Gitmenin acı yurdu, unutmanın zoru var. Her şey bir şeyleri devrediyor ve onunla yaşamanın telaşı herkese ve her nesneye siniyor. Bile demek de ağır bir yük, istismara açık bir yara. İnsan tek başına gider gibi görünür. Oysa ordular, rüyalar, halklar, yarınlar beraberinde gider. Gitmek unutmanın altını çizer, hatırlamanın kalemiyle.
Gitmek yoktur, kalamamak vardır. Bu bir ısrar, bu bir tezahürat. Kimsenin duymadığı bir alkış, kendisinin de sonra sağır kaldığı. Öyle bildik, öyle kaldık diye bir parantez, bilinen bir yaranın dermanı. Benzer yarınlarla vuruluruz zaten, birbirini peyda eden varılamayan yarınlar. Yas başlar sonra, ağıtını kimsenin bilmediği.
Kalmak derttir, gidememenin yokluğunu bağışlar. Her adım bir feda, her durmak bir cefa. Yazıldığı gibi çekilmiyor bela ve bağışıklık kazanmıyor eza. Birbirine benzeyen günler herkesi benzetir günlere. Bir irtifa kaybı yaşar insan, süratle ve sürekli bir kaybetmeye namzet davranır hayata.
Bilinmezi bilinen kılmak, görünmeyi görünür kılmak elbette bir kahrın peşine düşürür insanı. İnsan kalmak, başkası olmak, başkası zannetmek, kimselerden kimseler varsaymak düşer insanın namına ya da kalır. Her seçenek bir bedel çünkü her şey karşı karşıya kalmaya mecbur. Birileri müstahak da deyip yine altını çizer olanların ve acemice olmayanların.
Yaşamakla burun buruna kalır insan, ölmeye benzer. Bir ayna çıkar, sırları dökülmüştür. Bir ayna aranır, sırrı sormak için. Kalmak kime benzer, gitmek kimlere benzetir diye yağmalanmış bir soru sorulur. Beni al, beni bil, beni bul, diye bir emir, diye bir avaz, diye bir isyan, diye bir itaat. Bulur, alır ve bilir belki. Bu bir ihtiyaç, kimse görünmez ve gösterilmez.
Hüsran her şeyi kovalamaya muktedirdir. Baht ve şans nefret ve sevgi ile at koşturur, nal eskitir. Nihayetinde korkak atlar ve uçuruma koşan atlar var. Bir filin karamsarlığı gibi, bir kirpinin savunması gibi. Değiştikçe tanınmayan her şey olunur bu yerkürede, oldurulur da.
İnsan durduğu yerde duyurabilendir. Kudret aşinadır, bir dövme gibi kendini gösterendir. Hile ya da yerine konulan her ne ise, varmayı bilir. Fal bile dahildir. Büyülere yer bırakan insan, görmediğinden mucizeler bekleyendir ve hakkıdır. Yalnız doğmak ve yalnız ölmek bunun kanıtıdır.
Ardında bıraktığı ile insan yer buluyor bir yerlerde. Bilmediği dilde sığınak, ummadığı yerde barınak. Değişmenin ne tarifi ne de yolu var. Yalnız kalmak, dünyanın yalnızlığına öykünmek bu yüzden acayip afili. Zaten insan öykünerek öyküsünü yaratandır, muktedir olmaktan cayan ama masalında kaybolan.
Yönlerin kahrı ve şansı var. Karşılaşmak elzem, karşısında durmak tesadüf olur. Bir sonraki cümleyi yazmak ya da cümle olmak, olacakları beraberinde taşımaktır. Evet, insan taşıdığının yüküyle ezilendir, bazen de üstünde yükselendir. Nihayetinde her şeyin bir başka adı, başka seferi ve serüveni vardır. İhtimaller bu yüzden ihlal etmeye her daim yakındır. İhtilaller bundan bizi ve hayatı teğet geçebilendir.
Israr ve tekrar savuracak diye bir beklemek, isyan ve itiraz savrulacak diye bir avuntu herkesi peşine takmış da dönen dünyanın peşinde her şey birbirini kovalıyor sanki. Birileri bir yerde nefesini tutup başkasının nefesini kesiyor, sonra dünyanın başı dönüyor. Bırakmayalım çünkü dönenin acısı dünyaya bela oluyor.
Haftanın kitap önerisi: Hiroko Oyamada, Çukur/ Çeviren: Hüseyin Can Erkin, Siren Yayınları