Erkeğin eril dünyasında kadının kurgu dünyasının nasıl erilleştiğine değinen Dinç, ‘Okuduğumuz her şey aslında ataerkil sistemi yeniden inşa ediyor’ dedi.
Kadın yazarları yok sayan bir edebiyat dünyasının varlığı günümüz kadın mücadelesi içinde yer alan kadınların da öncelediği bir konu. Yazmanın bir direniş ve kendini var etme biçimi olduğuna vurgu yapan kadınların sayısı her geçen gün artıyor. Kadınlar özellikle son yıllarda daha da gelişen cinsiyetçi, şovenist yaklaşımlara karşı tek çözümü örgütlenmekte görüyorlar. Kadın özgürlüğünü sağlamanın örgütlenmeden geçtiğine inanan kadınlardan biri de Kadın Yazarlar Derneği kurucu üyelerinden Sevim Korkmaz Dinç. Jın News’e konuşan, kadına atfedilen kadınlık rollerinin kadının yaratıcılığı önünde engel olduğunu belirten Dinç, ilk olarak kadının bu rolleri reddetmesi gerektiğinin altını çizdi. Erkeğin eril dünyasında kadının kurgu dünyasının nasıl erilleştiğine değinen Dinç, “Okuduğumuz her şey aslında ataerkil sistemi yeniden inşa ediyor. Biz kadınlarda bize verilmiş rolleri o kadar çok içselleştirmişiz ki geriye dönüp kendimizi sorgulamaya zamanımız olmuyor. Bu nedenle yaşamımızı bildiğimiz şekilde yazıya döküyoruz. Ama okuduğumuz kitapları, şiirleri incelersek onların ne kadar eril olduğunu görebiliriz” dedi.
Toplum ve din…
Toplum ve din tarafından kadınların cendereye alındığını ifade eden Dinç, kadınların baskılandığı bir ortamda nasıl yaratıcı olabileceğini sordu. Dinç, “Bir yandan devletten gelen bir yandan gelenek ve göreneklerden gelen baskıları biliyoruz. Mesela dini inanışların insanlar üzerinde baskı uygulayıcı öğe olarak kullanılması bizi iyice cendereye alıyor. Türkiye’de Kadınlar hiçbir zaman edebiyat dünyasında özgür olamamıştır. Bir zamanlar resmi paranın üzerine basılan Fatma Aliye’nin hayatını incelediğimizde adını bile kullanamamış, kitabını bir hanım diye imzalamış, hatta kitabını babası yazdı denilerek iftiraya uğramıştır. Cumhuriyet döneminde de aynı baskı söz konusu.” Kadınların edebiyatta da barışçı bir dili olduğunu söyleyen Dinç, “Yalnız bir sıkıntı var, kadın edebiyatını da, feminizmi de batı üzerinden değerlendiriyoruz. Batıda dinsel, kültürel, devrimler bizden çok farklı seyrediyor. Bu yüzden yaratıcılığımız eksik kalıyor. Bunlar önümüzde duran, çözmemiz gereken sorunlar. Nasıl bir dil kullanacağız? Bunu tartışıp geliştirmemiz gerekir.”
Sansür delindi
90’lardan günümüze kadın yazarlılığında bir artma yaşandığını ve özellikle öykü dalında kadınların çok başarılı olduğunu söyleyen Dinç, bu başarıyı artık erkeklerin de yayınevlerinin de inkar edemediğine vurgu yaptı. Dinç, “Eskiden kadınların öykülerini basmayan yayınevleri, şimdi kadın kitaplarını basmak için açık kapı bırakıyorlar. Ama bir sistem gerçekliği var bunu Ursula Le Guin ‘Amerika’da yasayla sınırlanan bir düşünce özgürlüğü var’ diyerek anlatıyor. Yani düşünce ve ifade özgürlüğümüzün kayıt altına alındığını belirtiyor. Demek istediği yayınevlerinin de bizi artık sansürlediği. Çünkü ‘çok satar mı?’ sorusu ilk akla gelen oluyor ve aslında bu sorunun altında çok keskin bir sansür var. Bunun altında bugünkü popüler kültür yer alıyor. Yayınevleri, gazeteler, televizyonlar, editörler belirli bir ideolojinin egemenliği altında ve belirli bir ideolojiye hizmet ediyor” dedi.
Kadınlar birlik olmalı
Bunun yanında krize değinen Dinç sözlerini şöyle sonlandırdı: “Bugün yaşadığımız kriz devam ederse iktidarı desteklemeyen, iktidardan yardım almayan yayınevleri yok sayılacak. Ve buralarda ilk feda edilen kadın yazarlar olacak. Kendimizle de yüzleşirsek Kürt, Sosyalist-Marksist yazarlar, özellikle kadın yazarlar birlik olmalı farklı olan tüm kesimlerle kucaklaşmalıyız. Kadınlar olarak bizi ötekileştiren tüm zihniyetle mücadele etmeliyiz.”
DİYARBAKIR