“Yeter, Söz Milletindir!” sloganı, 1950 seçimlerinde Demokrat Parti (DP) tarafından yirmi yedi yıldır iktidarda olan CHP’ye karşı kullanılmıştı. Cumhuriyet’in kurucu partisi olan CHP, tek parti dönemindeki iktidarı boyunca devletçi-seçkinler tarafından otokratik bir anlayışla ülkeyi yönetmiş, II. Dünya Savaşı sonrasında kurulan Birleşmiş Milletler’e üye olabilmenin koşulunu yerine getirebilmek için 1946’da çok partili döneme geçmek zorunda kalmıştı. Çok partili döneme geçilmesiyle birlikte CHP içerisindeki kadrolar tarafından kurulan DP, 1950 seçimlerinde oyların yüzde 55’ini alıp tek başına iktidar oldu. DP’nin elde ettiği “zafer”de önemli payı olduğu düşünülen bu slogan, aradan geçen yetmiş üç yıla rağmen unutulmadı ve kimi seçim dönemlerinde -DP’nin mirasını sahiplenen- muhafazakâr partiler tarafından kullanıldı. AKP de bu slogandan esinlenerek “Evet, Söz de Karar da Milletindir!” sloganını kullandı.
2023 seçimlerine giderken CHP sürpriz bir hamle yaptı ve yıllarca kendine karşı kullanılan; Türkiye’nin siyasi tarihinde unutulmazlar içine giren bu sloganı, AKP’ye karşı kullanmayı tercih etti. Bu tercih, her fırsatta “helalleşme”den bahseden, bunu da önemli ölçüde Millet İttifakı’ndaki ortaklarının tabanı olan milliyetçi-İslamcı muhafazakâr kesimlerle sınırlı tutan Kılıçdaroğlu’nun partisini tamamen sağa çekme hamlesi midir? Bunu zaman içinde göreceğiz.
“Yeter, Söz Milletindir!” sloganının düz bir okumayla “iktidarın millete verilmesi” anlamına geldiği açıktır. Burada “millet”e verileceği vaadedilen “söz”ün iktidar olduğu konusunda bir tereddüt olmamakla birlikte “millet” sözcüğünün hangi anlamda kullanıldığı üzerinde durmak gerekir.
Türk Dil Kurumu (TDK)’na göre “millet” sözcüğünün ilk anlamı “Aynı topraklar üzerinde yaşayan, aralarında dil, tarih, duygu, ülkü, gelenek ve görenek birliği olan insan topluluğu” iken bir başka anlamı, “Herkes, bir yerde bulunan kimselerin bütünü”dür. Milliyetçi-İslamcı muhafazakâr kesimler, Türkiye’nin Anadolu, Mezopotamya ve Trakya toprakları üzerinde; dili, dini ve kültürü farklı halkların birlikte yaşadığı bir coğrafyada kurulu olduğunu görmezden gelerek, “millet” sözcüğünü birinci anlamıyla kullanır.
Millet İttifakı’nın HDP’den ısrarla uzak durması ve 30 Ocak’ta açıklanan Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nde Kürt sorununun çözümünden, Alevilerin haklarından söz edilmemesi bu ittifakın adında yer alan “millet”in TDK sözlüğündeki ilk anlamı ifade ettiğini göstermektedir. Kürtlerin, Alevilerin ve ayrımcılığa uğrayan diğer kesimlerin yok sayıldığı bu ittifak içinde yer alan CHP’nin siyasi tarihte milliyetçi-İslamcı muhalefete malolmuş “Yeter, Söz Milletindir!” sloganındaki “millet” kavramını da aynı anlamda kullandığı anlaşılmaktadır.
Peki, sloganda sözün yani iktidarın verileceği söylenen “millet” Kürtler, Aleviler ve dili, inancı, kültürü ve hatta varlığı inkar edilenler dışında kalan Türk-Sünni halkın tümünü kapsıyor mu?
Ne 1950 seçimlerinde ne de sözün, kararın, yetkinin millete verileceği vaadedilen diğer seçimlerde “millet” değil ekonomik ve siyasi egemenler sözün de yetkinin de kararın da sahibi olmuştur. Ortak Politikalar Mutabakat Metni, 2023 seçimlerini Millet İttifakı kazanırsa bu kuralın değişmeyeceğini göstermektedir. Zira bu metin, sadece Kürtleri, Alevileri vb. görmezden gelmekle kalmamakta, İstanbul Sözleşmesi’ne yer vermeyerek kadınları da yok saymaktadır.
Emekçi kesimler için de durum farklı değildir. Mutabakat Metni tıpkı 1983’te Özal’ın ANAP’ı, 1993’te Çiller’in DYP’si ve 2002’de Erdoğan’ın AKP’si gibi kapitalizmin küresel kurumlarının belirlediği neoliberalizmin dönemsel dinamikleri doğrultusunda ekonomiyi, toplumsal ilişkileri ve beraberinde devlet başta olmak üzere tüm kurumsal yapıyı ulusal ve uluslararası sermayenin çıkarlarına göre yeniden düzenmesini içermektedir. Bu bağlamda AKP’nin yasallaştırdığı esnek, güvencesiz çalışma rejimi; emekçi kesimlerin sahip olduğu ve büyük ölçüde AKP’nin hak olmaktan çıkartıp, cemaatlerin aracılık ettiği yardımlara dönüştürdüğü inanç temelli sosyal politika anlayışı sürdürülecek; eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi kamu hizmetleri sermaye için kâr alanı olmaya devam edecektir.
Her yıl iki bine yakın işçinin iş cinayetlerinde yaşamını yitirdiği bir ülkede “Yeter, Söz Milletindir!” diyerek iktidara talip olanların hazırladığı Mutabakat Metni’nde “işçinin” sağlığı yerine “iş”in sağlığını önceleyen anlayış sürmektedir. Diğer taraftan Türkiye’nin dünyada sendikal hak ihlallerinin en yüksek, çalışma koşullarının en kötü olduğu on ülke içinde yer almasına karşın, “milli” muhalefetin mutabakat metninde sendikal hak ve özgürlüklere ilişkin de dişe dokunur hiçbir şey yoktur.
Kısacası 1950’den bu yana olduğu gibi Millet İttifakı’nın da seçim propagandasına malzeme olarak kullandığı “millet” kavramı sadece Kürtleri, Alevileri, gayrimüslimleri, göçmenleri değil kadınları ve toplumun yüzde 70’ini oluşturan emekçi kesimleri de içermemektedir. Bu durumda “millet” içinde sayılmayan kesimlerin temsilcisi olan Emek ve Özgürlük İttifakı’nın üzerine düşen sorumluluk daha da artmaktadır. Daha fazla gecikmeden, toplumsal barışı sağlayacak, ayrımcılığa ve sömürüye son verecek politikaların ortaya konulması gerekir.