Türkiye 6 Şubat’ta meydana gelen iki büyük depremle cumhuriyet tarihinin en büyük doğal afetine maruz kaldı. Sabaha karşı saat 4.17’de meydana gelen Maraş’ın Pazarcık ilçesi merkezli 7.7 büyüklüğünde deprem birçok ilde hissedildi; 10 ilde yıkıma ve can kaybına sebep oldu. Bu deprem, 1939 Erzincan depreminden sonra ülkede yaşanan en büyük deprem olarak kayıtlara geçti. Aynı gün ilk depremden 9 saat sonra 13.24’te ise Maraş Elbistan merkezli 7.6 büyüklüğünde bir deprem daha meydana geldi.
Yaklaşık 10 gündür ne kadar büyük bir yıkımla karşı karşıya kaldığımıza çaresizce tanıklık ediyoruz. Marmara depreminden bugüne kadar aradan geçen yıllarda AKP iktidarının inşaat sektörü eliyle yarattığı rant ve talan düzeni sonucu yatırımların bu çıkar alanında yoğunlaşmış olması, çıkarılan imar aflarıyla yüzbinlerce yapının sağlammış gibi gösterilmesi ve deprem sonrasında devletin içinde bulunduğu aczin boyutu hesaba katıldığında 6 Şubat Maraş depremleri doğal afet sonucu yaratabileceği yıkımın ötesinde bir sonuç ortaya çıkarmıştır. Depremin şiddeti iktidarın kentsel suçlarıyla kat be kat artmıştır.
Açıklanan resmi verilere göre yaşamını yitiren yurttaş sayısı 32 bini geçerken deprem 12 yıldır iç savaşın sürdüğü ve milyonlarca insanın göç etmek zorunda kaldığı Suriye’de de binlerce insanın ölümüne ve 5 milyon 370 bin insanın evsiz kalmasına neden oldu. Depremin bu denli yıkıcılığı ortadayken iktidarın köhne merkeziyetçiliğinden ötürü enkaz altında sayısız yurttaş yardım beklerken yaşamını yitirdi. İktidar adeta depremin yapamadığını yaptı. AKP-MHP faşist iktidarının önceliği her zaman kendi bekaları olduğu için, depremin yaşandığı anlarda bile insanlıktan nasibini almamış anlayışlarıyla depremin olası etkilerini düşünerek seçim hesaplarına boğulduklarına eminim. Düşünebiliyor musunuz, binlerce insan göçük altındayken sınır ötesi harekât yapabilecek kadar gözleri dönmüş bir iktidar var karşımızda. Bu da yetmedi OHAL ilan ettiler. Daha da ötesi depremin etkilerini gizlemek için aradığı düşmanı bulamayan Erdoğan rejimi, bu kez “yağma olaylarını” söylemlerinin merkezine alarak deprem bölgesinde linç furyası başlattı.
Sosyal medya ağlarında hızla yağma görüntüleri dolaşıma sokularak insanların devlete duyduğu öfke başka yönlere kanalize edilmeye çalışıldı. Ortaya çıkan videolarda kolluğun sokakta veya gözaltı merkezlerinde uyguladığı işkencenin görüntüleri ve yağmacı olduğu düşünülen insanların halk tarafından linç edilerek katledilmesi iktidarın Maraş depreminin siyasi sorumluluğunu unutturmak için bir hedefi olduğunu bize gösteriyor. Kolluğun Hatay’da gözaltında öldürdüğü Ahmet Güreşçi’nin gördüğü işkenceyi belgelemek isteyen hukukçulara OHAL’in olduğu ve ısrarcı olurlarsa aynı akıbetin kendilerini beklediğinin söylenmesi tam da bu hedefin amaçlarından biridir. Birkaç aylık siyasi ömrü kalan AKP iktidarı toplumun tamamına aslında korku ve dehşet aracılığıyla bir şok doktrini uygulayarak normal zamanlarda kabul ettiremeyeceği uygulamaları dayatmaya çalışacaktır.
Aynı iktidar depremin etkilerinin siyasi sorumluluğundan sıyrılmak için her fırsatta bu yıkımın siyaset üstü bir konu olduğunu vurguluyor. Toplumsal ve siyasi muhalefetin bu tuzağa düşmemesi gerekiyor. Sayısız kentte binlerce bina enkaza döndü, aslında enkaza dönen yıllardır takiye yapan sağcı iktidarların insanı yok sayan zihniyetidir. Dolayısıyla tam da bugün bu enkazın siyasetini yapma vaktidir. Öfkemiz bizi ayakta tutacak, halkların dayanışmasıyla yaraların sarılmasını sağlayacaktır.
Dolayısıyla kış soğuğunda enkaz altında kalan bir insanı kurtarmak yerine banka kasasını çıkarmayı tercih eden beceriksiz AFAD yönetimi ve onu işlevsiz hale getiren AKP iktidarı her mecrada teşhir edilmeli, hesap sorulmalıdır. AKP iktidarı ve küçük ortağı bu süreçte “devlet nerede” diye hesap soran yurttaşlara karşı kuşkusuz devleti yüceltmeye devam edecektir. Nitekim trol ordusu bu propagandaya başladı bile. Hamaset, mülteci karşıtlığı, Kürt düşmanlığı ve yükseltilen milliyetçi hezeyana karşı siyasi enkazı ancak halkların dayanışmasıyla kaldırabiliriz. Bunu Adıyaman’da, Maraş’ta, Antakya’da çok net bir şekilde HDP öncülüğünde yaşıyoruz. Bunun siyaseti değiştirecek bir güce dönüşmesi için toplumsal örgütlüğü esas alan bir dayanışma duygusuyla hareket etmeliyiz. Seçimden kaçmaya çalışan faşistler yarattıkları siyasi enkazın altında bırakın çürümeye devam etsinler…