Demokratik Cumhuriyet Konferansı’nda sunum yapan Köker, ‘Gerçekten tam anlamıyla bir anayasamız olmadı. Hiçbirini halk yapmadı. Demokratik bir cumhuriyetin inşası düşünülüyorsa, toplumun kendine ait hissettiği bir anayasa tasavvur etmeliyiz’ dedi
Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) İstanbul Cem Karaca Kültür Merkezi’nde düzenlediği Demokratik Cumhuriyet Konferansı, “Cumhuriyetin anayasal serüveni” başlıklı oturumla devam etti. Sevilay Çelenk moderatörlüğündeki oturumda, Murat Sevinç, Dinçer Demirkent ve Levent Köker’in sunum yaptı.
Akademisyen Murat Sevinç, “1921 Anayasası: İmkan, ütopya, pragmatizm” başlığı altında sunum yaptı. Sevinç, 1921 Anayasası’nın Kürt sorunun bir ürünü olduğunu belirterek çok kısa bir süre uygulandığını söyledi. Kuruluş aşaması olduğu için kısacık anayasanın yarısı yerel yönetimlere ayrıldığını ve bu nedenle muhtariyet kısmının ilgi çektiğini ifade eden Sevinç, “Anayasası Kurtuluş Savaşı anayasasıdır. Yerel, yerelleşme meselesi bunula sınırlı değil” diye belirtti.
Bolşeviklerin etkisi
1921 Anayasa’sının yapım aşamasına değinen Sevinç, “Meclise ilk geldiğinde de halkçılık projesi olarak geliyor. 4 maddelik halkçılık olarak geliyor ve kabul ediliyor. Bir başka gerekçe, Bolşevizm. Bolşeviklerle ittifak halinde yürütülen bir mücadele var. Bir başka gerekçe, yerel kongre iktidarları. Bu kongreler, o kadar güçlenmiştir ki savaş sürerken yerel kongreleri merkezi bir çatı altında toplamak. Bu kadar güçlü bir yerel örgütlenme var. Hangisi daha çok öne geçirilmeli üzerine çokça tartışıldı” diye anlattı.
Türkiye ve Türk kavramı
Anayasa’nın Kürtlerle bağı üzerinde duran Sevinç, şunları söyledi: “Birlikte sürdürülen bir Kurtuluş Savaşı söz konusu. Türkiye hükümeti, Türkiye devleti kullanılmıştır. 1921 Anayasası’nda Türk yoktur, Türkiye vardır. 1924’ten sonra yoğun olarak kullanmaya başlandı. Bunun için iki belge var. 2000’e Doğru’nun yayınladığı belgesinde, 1987’de yayınlanan belgede, Lozan’a verilen arada, Mustafa Kemal’in İzmit’te, ‘Her yerde Kürtler var, bazı yerlerde yoğun olarak yaşıyorlar, federasyon gibi çözümler Türklüğü mahvetmektir’ diyor. Buradan anayasanın yapımında tek gerekçe Kürtler olmamakla birlikte, en azından düşünüldüğünü, kullanıldığını çıkarabiliriz.”
Belgelere göre kurucuların kafasında güçlendirmenin olduğunu dile getiren Sevinç, “Bir önceki anayasanın çöpe atılmaktan söz ediyoruz. 1924 Anayasasında öyle sayılır. Aynı şey sayılır denilerek, tamamen gündemden çıkılmış, merkeziyetçi yapıya düşünülmüştür” dedi.
‘Halkın kendi kaderinin tayin hakkı’
“1924 Anayasası: ‘İmkanı kapatan ikinci kuruluş mu?” başlığı altında konuşan akademisyen Dinçer Demirkent, Cumhuriyet’in yüzüncü yılına girerken yeni bir başlangıç üzerinden tartışmaların önemli olduğunu söyledi. 1921 Anayasasının önemli yeni bir başlangıç olduğunu ancak Cumhuriyetin altı maddelik anayasa üzerinden kurulduğunu belirten Demirkent, “1921 anayasasının birinci maddesinin ikinci cümlesi, halkın kendi kaderinin tayin hakkıdır. Bir daha bu madde hiçbir anayasada yer almadı. Bütün Anadolu’da bu dönem raporlar yazılıyor, sunuluyor. Bu raporların temelinde hangi millet en çok nerede? Milletlerin sicillerini ortaya koyan, bir biriyle karşılaştıran bir rapordu. Sonuçları tahmin edersiniz, Kürtlerin karakterlerine ilişkin görüşler var. 1921 anayasasında var olan haklın kendi kaderini tayin hakkı, o dönem çok yaygın bir görüş. Lozan görüşmelerinde de bu vurgulanır” diye belirtti.
‘Doğrudan demokrasiye yol açan madde değiştirildi’
1924 Anayasası’nın 1920’nin temel mevzularının tartışılmadığını belirten Demirkent, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ülke nüfus ve egemenlik bakımından doğrudan saf siyasi temsilin olduğu bir egemenlik kuruldu. Doğrudan demokrasiye yol açan madde değiştirildi. İkinci olarak 1924 Anayasası’nın 11’inci maddesinden sonra olan kısım hiç tartışılmadan vesayet ve hiyerarşi usulüyle kabul edildi. Halkın kimliğine ilişkin ciddi bir tartışma yürütüldü. 88’inci madde bugünlerde de gündeme geliyor. O maddede bugün 1982 anayasasında ‘Türktür’ maddesinin, ‘Türkiye devletine vatandaşlık bağı olan herkes Türktür’ maddesi eklenir. O madde tartışılırken, Ermenilere Türk diyebilir miyiz? Onlara Türk dersek, uluslararası hukukta sıkıntılar yaşanabilir. Artık egemenin kim olduğuna ilişkin kararın 1924 anayasasıyla verildiğini görüyoruz.
1937 değişiklikleri: Parti ve devletin özdeşlemesi
Meclis olmanın ve mebus olmanın yarattığı güç var. 1924 Anayasası bir yanıyla arada duran gibi görülür. 1923’te kurulan ikinci meclis, acaba kurucu meclis miydi? Herhangi bir anayasa önerisi gelmeden, Anayasa Komisyonu anayasa yapım sürecini başlatıyor. Nüfusa, ülkeye ve egemenliğe ilişkin yeni bir siyasal karar var, bu da anayasal yansıması olarak ortaya çıkıyor. Devletin kuruluşunu belgelemek değil, ikinci bir kuruluş belgelemek adına yapılıyor. 1928 değişikliği, Cumhuriyetin en önemli adımlarından biri olarak gördüğümüz ilkeler tanımlanıyor. Anayasadaki bütün dini ifadeler çıkarıyor, kadınların seçme ve seçilme hakkı giriyor. 1937 değişiklikleri, partinin ilkelerinin anayasaya girmesidir. Parti ve devletin özdeşlemesi var. Bu parti dışında her şey yasaklamaya muktedir.”
Köker: Saltanatın yerine bürokrorasi
Levent Köker, 1961 ve 1982 Anayasalarının Demokratik Cumhuriyet açısından eleştirisi” başlığı altında sunum yaptı. Yeniden inşa süreci üzerinde duran Köker, şunları söyledi: “Yeniden inşa gerçekten ciddiye alınmalı. Bu konferans bunun neden ciddiye alınması gerektiğini gösterdi. Hukukta bir prensip var, kanunlar anayasaya aykırı olamaz. Normlar birbirini doğurur. Anayasanın da üstünde bir norm yok mudur? Vardır. Normlar olması gerekeni ortaya koyar. Türkiye Cumhuriyeti’nin, 1924, 1960, 1982 anayasasının normlarını arıyorsanız, 1921 olabilir. Bir toplum oturur, kendi kimliğinin ne olduğu üzerine bir karara varır, dostunu ve düşmanlarını da tanımlar, anayasal düzenini inşa eder. Tarihten bu anlamda kaçamıyoruz. Saltanatı kaldırdığınız zaman elimizde bürokrasi ve Türkiye ahalisi var. Bu bürokrasi de askeri bürokrasidir.
1924 Anayasası kırmızı çizgileri: Türk milliyetçiliği
Demokratik cumhuriyeti inşa etmek istiyorsak, zaten elimizde muazzam birikim var. Anayasa modeli ana hatlarıyla çıkarılabilir. Anayasa Uzlaşma Komisyonu zamanında da (2007) kırmızı çizgiler var. O çizgilere baktığımız zaman BDP’nin muhteşem anayasa önerisi vardı. Bugün nasıl HDP görülmüyorsa, o dönemde BDP görülmüyordu. Kırmızı çizgiler dedikleri 1924 Anayasa’sında yer alan, Türk milliyetçiliği var. ‘Türk milliyetçiliğinden haz ve ilham alarak…’ diyor. Anayasanın içinde bakarsanız, temel hak ve hürriyetlerinin sınırlandırılmasında, kamu yararı gibi kavramlar var. 1971 müdahalesi olunca, ‘Türk milletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü’ deniliyor.
Bölünmezlik, minarenin kılıfı
Hak ve özgürlüklerin rafa kaldırılması için ‘Türk milletinin ve ülkesinin bölünmezliği’ kavramı, minarenin kılıfı oluyor. Burada değiştirmesi gereken bir şey var. Milliyetçiliğin akademik olarak tanımı var. Akademik anlamda milliyetçilik homojen bir varlık olarak milletin tekçi devlet ile beraberliğini anlatır. Bu beraberlik varsa, milliyetçiler bunu muhafaza etmeye çalışırlar. Bunun tarihsel arka planı var. Hepsinin bağlandığı nokta, hemen hemen aynı yer. 1961 ile 1982 anayasası arasında ne gibi farklar var? İkisi de askeri darbe sonrasında yapıldı. Bu bile başlı başına iki anayasanın devlet tarafından yapıldığını gösteriyor. Devlet başkanının seçimle iş başına geldiği, cumhuriyet olan bir devlette anayasayı yapan güç padişah olmayacağına göre, bunu toplumun yapması lazım. Toplum ortada olmadığı için devlete göre, bunu askerler yapıyor.
1921 istisna, bütün anayasalar gayri meşrudur
Gerçekten tam anlamıyla bir anayasamız olmadı.1921 istisna, bütün anayasalar gayri meşrudur. Hiçbirini halk yapmadı. Demokratik bir cumhuriyetin inşası düşünülüyorsa, toplumun kendine ait hissettiği bir anayasa tasavvur etmeliyiz. Milliyetçilik ideolojisinden vazgeçmeliyiz. Milliyetçilik normunu anayasanın temelinden çıkarmamız gerekiyor. Bu anayasa düzenini devlet yaptığı için, devlet her zaman kendisine hukuk dışında davranacak, denetlemez bir alan bırakıyor. Bunu en net olarak 1961 Anayasası içinde görebiliyoruz. Milli Güvenlik Kurulu, Türk siyasetinde güçlü bir organ olarak varlığını sürdürüyor. Tehlike tanımı, devlete hukukun dışına çıkarak birtakım işlerin yapabileceği zemini yaratıyor. Bazı güvenlik birimleri, üç tehlikeyi bertaraf etmek için hukuk dışı işler yapabilir. Süleyman Demirel, ‘Devlet arada bir rutin dışına çıkar’ demişti. Böyle bir devlet anlayışı var. Bunun üstesinden gelebilmemiz, zor görünüyor. ‘Yeniden inşa ediyoruz’ diyerek önümüze yarı başkanlık sistemini ‘güçlendirilmiş parlamenter sistem’ olarak getirenler var.”
Demokratik cumhuriyet
Çıkışın kolay olmadığını dile getiren Köker, “Demokratik cumhuriyet, hiç bir şey bilmiyorsan, güzel bir hukuk devletini, gerçek bir kuvvetler ayrılığını anlamalıyız. Kürt meselesine girmeye gerek yok. İyi işleyen bir hukuk devletinde hangi normlar varsa, onları kabul etmektir. Uluslararası sözleşmeleri, yerel yönetimlerle ilgili, yerel dillerle ilgili bütün şartları kabul etmeliyiz. Bunları çekincesiz kabul ettiğimiz zaman, demokratik cumhuriyet yönünden adım atmış olacağız” dedi.
Konferans, yarın “2. yüzyıla girerken: Demokrasi ve Cumhuriyet”, “Demokratik Cumhuriyet ve siyasal-toplumsal güçlerin mücadele arayışı” ve “Nasıl bir gelecek, nasıl bir Cumhuriyet?” başlıklı oturumlarla devam edecek.
HABER MERKEZİ