Fiyasko bir geçmiş, buğulu bir gelecek, orta yerde duruyor ve herkesi peşine takmakta ısrarlı. Hatırlıyorum, eskiden iyiler övülürdü, şimdi avutma vakti. Okumuştum, kahramanlar yaklaşıyordu, şimdi uzak yerlerden sesleri geliyor. Giden çok şey oldu, kalan ne varsa elimizde kaldı.
Enkazlara gebe anların içinde savruluyor birçok hayal ve umut. Sonra başlıyor unutmak belası ya da devası. Bedeli neyse, bir anda dökülüyor kalbimizden ve aklımızdan. Bize düşen, biraz daha düşmek, biraz daha fazla kahrolmak. Denilmeyen, yazılmayan, söylenmeyen, çizilmeyen, oyulmayan ne kaldıysa, hepsi aniden tabula rasa.
İnsan vaktinden önce görür, özler ve yol alır. Sonra bir başına kalıp yetişmeye başlar. Kırılmak, buruşmak, sayılmamak ve ne kadar rezil alışkanlık varsa yapışır insanın alnına. Biz bunu beklemiyorduk, biz bunu istemiyorduk, biz bu değildik diye diye neye benzemeye çalıştığını bile şaşırıyor insan. İnsan beş harf, çok şeye tebelleş, vardığı her yerin eskisi ve kazandığının zafersizi.
Söylenceler, masallar, sözler ve kehanetler ablukasında bir hayat, yaşanıyor ve yaşlanıyor. Yeni bir şey, yeni bir zaman, yenilenirken yenilen bir hayat. Bu kadar. Çıktığımız basamaklar çöküyor ve attığımız adımlara bakıyoruz. Bir yerinde saymak, yerinde kalırken yeni basamakları saymak, böyle bir yıkıntı ve böyle bir yıkıntının ortasında kalakalmak.
Sakladığımız, sakındığımız her şeyi vererek herkese adını koyarak, geleceğini sayıklayarak yola koyulduk. Kaybettiğimiz ne olduysa hepsinin hatırına vardık bugün. Kaybedeceğimiz ne kaldıysa yeniden, hepsi için, varmak için bir yol gördük. Nicesi geldi ve yitti ve evet nicesi varacak yine elbette inatla, gerisin geri kaybolmamakla.
Sonların vardırdığı yer, sonlananların vardırdığı yer hep bir dirsek teması, her daim bir basamak. Bugün acımak bir eldiven. Bugün ahlak enkazın dibinde. Vicdan yarınlara el uzatıyor. Bunu bilmek, bu bilginin ulağı olmak bir şeylere işaret.
Biliyoruz ki gelecek geçmişi de beraberinde sürükleyecek. Bu bir sefer, bu bir ihlal sayılacak bir ihtilal. Kapılar da duvarlar da sınırlara kahkaha atacak. Saklamıyoruz efkarı ve kahrı çünkü edep de bir moloza dönüşüyor. Zaten dönüşmeyen yerinde kalıp donuyor, bir zaman sonra bir kâbus olsa da, rüyalar bir daksil gibi siliyor. Sanki olmamış gibi, asla yaşatmamış gibi birilerine.
Öfke lazım öfke. Öldükçe dirilen, bir tebessümde, bir elde, bir ağıtta, yani eşyanın ve insanın temas ettiği her yerde. Nefes almak bazen yaşamak için, nefes vermek günü gelir yaşatmak için ve nefesini tutmak vardır zalimlerin gözyaşlarına kanmamak için. İşte günler bu yüzden peş peşe gelir ve herkesi peşinde sürükler. Umut değil bu, ummak da değil. Sadece insan öfkesinin hamalı olsun, başka bir şeyin asla.
Dağarcığında kalmış bir söz bir gün darağacın olur. Sabretsin söz, zannetmek sansın ağız, belki bir affetmek dimağda kalır. Oysa kaldırıldı bunlar, sırası geldi ölülerin ve intikamın. Dillere destan olacak yarınların sloganı herkesin yüreğinde; cüretimiz bol, haysiyetimiz diri. Vardık var olmasını dilediğimiz o dünyaya. Yeter ki yaklaştıkça yıkmayalım yarınları.
Haftanın kitap önerisi: Eugene Ionesco, Yalnız Adam / Çeviren: Bertan Onaran, YKY