Bu kadar yaygın ve derin etkileri olan depremde kamunun yükümlülükleri aslında belli. Ancak çok açık ki bunlar yerine getirilmiyor, getirilemiyor. Çocuklar açısından da durum farksız…
Elbette bu yaşanılanların cezasız kalmaması gerekiyor. Ancak şimdi, şu anda, konu bu değil.
Bu sebeple sürecin çocuk haklarına uygun şekilde yürütülmesine destek olmak için çocuk hakları alanında çalışan örgütlerden, aktivistlerden bir koordinasyon grubu oluştu. Bu grup Marmara, Van, Elazığ, İzmir depremlerinden öğrendiklerini paylaşmaya, çocuk odaklı önerilerde bulunmaya, çocuklar için çalışmalar yürütmek için çabalıyor. Çünkü bu tür büyük kriz durumlarında; çocuklar ve onların özel durumları genel olarak gözden kaçabiliyor. Özellikle de Türkiye gibi çocuk koruma mekanizmaları etkili işlemeyen ülkelerde…
Bu sebeple bu koordinasyon grubu; özellikle depremde bir şekilde refakatsiz kalan çocuklara, enkazdan çıkartılan çocuklara ve sonrasına, tutukevlerindeki çocuklara, kapalı kurumlarda devlet koruması altında bulunan çocuklara, mülteci çocuklara, engelli çocuklara, kronik hastalığı olan çocuklara, devlet koruması altında bulunan çocuklara, annesi ile birlikte sığınmaevinde bulunan çocuklara, şiddet riski bulunan çocuklara dikkat çekiyor. Ayrıca deprem bölgesinde olmasa bile tüm yaşanılanlara tanık olan çocukların da unutulmaması gerektiğini söylüyor.
Evet hepimiz, “sebepleri belli olan” büyük bir yıkımla karşı karşıyayız. Ancak yine de bu süreçte -her nerede isek, sahada, medyada, yardım merkezlerinde, sokakta, evde- çocukları unutmayabilir, onları gözetebilir, bu konuda çalışanlara destek verebiliriz. Çocuk hakları alanında çalışan koordinasyon grubundan bazı öneri, talep ve aslında zorunluluklar şöyle:
“Sahadaysanız; gönüllü ya da kamu görevlisi iseniz çocukla ilk temasınız ne şekilde olursa olsun sakin, şefkatli ve onu dinlemeye hazır olun. Öncelikle kendinizi tanıtın ve neden orada olduğunuzu bir cümle ile açıklayın.
Bir yaralanma durumunu da kontrol ederek fiziksel olarak iyi ve güvende olduğundan emin olun. Fiziksel bir ihtiyacı olup olmadığını sorun. Çocuk ile konuşurken onunla aynı seviyede durun ve tam olarak neye ihtiyacı olduğunu sorun. Ani fiziksel temaslardan ve dokunmalardan kaçının. Çocuklara destek olurken onaylarının olduğuna emin olun. (“şunu yapalım mı?”, “şuraya bakalım mı?” gibi). Duygusunu ve ihtiyacını anladığınızı ona hissettirin. “Buradayım”, “zor olduğunu biliyorum”, “korktuğunu biliyorum”, “evet, anlıyorum”, “hıhı”, “seni dinliyorum” gibi cümleler kurun.
Çocukların da her durumda yapabilirlikleri ve güçlü yanları olduğunu unutmayın, çaresiz hissettirmemeye özen gösterin. Çocuklar size yanıtını bilmediğiniz bir soru sorduğunda “bilmiyorum, öğrenip sana söyleyeyim” diyerek ve öğrenerek ona aktarın. Olanaklarınız doğrultusunda kendini rahat ifade edebilmesi için alan açın (yazı, resim, oyun, anlatı, hareket gibi).
Çocukların kültürel özelliklerine, dini inançlarına dayalı anlattıklarını sorgulamadan, anlamaya çalışın. Çocuklarla iletişimde çok kaygılı, çok üzgün, çok sevecen, çok öfkeli vb. yüksek duygusal bir seviyede beden ve ses tonu kullanmaktan sakının. Olumsuz anılarını yeniden hatırlatacak sorular sormayın (“o sırada neredeydin”, “uyuyor muydun”, “ne yaptın”, “annenler nerdeydi”, “nasıl kurtuldun” gibi…). Korku ve kaygılarını tetikleyebilecek “aah”, “tüüh” “inanmıyorum” gibi ifadelerden kaçının.
Çocukların size aktardığı ifadeler “abartılı” ya da “gerçek dışı” gelebilir; “yok canım”, abartma”, “olur mu öyle şey” gibi ifadeler kullanmayın. Çocuklara tutamayacağınız sözler vermeyin. Çocuklara gerçeklikten uzak, doğruluğu teyit edilmemiş bilgiler içeren açıklamalar yapmayın. Çocuklara “sen kahramansın”, “mucizesin”, “umudumuzsun”, “koca çocuk/adam/kızsın” gibi ifadeler kullanmaktan kaçının.
Depremi takip ederken, bu konuda haber ya da sosyal medya paylaşımı yaparken; çocuğun haklarına erişimi açısından gerekli olmadığı sürece çocuklarla ilgili haber veya paylaşım yaparken isimlerini, yüzlerini ve görüntülerini paylaşmayalım. Paylaştığımız haber ve içeriklerin doğruluğunu teyit edelim. Kullandığımız dilin ve içeriklerin umuda ve iyileşmeye katkı sunduğundan emin olalım.
Deprem bölgesinde olmasa da çocuklarla bu konuyu konuşurken, bize sordukları soruları yanıtlamaya çalışırken; unutmayalım: Her yaştaki çocuk acil durumlardan yetişkinler kadar etkilenir. Çocuklar ile zor durumları doğru bir dille konuşmak onları güvende hissettirir.
Yaşanılan durumu çocuğun yaşına göre açıklayın. Bunu yaparken durum ne kadar anlatılması zor olsa da pozitif bir dil kullanmak önemli. Çocuğun acil duruma dair şiddet içeren ve gerçeği yansıtmayan haberlere maruz kalmasını en aza indirgeyelim. Çocuğun sorduğu soruları sabırla ve aynı hassasiyet ile yanıtlamaya devam edelim. Durumdan birebir etkilenen çocukların yakınlarına dair kaygısı olacaktır. Bu kaygılarını anlayışla karşılayın ve üzerine konuşma ortamı yaratalım. Bütün bunları yaparken öncelikle çocuğa doğru rol model olalım.
Özgürlüğünden yoksun bırakılan çocuklardan talep edenlerin, hızlıca ailelerinin yanına ulaşmaları sağlanmalıdır. Deprem bölgesinde olan ve ailesi deprem bölgesinde yaşayan çocuklar için tahliye süreci hemen başlatılmalıdır. Çocukların yüksek yararını gözeten bir tahliye planı hazırlanmalıdır. Ailesinin yanına gitmesi mümkün olmayan çocuklar için; sivil toplum kuruluşları ile işbirliği içinde psikososyal ilkyardım çalışmaları başlatılmalıdır. Aileleri depremden zarar görmüş çocuklar için psikolojik destek süreci başlatılmalıdır.”
Böylesi büyük yıkımdan ancak dayanışmayla ve her şeye karşın umutla çıkabileceğiz. Öfkesi şimdilik bizde kalsın…