Beni duyuyor musunuz, aşağıdayım. Yıkıntıların altında. Koca bir ülke çöktü üstüme. Beni duyuyor musunuz, aşağıda beton yıkıntılarının altında. Çürük beton parçaları gözüme giriyor. Beni duyuyor musunuz, kendi yükünü taşımayan demirler her yerime batıyor. Battıkça daralıyorum, büzüşüyorum, küçülüyorum ama yine de buradaki hava yetmiyor bana. Beni duyuyor musunuz, imdat!
Beni duyuyor musunuz, aşağıda molozların altında. Koca bir şehir çöktü üstüme, sırtım ağrıyor. Beni duyuyor musunuz, her zaman her yerde fazlalık ya da gereksiz görülen ben sesleniyorum size. Rahat mısınız; artık hayatınızın bir yerinde değilim, gerek ki rahat olasınız. Bunun için beni itmediniz mi aşağıya.
Beni duyuyor musunuz, aşağıda, molozların altındayım. Bir cehennem varsa böyle olmalı. Bana reva göreceğiniz yer ancak böyle olabilirdi. Beni duyuyor musunuz, duymuyorsanız… Zaten hiçbir zaman sesimi duyuramadım ki size. Duymazlıktan gelseniz de ben bağırmaya devam edeceğim; beni duyuyor musunuz?
Beni duyuyor musunuz, aşağıdayım. Topraktan uzak, betona yakın. Sıcak da sizin gibi bıraktı beni, soğuğa çok yakınım. Bağıran dudaklarım bana yabancı, mor ve kırık kelimeler dökülüyor beton blokların üstüne. Sanki benden dökülmemişler gibi. Ellerimle sahip çıkamıyorum, parmaklarım kararmış. Hey, duymuyor musunuz beni?
Beni duymuyorsanız eğer ben çok çok aşağıda kaldım; üzerime on bir katlı bina çöktü. Beni duymuyorsanız rahatınızı bozup da buraya kadar gelmediniz demek ki. Beni duymuyorsanız neye kulak kabartıyorsunuz, azıcık empati ya, azıcık… beni duymuyorsanız nerdesiniz ki, konforlu dubleks villanızda kahvenizi mi içiyorsunuz, yoksa umurunuzda mı değilim. İnsan birinin çığlıklarını niye duymaz ki?
Beni duyuyor musunuz, duysaydınız çoktan sesime ses verirdiniz. Beni duyuyor musunuz, burası çok soğuk. Beni duyuyor musunuz, yanı başımda küçük bir kum saati var. Benimle birlikte yuvarlandı buraya. Parmaklarım tutarken doğrultup koydum karşıma, birkaç kez değiştirdim ama siz beni duymuyorsunuz. Yoksa bu kum bu kadar hızlı akıp durmazdı. Ellerim tutmuyor artık değiştiremiyorum kum saatini. Birazdan duracak zaman.
Beni duyuyor musunuz, duyuyorsanız eğer bekleyin geleceğim. Tüküreceğim mezarlarınıza. Benden çaldıklarınızın hesabını tek tek soracağım. Beni duyduğunuzu biliyorum, bekleyin. Nereye kaçarsanız kaçın, sizi bulup hesabını mutlaka soracağım. Bu dünyada değilse bile… Hayır, hayır, öbür dünyaya bırakmam, bu sizin istediğiniz. Öbür dünyanın olmadığını ben ve benim gibiler biliyor; siz hep öbür dünyayı pazarladınız. Ama artık yemem, bekleyin ulan, geliyorum.