Emperyalist kapitalizm hem ekonomik hem de ideolojik-siyasi-kültürel olarak ciddi bir krizle debeleniyor. Kendisini her iki anlamda da yeniden üretmesinin en önemli araçlarından biri olan aile kurumu burada olduğu gibi dünya genelinde de sarsılıyor. Sadece bir kültürel ilişki değil aynı zamanda ekonomik-siyasi-ideolojik bütünlük oluşturarak kapitalist sistemin temel dayanağı olan ataerki ve cinsiyetler arasındaki hiyerarşik ilişkiler çözülüyor. Ekonomik olduğu kadar, ideolojik-siyasi olarak da devletin, bir bütün olarak kapitalizmin en küçük birimi olan aile kurumundaki bu çözülme, dünya genelinde kadınlara yönelik düşmanlığın kolektif bir nitelik kazanmasına yol açıyor. Rıza ilişkisi üretilemeyen her etapta zor, kışkırtma ve baskıyla yola getirme yöntemleri devreye giriyor.
Türkiye’de bunu en çıplak haliyle yaşıyoruz. Kadın hakları konusunda oldukça ileri görülen Avrupa ve ABD’de neler olduğunu izliyoruz. Kadınların bedenleri üzerinde söz hakkına sahip olmalarının ifadesi olan kürtaj hakkının hemen her yerde saldırı altında olması bile bu açıdan çok şey anlatıyor.
‘Tarihin en melez, en çeşitli, en kapsayıcı, en heterojen üretim biçimi olan kapitalizm’in bu kapsayıcılığının sınırlarının nerede bittiğini biliyoruz: Siyasetleri, yapıp ettikleriyle kendisine zarar verenler! Yeniden üretimin en önemli hücresi olduğu kadar ideolojik-siyasi-kültürel-ideolojik anlamda sistem için rıza üreten bir kurumdaki, ailedeki sarsıntıyı çatırdamaya dönüştürecek her hareket-siyaset onun o esnek-kapsayıcı yapısını anında çelikleştiriyor! Kadınlara yönelik düşmanlık da tam da bu nedenle baskı ve zor araçlarının siyasallaşarak devreye girdiği nitelikler kazanıyor.
Bu noktadan baktığımızda Türkiye’deki burjuva fraksiyon ve blokların, sistemin temel ayaklarından biri olan aile kurumunda, toplumsal cinsiyet hiyerarşisinde yaşanan sarsıntılar konusunda yüzük kardeşliği içinde olması şaşırtıcı gelmiyor insana. 6’lı Masa’nın açıkladığı ‘Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nde kadın kazanımlarının en azından korunması kapsamında dahi dişe dokunur bir satırın yer almaması esas olarak bu noktadan ele alınmalıdır. Metinde Kadın, Aile ve Çocuk Bakanlığı’nın kurulacağının vadedilmesi, yani kadının isminin aileyle anılması ya da İstanbul Sözleşmesi’ne dönüleceğine dair tek satır edilmeden kadına yönelik şiddetle-cinayetlerle mücadele edileceğinin belirtilmesi bu nedenledir. Kadının adının en net biçimiyle kapitalist istihdam ilişkileri içinde anılmasıysa zaten yeterince fikir veriyor.
Bazılarının bu gerçeğe karşı “ama…” ile başlayan cümleler kurup kazı çalışmaları yapmaya kalkışmaları tam da bu yüzden insanı sadece gülümsetiyor.
Elbette AKP ve dayandığı gerici-faşist blok bu düşmanlığı en tiz perdeden sergiliyor. Nafakadan kürtaj ya da boşanma haklarına kadar kadınların hem tarihsel kazanımlarını kökünden kazımak hem de kadın kitlelerini gerici temelde kutuplaştırarak kaybettiği hegemonyayı baskı ve zorbalıkla kurmak için sayısız biçimle yol döşüyor, bunu açıktan yapıyor. “Makbul” ölçütlerine uymayan her kadın siyasallaşmış biçimde düşman ilan ediliyor. Dahası toplumsal ilişkileri, toplumsal cinsiyet rollerindeki alışılmış hiyerarşiyi gerici-faşist temelde dönüştürmek istiyor, bunu her fırsatta da ilan ediyor. LGBTİ+’lara yaşam hakkı tanımayan ve bizzat gericiliğin hedefi haline getiren “başörtüsü teklifi” bile nasıl bir gelecek tahayyülü içinde olduğunun açık ilanıdır. Kitleleri bu temelde mobilize ederek düzenlettiği mitingler ya da şimdiki Hizbullah olan HÜDAPAR’la ittifak bile bu açılardan manidardır.
Fakat mevcut faşist iktidar koalisyonunun bu yaklaşımının ortakları 6’lı Masa’da da oturmaktadır. Bunun da ötesinde, tüm burjuva fraksiyonlar için aile ve kadın mefhumu mevcut katmanlı kriz koşullarında nirengi noktasını oluşturuyor.
Kadınlar Birlikte Güçlü’nün çağrısıyla Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde toplanan İstanbul Kadın Forumu, bu gerçeğin farkındalığıyla kendi başına bir özne haline gelen kadın hareketinin bundan sonrasını tartıştı. Elbette söz alan kadınlardan hemen hepsi mevcut faşist koalisyonun yarattığı karanlıktan kurtulmanın zaruretinden bahsetti. Dil, seçimlere gitti.
Fakat ana fikir, kendi başına bir özne olan, hegemonik gücü düşünülenin ötesine geçen (6 yaşında istismara sunulan H.K.G.’nin yaşadıklarının peşine düşmesinde bile bunun etkisi vardır) kadın hareketinin bu kritik kesitte yönünü esas olarak kendi özgücüne dayanarak tayin etmesiydi.
Forum, kadın mücadelesinin tarihten süzülüp gelen birikiminin yanı sıra KBG’nin 5 yıllık emeğinin yarattığı birikimi ifade ediyordu. Ana fikriyse, burjuva siyasetin kitleleri özelde de kadınları seyirci haline getiren, kendisini kurtarıcı ilan ederek onları siyaset dışına süpüren, daha doğrusu siyaseti sandıkla sınırlayan yaklaşımına karşı kadınların dönüştürücü, kurucu enerjisini, gücünü, iradesini daha ileri bir noktaya taşımaktı. Kadın hareketinin takvimsel eylemlerden, kadının varlığına yönelik sayısız saldırı biçimine karşı tutumdan, tarihsel kazanımlarını savunmaktan öteye geçmesi doğru tespitinden yola çıkan forum, oldukça zorlu geçecek bir sürece hazırlık açısından önemli bir etabı ifade etti.
Kadın hareketi daha örgütlü, daha kapsayıcı ve daha derinleşmiş bir özne olmak yolunda bir adım daha attı. Savunma pozisyonundan çıkıp programatik bir ifade kazanmış talepler temelinde örgütlenme eşiğini sıçramak istiyor ve bunu yapacak. Burjuvazinin herhangi bir fraksiyonuna göre değil, kendi birikiminin gücüne güven üzerinden yürüyecek. Forumda da sık sık kullanıldığı gibi; daha güçlü bir özne olacak.