Gölcük merkezli 17 Ağustos 1999’da yaşanan İstanbul depreminin hemen ardından devletin yaşadığı eksiklikleri manşetine taşıyan havuz medyası, bugün ise tam tersi bir tutum içinde. Adeta ikiyüzlülüğün tarihi yazılıyor
Mereş Bazarcix (Pazarcık) ilçesi merkezli 10 ili etkileyen 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki depremlerde çok sayıda kişi yaşamını yitirdi. Mereş, Dîlok, Meletî, Semsûr, Riha, Amed, Kilis, Osmaniye, Adana ve Hatay’da enkaz altında hâlâ binlerce kişi var. Kurtarma ekiplerinin yetersiz kaldığı deprem bölgesinde hâlâ ulaşılmayan yerler bulunuyor. Acının ve göz yaşının dinmediği kentlerde halkın yardım çığlıkları ise kimse tarafından duyulmuyor. Temel görevlerinden biri halkın ve kamuoyunun sesini yetkililere ulaştırmak olan medya (ana akım) ise halkın yardım çığlıklarını görmek yerine, objektiflerini devlet yetkililerinin ağzından çıkacak sözlere çevirdi.
Jet hızı ile dönüş
Pazartesi günü saat 04.17’de yaşanan depremin hemen ardından kesintisiz yayın yapmaya başlayan medya kuruluşlarında “Halk yardım bekliyor”, “AFAD olay yerine ulaşmadı”, “Halk çaresiz” gibi başlık ya da alt başlıklar mümkün iken, saatler ilerledikçe bu durum farklılık göstermeye başladı. Özellikle yaşanan depremden yaklaşık 12 saat sonra Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın yapmış olduğu “Yalan yanış haberler yapılıyor. Bunlara itibar etmeyin” açıklamasının ardından medyanın yayın politikası jet hızı ile değişti. Kameralar bu sefer sadece enkaz altından kurtarılan insanlara çevrildi.
Sadece ismini söylediler
Yıkımın etkilerinin çok büyük olduğu ve depremin merkez üssü olan Mereş ve ilçesi Bazarcix’a uğramayan medya kuruluşları daha çok yıkımın etkisinin az olduğu kentlere çevirdiler kadrajlarını. Gazeteci refleksi olarak da bakılsa ilk olarak merkez üsse yönelmek gerekirken, ana akım yaklaşık 40 saat Bazarcix’ın sadece ismini söylemek ile sınırlı kaldı. Semsûr ve Hatay’ın canhıraş yardım çığlıklarına ise kulaklarını tıkadılar.
4 Bakan’dan açıklama
AFAD’ın ya da herhangi bir kurtarma ekibinin uğramadığı Hatay’da ise Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez ve Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişçi depremden yaklaşık 14 saat sonra kameraların karşısına çıktı. “Medya için bir dönüm noktası” olan buradaki açıklamaların ardından insanların yardım çığlıkları ise duyulmaz hale geldi.
OHAL’in ilk icraatı
Depremin ertesi günü (7 Şubat) ise her şeye rağmen halkın sesini duyurmaya çalışan basın kuruluşlarına mesajı vermek Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a düştü. OHAL ilan eden Erdoğan’ın, “Yalan haber, çarpıtmalarla insanımızı birbirine düşürmeye niyetlenenleri takip ediyoruz. Gün tartışma günü değil. Günü geldiğinde şu anda tuttuğumuz defteri de açacağız. Savcılarımız bu tür insanlık dışı yöntemlerle sosyal kaos çıkarmaya tevessül edenleri belirleyip gerekenleri süratle yapıyor” açıklamasının hemen ardından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından TELE1 Genel Yayın Yönetmeni ve BirGün yazarı Merdan Yanardağ ile gazeteci-yazar Enver Aysever hakkında “Halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme” iddiasıyla resen soruşturma başlatıldı. Deprem bölgesinde görüntü alan Evrensel gazetesi Adana muhabiri Volkan Pekal gözaltına alınırken, Amed’de halk ile röportaj alan gazeteciler “gözaltı tehdidi” ile engellendi.
Kulaklar tıkandı
Bu açıklamanın ardından kadrajlarda sadece kurtarılan insanlar yer aldı. Her kurtarılış bir “zafer edası” ile yansıtılmaya çalışırken, enkazın altında kalan binlerce kişinin “Yardım edin” çığlıkları ise yavaş yavaş azalmaya başladı. Deprem bölgelerinde arama kurtarma çalışmalarının yapıldığı binalar tek tek seçilip gün boyu canlı yayınlar yapılırken, o enkazda yaşamını yitirenler çıkarıldığında ise “adeta suçüstü” yapılmış gibi muhabirler cılız bir sesle aktardı. O kameraların biraz ötesinde yaşlı gözler ile enkaz altında yakınlarının kurtarılmasını bekleyen binlerce insanın çığlığına ise tüm kulaklar tıkanmıştı.
Başarı sınavı!
Bu depremde “başarı sınavı” veren ana akım 17 Ağustos 1999’da Gölcük merkezli yaşanan ve İstanbul’da büyük yıkıma neden olan depremde ise tam tersi bir yayın çizgisi izledi. Buna örnek olarak birkaç gazetenin manşetlerini sıralayacak olursak:
* Hürriyet gazetesi 18 Ağustos 1999’da “Katiller” manşeti ile çıktı. Sürmanşetinde ise “Ağlıyoruz” olan gazetenin sayısında o dönemdeki iktidarın almadığı önemler nedeniyle kayıpların arttığı ifade edilmişti. 6 Şubat 2023 sayısında gazete “Peş peşe felaket” manşeti ile çıktı. Sadece durum tespitinin yapıldığı gazetenin sayısında ihmallerden ve insanların yardım çığlıklarına değinilmedi.
* Akit gazetesi 19 Ağustos 1999’da “Devlet enkaz altında” manşeti ile çıktı. “Ankara, onbinlerce insanın feryadına kör ve sağır kaldı” üst başlığının yer aldığı gazetenin sayısında o dönemin iktidarının yetersiz kalması eleştirildi. Aynı gazete 7 Şubat 2023’te ise “Başın sağolsun Türkiye” manşet ile çıkarken, Erdoğan’ın açıklamalarına geniş yer verildi ve devlet kurumlarının seferber olduğu vurgulandı.
* “Batı yıkıldı. Yetkiler aciz kaldı” diyen Milliyet gazetesi ise 18 Ağustos 1999’da “Halk sahipsiz” manşeti ile çıktı. Aynı gazete 7 Şubat 2023’te ise sadece durum tespiti yapan “Kıyamet gibi” manşeti ile çıktı.
* 19 Ağustos 1999’da “Çaresizlik” manşeti ile çıkan Sabah gazetesi, spotta, “Vatandaş çaresiz… Devlet çaresiz… Ölülerimizi koyacak yer bile bulamıyoruz” ifadelerine yer verdi. “Asrın felaketi” manşeti ile 7 Şubat 2023’te çıkan gazetede de Erdoğan’ın açıklamalarına geniş yer verilirken, sadece durum tespiti yapıldı.
* 19 Ağustos 1999’da Yeni Şafak gazetesi “Devletin çöküşü” manşeti ile çıktı. Gazete, “Kendisine ihtiyaç duyulmayan her yerde ‘hazır ve nâzır’ olan devlet, deprem felaketinde yardım diye çırpınan insanların imdadına yetişemiyor” spotu ile devleti eleştirmişti. Aynı gazete 7 Şubat 2023’te sadece “Kıyamet gibi” sözlerini manşetine taşıdı. Deprem nedeniyle yaşanan eksikliklere ise hiç değinilmedi.
HABER MERKEZİ