Suriye’deki gelişmeleri gazetemize değerlendiren gazeteci Musa Özuğurlu: SDG ile Şam arasında görüşmeler sürüyor. Sonuç çıkmış değil ama anlaşma iradesini ortaya koydular. Kesinlikle Şam’ın SDG konusunda Türkiye ile aynı çizgide olmadığını söyleyebiliriz
Hüseyin Kalkan
AKP-MHP iktidarının yeni dış politika hamleleri tartışılıyor. Bir süre önce izlenen politik çizgiye tam ters yönde adımlar atılıyor. Suudi Arabistan ile barışıldı. Kaşıkçı davası unutuldu. Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) ‘darbecili’ği unutuldu, yeni parasal kaynak bulmak için bu ülkenin kapıları aşındırılıyor, dost ve müttefik ilan ediliyor. Mısır ile görüşmeye çalışılıyor, İsrail ile bazı adımlar atıldı bile. Sıra çoktan beri Suriye’ye gelmiş bulunuyor. Ancak Beşar Esad o kadar gönüllü değil. Bazı dostluk(!) adımlarının atılması için koşulları var. Bu koşullar nedeni ile Erdoğan’ın seçimlerden önce anlaşma isteği gerçekleşecek gibi görünmüyor. Suriye uzmanı Gazeteci Musa Özuğurlu ile Suriye cephesindeki gelişmeleri konuştuk.
‘U’ dönüşünün nedenleri
Özuğurlu, Suriye cephesindeki gelişmelerin nedenlerini şöyle sıralıyor: “Suriye politikasının değişmesini birkaç başlık altında görebiliriz. Birincisi bölge siyaseti açısından baktığımız zaman, Ortadoğu’da yeni bazı gelişmelerin olduğunu görürüz. Bazı devletlerin Suriye ile ilişkilerini düzeltme yoluna girdiğini görüyoruz. İkincisi iç politikada ülke seçime gidiyor. Erdoğan aslında kendisinin de sorun olarak gördüğü mülteciler meselesini hal edip, ‘Suriye’ye biz barışı getirdik’ mesajını vermek istiyor. Bunu iç kamuoyuna yönelik bir hamle olarak görebiliriz. Üçüncüsü ise Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile ilgili olarak ABD’den istediği cevabı alamıyor. Almayınca acaba bu sorunu Suriye yönetimi ile çözebilir miyim düşüncesi içerisinde. İşin bir de ekonomik tarafı var. Suriye barış yoluna girmişken, Suriye’nin imarı ve ticaretin açılması ile ortaya çıkacak ekonomik ranttan da faydalanmak istiyor. Bir şey daha var. Rusya bugüne kadar Esat ile Erdoğan arasındaki ilişkide Erdoğan lehine hareket etti. Suriye’nin İdlib’de bulunan ve terör örgütü olarak nitelediği örgütlere karşı harekete geçmesini önledi. Rusya, Ukrayna savaşının getirdiği sorunlardan dolayı, artık böyle bir sorunla uğraşmak istemiyor. İki liderin bir araya gelmesi Rusya açısından olumlu bir durum. Dolayısıyla bütün bunların sonucu Erdoğan böyle bir adım atmak istiyor.”
Mülteciler seçim konusu
Erdoğan, seçimlerden önce Suriye ile bir sonuca varmak istiyor. O zaman kendi tabanında bile rahatsızlık yaratan Suriyeli mülteciler sorununu çözdüğünün propagandasını yapacak, yeni bir dış politika başarısından söz edebilecek. Bunu seçimde önce yapmak istiyor. Böylece Suriyeli göçmen sorununu oya tahvil edebilecek. Musa Özuğurlu, seçimden önce bir anlaşma ihtimali ile ilgili şunları söylüyor: “Bu gelişmelere bağlı. Yine bunu da birkaç başlık altında görebiliriz. Birincisi tabi Türkiye şunu diyor; biz Suriye politikamızda aslında geri adım atmadık. Suriye yönetimi değişti. Kendi halkını dinlemek, demokrasiyi getirmek, siyaseti işletmek ve muhalif olan tarafları yönetime katmak gibi bazı çizgilere geldi diyebilmesi Erdoğan’a bir rahatlama getirebilir. Diğer taraftan Suriye’nin kırmız çizgileri var. Türkiye’nin kendi topraklarında çekilmesi. Suriye’nin terör örgütü olarak kabul ettiği El-Nusra gibi bir takım örgütlere desteğini çekmesi. Şimdi böyle başlıklar hep iç içe geçmiş durumda. Hem yerel dinamik olarak aktörleri var, hem örgüt olarak aktörleri var. Hem devletlerin de bu işe müdahil olduğunu görüyoruz. Masada görülmeyen ABD gibi tarafları da var. Bunların her biri masada bir zorluk çıkarıyor. Veya işi biraz daha karmaşıklaştırıyor. Bu nedenlerle ben hemen birkaç ay içinde bir çözüm bulunacağını inanıyorum. Erdoğan için avantaj sayılabilecek bir çözüm olacağını sanmıyorum. Çok hızlı bir şekilde olursa bir tarafın bir tarafa çok büyük taviz vermesi gerekir ki, böyle bir şey olursa zaman içinde görürüz.”
İdlib ve El-Nusra sorunu
Suriye ve Türkiye arasındaki başlıca anlaşmazlık konularından biri belki de en zoru Türkiye’nin desteklediği İdlib’deki silahlı gruplar. Özuğurlu bu grupları ikiye ayırıp incelemekten yana. Bu konuda şunları söylüyor: “Bu gruplar içerisinde El-Nusra’yı ayrı ele almak lazım. El-Nusra her durumda Şam-Ankara yakınlaşmasına karşı, böyle bir görüşmenin kendisi için iyi olmayacağını düşünüyor. Eğer Türkiye ile Suriye arasında bir anlaşma olursa El-Nusra yok olacak. Türkiye’nin milli ordu adı altında tanzim ettiği diğer örgütlere baktığımızda onların Türkiye ile bir işbirliği içinde olduğunu görüyoruz. Bu örgütlerin tavrı biraz da Türkiye’nin tavrına bağlı. Bu örgütlerini hepsi Türkiye ile Suriye’nin yakınlaşmasına karşı. Çünkü böyle bir anlaşmanın Suriye yönetiminin siyasal olarak meşrulaştıracağını, hem de pratik olarak o bölgedeki otoritesini tekrar eski haline getireceğini biliyorlar. Bu nedenle de bir yakınlaşmaya karşılar. Ama bu örgütlerin bundan sonra nasıl bir hareket tarzı izleyeceği Türkiye’nin tutumuna bağlı. Çünkü Suriye’nin değiştireceği bir politikası yok. Suriye zaten bunları terör örgütü olarak görüyor. Türkiye ile Suriye arasında bu örgütlerini ne olacağı, nasıl olacağı konusundaki ihtilaflar hala giderilemedi. Bu konunun nasıl halledileceği noktasında bir adım atılabilmiş değil. Bir adım atılmış olsaydı bu örgütlerden en azında olumlu anlamda bir tavır gelirdi. Dikkat edersek Türkiye ile Suriye arasındaki yakınlaşma adımları da hız kesmiş gibi, bunun nedeni de başta bu örgütlere karşı tavır olmak üzere bazı pürüzlerin giderilmemesi olduğunu düşünüyorum. Bir de şöyle bir şey var. Bu örgütler içerisinde Suriye yönetimi ile oturup en azında görüşen var. Bu Suriye açısında kolay bir süreç değil. Ama ben bunun daha çok Türkiye’nin problemi olduğunu düşünüyorum. Çünkü Suriye zaten bu örgütlerle savaş halinde. Eğer bu örgütler ihanete uğradıklarını düşünürlerse -zaten bunun kaygısını taşıyorlar- Türkiye’ye karşı harekete geçebilirler. Türkiye ve Suriye’de Türkiye’nin varlıklarına karşı bir takım eylemler gerçekleştirebilirler. Bu açıdan baktığımız zaman bu sorunu çözmek zorunda olanın Türkiye olduğunu görüyoruz.”
Türkiye çekilmek zorunda
Kritik konulardan birisi de Türkiye’nin işgal ettiği Suriye toprakları. Suriye tarafı kamuoyuna yaptığı açıklamalar, ‘Türkiye bu topraklardan çekilmeden bir anlaşmanın olamayacağı’ yönünde. Kapalı kapılar ardında neler konuşuluyor bu konu da henüz netleşmiş değil. Özuğurlu, Türkiye’nin oralarda sanki hiç çıkmayacakmış gibi bir tutum içerisinde olduğunu belirtiyor ve şunları ekliyor: “Bu elbette Türkiye için bütün bu yatırımlar yapıldıktan sonra geri çekilmek kolayı değil. Türkiye fiili olarak o bölgede kalmak isteyecektir. Ama çekilmese Suriye ile anlaşmanın başka bir yolu yok. Sonuç itibari ile uluslararası hukuk açısından baktığınızda da orası Suriye toprağı. Türkiye ‘Suriye’nin toprak bütünlüğü, Suriye’nin egemenliği’ gibi bir takım vurguları yapmaya devam ediyor. Dolayısıyla buna uymak zorunda kalacak. Burada çekilip çekilmeme pratiği şuna bağlı. Diğer konularla ilgili Türkiye istediğini alacak mı almayacak mı? Bunların başında da SDG ile ilgili pazarlık geliyor bence. Suriye işte burada Türkiye’nin çizgisine ne kadar yanaşır ne kadar yanaşmaz o konuda şu anda bir tahminde bulunmak çok kolay değil. Ama kesinlikle Suriye’nin SDG konusunda Türkiye ile aynı çizgide olmadığını söyleyebiliriz. Bence şu ana kadar en azından bir çekilme takvimi ortaya koymaması bile bunun bir göstergesi. Dolayısıyla Türkiye’nin Suriye’den ne alacağı, ne istediği ile ilgili bir durum olarak ortaya çıkacak.”
Musa Özuğurlu Suriye ile bir anlaşma arayışlarının seçimden sonra da süreceğini düşünüyor. Bu yaklaşımını şöyle gerekçelendiriyor: “Çünkü bu sadece Erdoğan’ın seçim süreci ile ilgili bir süreç değil. Suriye’de bölgesel gelişmelere bağlı bir süreç başladı. Bu süreç durdurulmaz. Bunun seçimlere bağlı bir yönü var ama aynı zamanda seçimlerden bağımsız bir yönü de var. Devletin kararı olacak şekilde bir tarafı var. Dolayısı ile ben seçim sonrasında da en azından girişlerin süreceğini düşünüyorum.”
Her iklimde Kürtlere karşı
Türkiye, Suriye’de de Kürt kazanımlarını ortadan kaldırmak istiyor. Şam yönetimi ile anlaşmak istemesinin en önemli nedeni bu. Özuğurlu iki başkent arasında yaklaşım farkı olduğunu söylüyor: “İki başkent arasında arasında SDG konusunda görüş ayrılığı var. Erdoğan SDG’ye karşı Şam ile anlaşmak istiyor. Ankara, çok radikal bir biçimde bu meselenin hal edilmesine taraftar. Fakat Şam’a baktığınız zaman onların aynı düşüncede olmadığını görüyorsunuz. Elbette Şam için de her zaman bir askeri seçenekte söz konusu ama tercih etmek istemedikleri bir seçenek. Çünkü yönetim açısından da bir dezavantaj oluşturacak bir durum. Bu nedenle siyasi süreci işletmek istiyor, Suriye yönetimi. Askeri yönteme başvurmaları durumu farklı bir boyuta taşıyabilir, siyasi çözümü sekteye uğratır. Bu nedenle Erdoğan’ın şartları Suriye tarafından kabul edilmiyor. Çünkü dediğim gibi Suriye bu meseleyi Türkiye’den bağımsız olarak ele almak istiyor. Türkiye’nin istediği çerçevede, Türkiye’nin istediği üzere ele almak istemiyor. Zaten uzun süredir SDG ile Şam arasında görüşmeler devam ediyor. Daha birkaç gün önce bir heyet vardı Şam’da. Bir sonuç çıkmış değil. Ama iki taraf da anlaşma iradesini ortaya koydular. Dolayısıyla ben Suriye’nin Türkiye ile bir araya gelip doğurdan Kürtlere karşı bir hareket içerisinde olacağını düşünmüyorum.”
Özerkliğe farklı yaklaşım
Kürtler, sorunları Suriye’nin toprak bütünlüğü içinde hal etmek istediklerini deklare ediyorlar. Buna rağmen Şam ile bir anlaşmaya varılamıyor. Bu farklı yaklaşım konusunda Musa Özuğurlu şunları söylüyor: “İki taraf da Suriye’nin toprak bütünlüğü konusunda aynı fikirdeler. Ama SDG bu toprak bütünlüğü içinde daha bağımsız bir şekilde hareket etmek isteğinde. Siyasi özerklikten yana. Ancak, Şam yönetimi siyasi özerkliği kabul etmiyor. İkincisi yönetim Suriye bayrağının her yerde olmasını istiyorlar. İdari özerklik verebileceğini söylüyor. Dolayısıyla Suriye yönetimi ile SDG arasındaki makas açık hala. Ama bütün bunlara rağmen iki taraf arasında görüşmeler sürüyor. İki taraf da birbirlerini kaybetmemek ve kendi çizgisine çekme düşüncesi içerisinde. Yani hem bir fikir ayrılığı söz konusu hem de iki tarafta hala birbirleri ile görüşebileceklerini düşünüyorlar.”