kentlerde köylerde şimdi tespitler yapılıyor. Uzmanlar, meslek örgütleri durum tespiti yapıyorlar. Her meslek örgütü tespit ettiklerini raporlaştırmakta. İki araştırmacının (Dr. Savaş Karabulut, Doç. Dr. Can Zülfikar’ın) deprem bölgesindeki yıkımları içeren uydu görüntüleri ve yer altı jeolojik yapının örtüşmesi ile ortaya çıkan değerlendirmeleri alüvyon toprakta yapılan binaların çoğunun yıkıldığını gösteriyor. Ki bu verilerin üzerine, yıkılan binaların aykırı yapılaşması bilgileri de eklendiğinde gerçekler, bu gerçeklere neden olan suçlular daha net açığa çıkacak. Daha çok işimiz var, maden sahalarında olanları, barajların depremden nasıl etkilendiğini ortaya çıkaracağız.
Bizler, bugün her yerde canını verircesine birbirine koşan halklarız; kadınlar, gençler, işçileriz. Bizler yaşamı nasıl yürüteceğimize, nasıl yaşayacağımıza en doğru şekilde karar da veririz, en iyi yaşamı da kurarız. Aramızda katilleri, faşistleri, ırkçıları, hırsızları istemiyoruz.
Bu depremin suçluları bir daha ülkeyi yönetemeyecek, hırsızları soygunlarına devam edemeyecek.