genç bir kadın kartını basıyor, metalikleşmiş bir kadın sesinden,“birlikte güçlüyüz” anonsu duyuluyor otobüste.ardından yaşlıca bir adam; yine aynı anons, sonra iki çocuğuyla bir kadın…“birlikte güçlüyüz”ler bitmek bilmiyor diyarbakır’ın şehiriçi otobüslerinde. sorduğum herkes,bu işgüzarlığı kayyumun marifetlerinden biri olarak hatırlıyor,bu slogan benim aklımda da bir 15 temmuz klişesi gibi kalmış.
diyarbakır halkının oylarıyla seçtiği belediye eşbaşkanı gültan kışanak’ın cezaevinde yazdığı,kürt siyasetinin mor rengi adlı kitabını, fatma kurtalan,feleknaz uca ve ayşe gökkan’la birlikte,onun yerine imzalamak için geldim diyarbakır’a, az kalacağımdan kart almadım,otobüste birilerinden rica ediyorum benim için basmalarını.hiç reddeden,yüzünü ekşiten olmuyor ama o 1.5 lirayı ödemek bir dert; biraz buruk kabul ediyor diyarbakırlılar parayı,misafirden para mı alınır! tatlıcıda çaylar ve sular ikram.benim gibi istanbul’da yaşayan biri için hepsi şaşırtıcı.
sosyal medyada dolaşan bir video vardı; bir deneyi aktarıyordu,iki genç diyarbakır’da geceyi geçirecek yer arıyor ve her konuştukları kişi onlara yardımcı olmaya çalışıyordu.böyle şeylerin mutlak gerçeği yansıttığına inanmıyorum,aynı şeyi kadınlar denese sonuç nasıl olur, onu da bilemiyorum.ama yine de,birkaç kişinin bile,hiç tanımadıkları birine kalacak yer bulmaya çabalaması örneğin istanbul’dan, başka bir ruh haline işaret ediyor ki türkiye deyince çoğunluğun aklına gelen şehir istanbul. diyarbakırlıların,kürtlerin misafirperverliğini, yardımseverliğini fıtratlarına da bağlamıyorum.bu ne milliyetleri ne de gelenekleriyle ilgili. türkler, kürtler, araplar, farslar çok yakın gelenekleri olan komşular.
bir yandan da,aslında istanbul’un da yabancısı değil o tanımadığı insana kalacak yer ayarlayanların,tanımadığı insanın yol parasını ödemek isteyenlerin ruh hali…o unutulmaz, unutturulmaz park’taki gibi sanki,gezi parkı’ndaki gibi. eminim,aynı dönemde türkiye’nin başka şehirlerinde,başka parklarda,başka kalabalıklarda da bulunan bir ruh hali.birbirine ümit bağlamış insanların yakınlığı.düşmanları olduğunu bilen,düşmanından nefret etmekten,ona karşı mücadele etmekten korkmayan ama birbirini kardeşini,dostunu, sevgilisini,akrabasını kolladığı gibi gözetenlerin ilişkisi.
diyarbakır’ın canı çok yandı, çok çekti, çok kanı akıtıldı ve umudu da epeyce örselendi. yine de, istanbul’dan, izmir’den, sakarya’dan, antalya’dan daha fazla umudu var.
ama işte o da her şeyin çaresi değil; ensar vakfı kentin göbeğine pankart asmış,ötüken yayınları’nın kitap fuarı’ında koskoca standı var, diyarbakır’ın umuduna meydan okuyan çok yani.üstelik sur’a hâlâ girilemiyor ve hdp’lilere de,dbp’lilere de rahat yok!
imza etkinliğine,hiç ummadığım kadar çok insan geldi,hatta sadece gültan kışanak’ın kürt siyasetinin mor rengi’ni değil,yine dipnot yayınlarından çıkmış olan, selahattin demirtaş’ın seher’ini de imzaladık defalarca.
daha sonra bir kafede,karşı masadaki“emniyet”in eşliğinde sohbet ettiğimiz bir dbp yöneticisi,“burdakiler ekonomik krizi umursamıyor çünkü evleri başlarına yıkıldı!” dedi.insanın evi,tenceresini kaynatacağı mutfağı olmayınca domatesin pahalandığını nereden bilsin,tuvalet kağıdı fiyatlarının artmasını nasıl dert etsin…ama zaten tuvalet kağıdının değil kitap fiyatlarının artışını dert etmek gerekiyor değil mi,makbul muhalif olmak için.
diyarbakır’ın makbul muhalif olması bizden daha müşkül.hep borcu,yükümlülüğü var türkiye muhalefetine.en doğru şeyleri savunmalı,dinden uzak durmalı,avm’si olmamalı, şık kafeleri bulunmamalı.bizim kendi yaşadığımız yerde koruyamadığımız her şeyi,akıl ettiğimiz bütün değerleri korumalı,tutturamadığımız çizgiyi tutturmalı.
bizim de diyarbakır’ın sahip olduğu şeye ihtiyacımız var aslında; kırık dökük bile olsa gerçek bir zemine dayanan, sınanmış bir ümit. ve o slogan doğru.birlikte güçlüyüz,birbirimizin halinden,derdinden,önceliklerinden haberdar olsak,önceliklerimizi,derdimizi değiş tokuş etmeye de gerek yok,bilsek anlasak, daha güçlü olacağız!