AKP iktidarını Saray Rejimi’ne dönüştüren temel şey; hırsızlık-hukuksuzluk-yolsuzluk yöntemlerinde köklü bir “devrim” yapmış olması. Önceki hükümetler devletten çalıyordu, AKP devleti çaldı. Eskiden yandaşları devlete yerleştirmek için sınav soruları el altından dağıtılıyordu, AKP direkt sınavın kendisini çaldı. Valiler, Kaymakamlar hükümet adına çalışıyordu, AKP il-ilçe başkanı haline geldiler. AKP il başkanları hâkim, üniversite kapısında satırla öğrenci kovalayanlar savcı kadrolarına alındılar. Devletin bütün makam mevkileri AKP-MHP tarafından parsel parsel ele geçirildi. “İhaleye fesat karıştırma” dönemi bitti, fesata ihale karıştırma dönemi başladı. Sandıktan oy çalma yöntemi demode olurken, artık rakibi yok etme, sandık konulmadan seçimi çalma ustalık döneminin nişanesi oldu.
Seçimi çalma operasyonunun bir parçası olan HDP Kapatma Davası ve Kobani Kumpas Davası, Saray Rejimi’nin ne menem bir yapı olduğunu göstermekle kalmadı, TBMM duvarında yazan “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir” sözündeki “Kürtler Hariç” ibaresini görünür kılan bir tılsıma da dönüştü. Tekçi faşist zihniyetinin dışında siyaset yapan Kürtlere, Alevilere, sosyalistlere verilen oyların “millet iradesi sayılamayacağı” kayyım denen gasp yöntemiyle reel bir uygulamaya dönüştü. HDP’yi çökertmek için tezgâhlanan Kobani Kumpas Dava iddianamesinin Saray’da planlanması, Kapatma Davası’nın AKP-MHP müzakereleri sonucunda açılması, uygun savcıya sipariş edilmesi tamamen 2023 seçiminden önce halk iradesine ipotek konulmaya çalışılmasının sonucu.
Kapatma Davası ve Kobani Davası’nın temel argümanı, HDP’nin “şiddet ve terörle ilişkili olduğu” üzerine kurgulanıyor. Kapatma davasının Devlet Bahçeli’nin “HDP derhal kapatılmalı” sözüyle başlaması, yine Bahçeli’nin “dava derhal sonuçlandırılmalı” sözünden sonra, AYM’nin HDP banka hesabına bloke ve sonrasında kapatma davasının seçim sürecinde süreceği kararı alınması trajik. MHP’nin faşist terör yapılanmasının merkezi olduğu, Sinan Ateş suikastı sonucunda tamamen açığa çıkmasına rağmen “terör ve şiddet” lakırdısı yapma yüzünü kendinde bulabiliyor. Uyuşturucu baronları, mafya babaları, faşist sokak çetelerinin MHP’nin örgüt şemasında tepe noktayı oluşturması Saray’ın ön-yargısı tarafından bilerek görmezden geliniyor. AKP’nin “günah işleme” özgürlüğü, MHP için “suç işleme özgürlüğü”ne dönüşüyor.
HDP yöneticilerinin ya da üyelerinin şiddeti kutsadığına, rakip parti üyelerine yönelik tehdit dili kullandığına, gazetecileri dövdürmek için çete kurduğuna ya da diğer partilerin faaliyetlerini engellediğine yönelik bir delil yok kapatma dava dosyasında. Büroları yakılan, basılan, üyeleri katledilen HDP’nin “şiddet odağı” olduğu iddiası barış mücadelesini kriminalize etmekten öte bir şey değil elbette. Kürtleri inkâr-imha siyasetiyle susturmak isteyenlerin eşitlik-özgürlük-barış talebini “terör” olarak yaftalaması normal. AKP-MHP’den bolca sopa yiyen ve kapatma davasının Saray Rejimi’nin seçimi çalma hamlesi olduğunu bilen sistem muhalefetinin hala “HDP terörle arasına mesafe koymalı” sakızını çiğniyor olması hiç normal değil. Bu “anormalliğin” sebebi; Kürt fobisine esir olmak, demokrasi fikrinden uzaklık ve bunların bileşiminden ortaya çıkan Saray Rejimi’ne ideolojik ortaklık.
Seçim bölgelerini değiştirmek, Seçim Kanunu’nu kendi lehine eğip-bükmek, YSK’nın yapısıyla oynamak, potansiyel rakipleri hukuk oyunlarıyla ekarte etmek, yasaya açıkça aykırı olan üçüncü CB adaylığını dayatmak, Meclis’i bypass etmek, medya – sosyal medya için suskunluk yasası çıkarmak… HDP’yi seçim süreci içinde kapatma kıskacında tutarak, HDP’nin sandık görevlilerini devre dışı bırakmak… Zarlar hileli, gemi su alıyor…
HEP’den DEP’e, DEP’den HADEP’e ve HDP’ye kadar çok kez partiler kapatıldı, cezaevleri siyasetçilerle doldu taştı. Onca baskıya, katliama rağmen yıllar geçtikçe büyüyen bir gelenek ortaya çıktı. Kapatılan partiler, kapatılamayan mücadelenin tarihsel kanıtı oldular. Saray Rejimi’nin tam bir diktatörlüğe geçme aşamasında, HDP ve Emek-Özgürlük İttifakı, direnme geleneğini temsil etmekten öte, yüzyıllık kazanımları korumak ve halkların diktatörlük belasından kurtarmak için temel özne haline geldiler. Bu bağlamda, Saray’ın ön-yargısının HDP’yi isim olarak kapatabileceğini ama bileşen ve bileşik güçlerin kenetlenmesiyle geleneğin ve geleceğin karartılamayacağını gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz.