Dolar almış başını giderken, yandaşlar dışındaki medyada her gün çarşı pazar ve pahalılık haberleri okuyoruz. Bunların üstüne, yoksulluğun çıkmazındaki hayatların intiharlarla son bulmasının haberlerini görüyoruz. Bunlar ilk iki ayda tanık olduklarımız. Yakın ve uzak geleceğe ilişkin işçi sınıfından ve yoksullardan yana bir çözüm ufukta görünmüyor. Tüm kriz haberlerinde kadınlar öncelikle çarşı pazar alışverişindeki pahalılık şikayetleriyle gündem oluyor. Ancak krizin kadınların hayatına, erkek egemenliği karşısındaki koşullarına çok daha katmanlı etkileri olacak.
Mevcut kriz koşullarında sermaye yine erkek egemenliğiyle işbirliği içinde, önce kadınları işten çıkartacak. Neoliberal politikalar sonucu kadınların çalıştığı işkolları ve meslekler düşük ücret, güvencesiz ve sendikasız çalışma ile özdeşleşmiş olduğu için işten çıkarmalar söz konusu işkollarında sınırlı kalsa da, kadın istihdamı kriz tehdidi ile daha da güvencesiz ve eğreti hala gelecek. Ev içinde düşen gelirler kadınların daha fazla emek harcayarak tasarruf etmesiyle telafi edilecek. Kriz kadınlar için somut maddi kayıpların ve artan iş yükünün ötesinde aile içinde erkek iktidarının güçlenmesi anlamına geliyor.
Kadınların krizden nasıl etkileneceğini tek başına iktisadi kavramlarla açıklamak mümkün değil. Yoksulluğun ve işsizliğin arttıracağı erkek şiddeti kadınlara daha fazla şiddet ve ölüm olarak dönecek. Kadınlar şiddet uygulayan kocalardan ayrılmayı, aileden bağımsız tek başına yaşam kurma planlarını ertelemek zorunda kalıyor/kalacak. Aileler sınırlı kaynaklarını kız çocuklardan çok erkek çocuklar için harcayacak.
En son aile bakanlığının devredilmesi ve adından sosyal güvenlik kavramının çıkarılmasıyla “aile, çalışma ve sosyal politikalar bakanlığı” adını alan bakanlık, kadınların güvenceli ücretli istihdama katılmadıkları koşulda ancak sosyal politika başlığı altında, sadaka ekonomisinin parçası olabilmesini öngörüyor. Belediyeler ve diyanete bağlı kurumlar aracılığıyla ancak aile içinde yer alan kadınların yararlanabileceği sosyal yardımlar da aslında, yalnız yaşayan kadınların kamu politikalarında yok sayıldığını gösteriyor. Krizin büyüteceği kadın işsizliği ve yoksulluğu diyanetin ve AKP’li belediyelerin Sünni İslam’a dayalı mezhepçi sadaka/sosyal yardım politikalarıyla bütünleştiği için kriz kadınlar açısından derinleşerek yayılmaya devam edecek.
Kız-erkek ayrı eğitime geçiş
Hemen okulların açılması öncesinde kız ve erkek öğrencilerin ayrı eğitim almasına yönelik planlamanın önü açıldı. Karma eğitimi bir anda kaldırmayacaklardır. Ancak AKP’nin son birkaç yıldır kadın düşmanı politikaları, doğrudan sert tepkiyle karşılanacak hedeflerini zamana yayarak adım adım hayata geçirmek şeklinde uygulamaya konuyor.
4+4+4’e geçişle başlayan süreç eskinin düz liselerinin hepsinin imam hatipleşmesiyle sonuçlandı. Din dersi zorunlu olmasın diye tartışılan günler çok geride kalırken, dini eğitim zorunlu hale geldi. Şimdi aynı şeyin karma eğitimin başına geleceğini düşünmek yanlış olmaz. Tabi üniversiteli gençlerin “kızlı -erkekli” evlerine müdahale açıklamasından beş yıl sonra, ilk ve orta öğretimde kız ve erkek öğrencilerin ayrı eğitim görmesinin planlanması da şaşırtıcı olmadı.
Öncelikle imam hatiplerde uygulamaya konacak olan ve fazlasıyla okul müdürlerinin inisiyatifinde gerçekleşecek bu değişimin ilk adımlarının kimi okullarda atıldığını görüyoruz. İzmir Buca’da bir imam hatip ortaokulunda “kız sınıflarının” açılması şimdilik ilk örnek. Söz konusu değişim neredeyse kırk yıl öncesinde kalan, kızlarla erkeklerin ayrı eğitim aldığı okullarla benzeşmiyor. En önemli fark eğitimin seküler niteliğinin hızla kaybolduğu bu dönemde kız okullarının, İslami yaşama uygun makbul kadınlık çerçevesinde bir ideolojik baskıyı kurumsallaştıracak olması.
Öncelikle imam hatiplerle başlayacak uygulama hiç kuşku yok ki, kısa zamanda ilköğretim sınıflarında da hayata geçirilmeye çalışılacak. İmam hatip liselerinin tek seçenek haline gelmesi ve kamu okullarında eğitimin niteliğinin düşmesi, özel okulların ve paralı eğitimin yaygınlaşması anlamına geldi. Bu duruma kamu okullarında kız ve erkek öğrencilerin ayrı eğitim görmesi eklendiğinde, eğitimdeki sınıfsal fark belirginleşecek ve özel okullara kayıt yaptırmak daha yüksek gelir düzeyine sahip seküler aileler için bir tür zorunluluğa dönüşecek. Orta vadede ise kadınların kamusal alanda erkeklerle bir arada olması fikri, daha küçük yaşlardan itibaren çocukların zihninde meşruiyetini yitirecek.
Brezilya’da kadınlar #OnaDeğil diyor
Yüzbinlerce kadın Brezilya’da aşırı sağcı (aslında bildiğimiz faşist) başkan adayı Jair Bolsonaro’ya #EleNao (#OnaDeğil) dedi. Eylem feministlerin çağrısı ve sol örgütlerin desteğiyle gerçekleştirildi. Bolsonaro’ya karşı kampanya sosyal medyada sürüyor. Bolsonaro, Türkiye’de hiç yabancısı olmadığımız bir başkan adayı profili veriyor.
Her fırsatta kadın erkek eşitliğine inanmadığını ve kadınların çocuk doğurdukları için istihdamda tercih edilmelerinin ve eşit ücret almalarının sorunlu olduğunu söylüyor. Siyah Brezilyalılara uygulanan pozitif ayrımcılık yasasının geri çekilmesini ve kadın cinayetlerinde erkeklere verilen cezaların indirilmesini savunuyor.
Brezilya’da 1964-85 yılları arasında iktidarda olan askeri diktatörlüğün solcu eylemcilere işkence yapmasının ama öldürmemesinin büyük bir hata olduğunu, başkan olduğunda insan hakları için ayrılan fonları iptal edeceğini söylüyor. Sao Paolo’da, Rio de Janeiro’da ve başka şehirlerde eş zamanlı olarak sokağa dökülen kadınlar ise faşizme karşı seslerini yükseltirken, “korkusuz kadınlar faşizme karşı” pankartını açtılar.