“Geldiğimde, Che oturuyordu. “Beni öldürmeye mi geldin?” dedi. Başımı önüme eğdim. Ateş etmeye cesaret edemedim. O anda, Che’yi büyük, çok büyük gördüm. Bana baktığında, midemin bulandığını, başımın döndüğünü hissettim. Ani bir hamle ile silahımı alabileceğini düşündüm, Bana ‘Sakin ol, bir adamı öldüreceksin’ dedi. Sonra, kapıya geri adım attım, gözlerimi kapadım ateş ettim. Che, bacakları kırılarak yere düştü. Sonra kendimi toparladım ve onu ikinci kez kurşun yağmuruna tutarak, kolundan, omzundan ve kalbinden vurdum. Artık ölmüştü…”
***
“Kim bu ölü, bilmiyor musun? / Bolivyalı küçük asker? / Bu ölü Che Guevara / Arjantinliydi Kübalıydı / Arjantinliydi Kübalıydı / Bolivyalı küçük asker / Arjantinliydi Kübalıydı.”
Kübalı büyük şair Nicolas Guillen’in seslendiği o ‘küçük asker’, Bolivya ordusunun çavuşu, Mario Teran Salazar’dı. Küçük bir adamdı hakikaten ama o gün boyundan büyük bir işi vermişlerdi ona. 8 Ekim 1967’de yaralı olarak yakaladılar Che Guevara’yı… Bolivya ordusu, La Higuera vadisinde, 6 arkadaşı katlederken onu sağ yakalamayı başarmıştı. Hafif yaralı olan Che’yi vadinin yakınındaki bir kasaba olan La Hugiera’daki eski bir okul binasına götürdüler.
Yukarıdan gelen emir 9 Ekim sabahı La Higuera’ya inen helikopterde CIA ajanı Felix Rodriguez de vardı. Onun dışında, Bolivya ordusundan Albay Selich ve Albay Zenteno oradaydı. O gün, Bolivya diktatörü General Rene Barrientos’tan “Öldürün” emri geldi. İstihbarat birimi başkanı Albay Arnaldo Saucedo Parada’nın raporuna göre son sözleri şöyleydi Che’nin: “Beni vuracağınızı biliyordum; zaten hiç canlı olarak ele geçirilmemem gerekirdi… Fidel’e söyleyin, bu başarısızlık devrimin sonu anlamına gelmez, başka bir yerde zafere ulaşacaktır. Aleida’ya söyleyin bunu unutsun, yeniden evlensin ve mutlu olsun ve çocukları okutmaya devam etsin. Askerlerine söyle iyi nişan alsınlar.” Sonra, anlatılanlara göre, kimin öldüreceği tartışması, çöp çekmeyle sonuçlandı ve çavuş Mario, kısa çöpü çeken ‘talihli’ oldu. Katledildikten sonra, fotoğraf çektirme faslı geldi; sonra canazesi Vallegrande yakınlarında bir hastaneye kaldırılarak dünya medyasına sergilendi. Ama generallere bu kadarı yetmemişti. Ajan Rodriguez, sonradan, “Bolivya Genelkurmay Başkanı Ovando Candia, çürütülmeyecek bir kanıt istiyordu. Önce, Che’nin kafasını kesmeyi önerdi. Ben parmaklarını kesmeyi önerdim. Arjantin polisinde Che’nin parmak izi vardı. Bir parmak bile çürütülemez bir kanıt yaratırdı. Ancak General daha somut bir şey istiyordu o nedenle ellerini kesmeye karar verdi” diye anlatacaktı.
Kâbus gibi bir hayat
Öyle de yaptılar. Ellerini kestiler Che’nin ve sonra bütün cenazeleri o civarda bir yere gizlice gömdüler. Mezar yerinin tespit edilip cenazelerin Küba’ya götürülmesi ise yıllar sonra gerçekleşecekti. Ama bu arada Mario Teran’ın hayatı da geri dönülmez biçimde değişti. Devrimcilerin kendisinden intikam alacağı saplantısı yakasını hiç bırakmadı; o günden sonraki ömrü hep bir kâbus içinde geçti. Ordudan ayrıldıktan sonra bu konuda kimseyle konuşmadı; konuştuğu zamanlarda da o zamanlar verdiği resmi ifadeyi ve fotoğrafları bile reddedip o gün orada olmadığını iddia ettiyse de kimse inanmadı buna. Alkole vurdu kendini, belki de unutmaya çalıştı olanları; bu arada gözleri de bozuldu iyice.
Devrimin büyük intikamı!
Çok sonraları, yeniden adının duyulması ise, trajikomik denebilecek bir vesileyle oldu. 2006’da, Küba’nın Venezuela’yla birlikte Latin Amerika genelinde ortak yürüttüğü ‘Mucize Operasyonu’ adlı sağlık programı sırasında, Bolivya’daki Kübalı doktorların katarakt ameliyatı yaparak görmesini sağladığı hastalar arasında Che’nin katili Mario Teran da vardı. Artık yaşlı bir adam olan eski çavuşun oğlu bir Bolivya gazetesinde Kübalı doktorlara teşekkür ettiğinde ortaya çıkan olaydan sonra, Küba Komünist Partisi’nin yayın organı Granma’da şu cümleler yayınlanmıştı: “Maria Teran’ın bir hayali ve düşünceyi yok etme girişiminden 40 yıl sonra, Che bir savaştan daha galip ayrıldı.” Haber, şöyle devam ediyordu: “Şimdi yaşlı bir adam olan bu kişi yeniden gökyüzünün ve ormanın renklerine dalabilecek, torunlarının gülümseyişleri ile keyiflenebilecek ve futbol maçı izleyebilecek.” Bolivyalı küçük asker… Devrim, nasıl da büyük bir intikam almıştı ondan! Onu bile inkâr etti gerçi; “Yok canım, kör değildim ki zaten” filan dedi bir yerlerde. Eski çavuş, bugün hala yaşıyor. Muhtemelen korkuları hafiflemiştir biraz ama zaten artık ömrü de kısalmış olmalı.
Nasıl bir ömürse artık onunkisi; bitecek işte sonunda ve sefil varlığını kimse hatırlamayacak bile. Ya da bir talihsizlik abidesi olarak hatırlanacak en çok. Kısa çöpü çekmenin talihsizliği…
Arif Mostarlı