İşledikleri kent cinayetlerinin akıl almaz büyüklüğü karşısında pısan, üzerlerine püsküren halk öfkesinden “ders aldık” sahte tevazusunu siper ederek korunmaya çalışanların, 6 Şubat depreminin üzerinden daha bir hafta geçmeden kabarıveren arsızlıkları “Kumarbazın tövbesi zarları görünceye kadarmış” sözünün ete kemiğe bürünmüş hali gibi.
Şimdiki tılsımlı parola “bir yıl”! Erdoğan bir yıl daha istiyor. Bir yıl içinde “bütün yıkımın izlerini silmeyi, deprem kentlerindeki tüm konut açığını kapatmayı” vaat ediyor. Adı gibi biliyor ki, Mayıs’taki bir seçimde aç karnına sandığa gidecek olanların kursağına birkaç lokma koyabilecek olsaydı bile, artık elinde evsiz, barksız, terk edilmiş ve öfkeli milyonlara verecek bir şey yok. Onun için Şanso Pansa, Don Kişot’a yol açıyor… “Milli iradenin bükülmez savunucusu” Bülent Arınç, büyük planı (!) oltalıyor: “Seçim de neymiş, bir de seçim mi yapılacakmış, hangi yüzleymiş, bir yıldan önce olmazmış!”
Kaybedecekleri kesinleşen seçimleri bir yolunu bulup yaptırmama, hatta hiç seçim yaptırmama olasılığının ucunun bile görünmesiyle tövbesini bozan kumarbaz zarlara atlıyor: “Ya bu sefer düşeş gelirse!”
Geleceğe yeniden bakmak üzere, geçmişe kısaca bir göz atalım.
Bu siyasal İslamcılar devlete yükseldiklerinde, daha yeni 1999 Marmara Depremi felaketinden çıkmış toplumu bir kez daha felâkete uğratmamaları için yapılması gerekenler listesini “VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı” halinde kucaklarında bulmuşlardı. (İlgilenenler Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı web sayfasındaki belgeye şu adresten ulaşabilirler: https://tinyurl.com/49vvay4h)
Bu planın yalnızca devleti depremlerle ilgili olarak almaya yükümlü kıldığı önlemlerin ısrarla takip edilmesinin bile 6 Şubat depremlerinin bir felakete dönüşmesini önleyebileceğini görebilmek için şu iki maddesine göz atmak yeter de artardı.
- Yer seçimi doğal afetlerde güvenli ve ekonomik yapının ilk ve çok önemli adımını oluşturmaktadır. Ancak, deprem başta olmak üzere karşılaşılan doğal afetler sonunda ortaya çıkan olumsuz sonuçlar bu konudaki yasaların etkin bir şekilde uygulanamadığını göstermektedir.
- Yapı stoğunun büyük bir bölümü yeterli deprem güvenliği taşımadığından, deprem tehlikesinin yüksek olduğu yerlerden başlayan bir öncelik sırası içinde, bu yapıların deprem dayanımı bakımından sistematik bir biçimde değerlendirilmeleri ve güçlendirilmeleri sağlanacaktır.
AKP, siyasal sorumluluğunu başka hiçbir partiyle paylaşmaksızın iktidarda geçirdiği 23 yılın bir tek anında bile bu -standart kent ve bölge planlaması rasyonellerinin tekrarından ibaret- planın herhangi bir gereğini yerine getirmedi. Bu kimse için sır değil.
“Tek adam” Salı akşamı “millete sesleniş”inde pişkin pişkin, “Son afette yıkılan tüm binaların yüzde 98’inin 1999 yılı öncesi inşa edilenler ol[duğunu]” iddia etti. Bu dayanakları meçhul, çok su götürür iddia yüzde yüz doğru olsaydı da rejimi temize çıkarmak bir yana kalsın, aslında sadece 6 Şubat felaketinin tasarlanmış bir katliam olduğunu kanıtlardı.
Üstelik Erdoğan “VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı” tedbirlerine başbakanlığında hiç kulak asmadığı gibi 10 Mayıs 2018’de TBMM’den geçirttiği, “İmar Affı”yla bu planda “değerlendirilmesi ve güçlendirilmesi” istenen yapı stokunun içindeki 13 milyon standart dışı binayı sadece “mal sahiplerinin beyanı”yla temize çekti. Bu, onun müstakbel “padişah” olarak mülk sahiplerine peşin “cülus” bahşişiydi.
6 Şubat depremlerinin yol açtığı muazzam insani ve maddi kayıpların biricik sorumlusunun bizzat Erdoğan ve hükümetleri olduğunu herkes unutsa, 9-10 Mayıs günleri HDP adına TBMM’de yapılan, halklarımızın yüz akı uyarılarının ve İmar Affı’na karşı oylarının kayıtları unutmaz. Tarih tanıktır. Olacaklar herkesin önünde yüzlerine söylenmiş, uyarı yapılmıştır:
[…] bu imar affıyla birlikte gerçekte büyük bir depremin kendilerini beklediği […] yurttaşlarımızın -hepsi kendi ihmalleriymiş gibi gözüken, aslında kamusal [olan] bir ihmal dolayısıyla- şimdiden milyonlarcası ölüme mahkûm edilmiştir. Bunun tam tersi yapılması gerekirken kararlı bir biçimde kentsel yeniden kuruluş, yeniden yapılanma için bütün kaynakların seferber edilmesi gerekirken bir seçim uğruna, bir seçimde başarı uğruna aslında büyük bir vebalin altına girilmiştir. Dolayısıyla, getirilen bu yasa tasarısıyla birlikte gerçekte Türkiye’nin yakın geleceği çok ağır bir ipotek altına alınmıştır […] (bkz. https://ertugrulkurkcu.org/tbmm-de-ertugrul-kurkcu/akp-vergi-barisi-degil-sermaye-adina-emekciye-savas-ilan-ediyor/)
Yeniden bugüne dönelim. Erdoğan rejimine, şu ya da bu mülahazayla, değil bir yıl, bir gün dahi avans verecek olan siyasetçi intihar eder. Üstelik, doğayla kumar masasına yatırmaları için, bu kumarbazlara halkın hayatı ve geleceğini sunan siyasetçi yalnızca siyaseten ölmeye yatmış olmakla kalmaz, bilfiil halka karşı girişilmiş en örgütlü ve kapsamlı cinayetin suç ortağı olur.
Türkiye, gözlerini artık hakikaten geleceğe çevirecekse, bu geçmiş muhasebesinden çıkarabileceği tek rasyonel sonuç, sırtındaki bu asalak urdan, bu despotik ve aç gözlü rejimden bir seferde ve tamamen kurtulmak olabilir.
Halkın ülkeyi yönetmesinin tek pratik biçimi olan oyunu kullanmak üzere sandığa gitmesini hor gören Arınç ve Erdoğan “hangi yüzle” diye yalnızca kendilerine sorabilirler. 6 Şubat’ın enkazdan çıkmak üzere doğrulan halkın kazması oyudur.
Muhalefet en geniş ittifak zemininde kararlılıkla durmalı ve bu siyasi karikatürlere yüzlerini göstermek üzere en güçlü savunma aracı olan demokratik siyasete var gücüyle sarılmalıdır.
Tek adam rejimi, bir daha asla…