JES’ler, madenler ve yanlış politikalar nedeniyle iklim krizi giderek derinleşiyor. Çiftçi-Sen Genel Örgütlenme Sekreteri Çobanoğlu, kuraklığın yaz aylarında daha da derinleşeceğini belirterek ekolojik tarımın tek çözüm olduğunu vurguladı
Kuraklık, gelecek dönemde yaşanacak gıda krizi ve su savaşlarını tetikleyecek en büyük unsur olarak küresel çapta büyük bir kriz olarak duruyor. Türkiye’de de bu krizin uzun yıllardır hissedilmesi ile birlikte son yıllarda gıdada dışa bağımlı bir hal alındı. Özellikle buğday, arpa gibi ürünler geçmiş yıllarda ithal edilirken şimdi ihraç edilir duruma geldi. Yaşanan bu durumda iktidarın tarım politikalarının yanı sıra enerji ve ekolojik talan politikaları da önemli faktörler arasında.
Ekolojik talanın en yoğun olduğu bölgelerden biri de Ege bölgesi illeri. Son iki yılda bölgedeki yağışlar oldukça düştü. Meteoroloji Genel Müdürlüğünün Standart Yağış İndeksi’nde yer alan kuraklık haritası analizlerine göre 3 aylık değerlendirmede, İzmir, Denizli ve Aydın “orta kurak”, Manisa ve Uşak ise “şiddetli kurak” olarak tanımlandı.
Ekim yapılamadı
Ege Bölgesi’nde yağışların az olması yağmur suyuyla beslenen buğday, arpa, fiğ gibi ürünlerin ekiminde ise gecikmelere neden oldu. Kuraklık nedeniyle meyve bahçeleri de sulanmaya ihtiyaç duyarken kışlık sebzelerin ekimi de gecikti. Hasat sezonunda esen nemli rüzgar nedeniyle rekoltenin neredeyse 3’te biri hasat edilemeden ağaçlarda eridi.
Ekolojik talan üretimi engelledi
Bunların yanı sıra ekolojik talanda tarımsal üretimi büyük ölçüde etkilerken, tarım alanları yok olmaya başladı. Tarım alanlarının içine ya da yakınlarına yapılan maden, termik santraller, jeotermal enerji santralleri ya da taş ocakları verimi düşürmenin yanı sıra ürünlerde ağır metallerin birikmesine neden oluyor. Aydında geçtiğimiz yıllarda ihracat edilen incirlerde kükürt çıkması dolayısıyla 1 buçuk ton incir geri gönderildi.
Çiftçiler Sendikası (Çiftçi-Sen) Genel Örgütlenme Sekreteri Adnan Çobanoğlu, Mezopotamya Ajansı’ndan (MA) Tolga Güney ile tarım politikaları ve ekolojik talanın kuraklık ve üretime etkilerini konuştu.
Tarım ve enerji politikaları
Çobanoğlu, tarımda kimyasal kullanıma teşvikiğin toprağın özelliğini bozmaya başladığını belirterek, “Öyle bir noktaya geldi ki toprağın karbon emme özelliği ortadan kalkmaya başladığı gibi kullanılan kimyasallar doğayı kirletti. Toprağı, su kaynaklarını ve iklimi etkiledi. Neoliberal politikalar aynı zamanda enerji politikalarında da öne çıkmaya başladı. Yenilenebilir enerji adı altında tarım arazilerinde Rüzgar enerji santralleri, jeotermal enerji santralleri yoğunlaşmaya başladı. Su hazvalarında Hidroelektrik Santralleri gündeme getirildi. Bu yönüyle bakınca tarımsal üretimle enerji politikalarını bütün olarak ele almak gerekiyor” dedi.
Yaz kurak geçecek
Asıl tehlikenin önümüzdeki yaz aylarında yaşanacağını belirten Çobanoğlu, “Ani bir soğuk hava akımı ciddi bir sorun oluşturur. Bu diğer ürünlerde de öyle. Bunun için biyoçeşitliliğe yeniden kavuşmak gerekiyor. Toprak içerisindeki binlerce böceği ve canlısıyla topraktır. Bunlar kimyasallarla yok edildiğinde orası artık toprak değil kum olur. Bunlardan hızla vazgeçilmeli. Ancak o zaman kuraklık olgusundan kurtulmaya başlarız” ifadelerini kullandı.
JES, altın madenleri
“Kuraklıkta bir kısmını koruyabileceğimiz ürünlerin, asit yağmurları yağması durumunda tamamını kaybedebiliriz” diyen Çobanoğlu, özellikle JES ve altın madeni çalışmalarının yapıldığı bölgelerde bunun yaşandığına dikkat çekti.
Ekolojik tarım vurgusu
“İklim krizine gerçekçi gözüm ekolojik tarımdır” diyen Çobanoğlu, endüstriyel tarım uygulamalarından vazgeçerek gıda sisteminin değiştirilmesi gerektiğini kaydetti. Yerel tohumların iklim koşullarına daha dayanıklı olduğunu belirten Çobanoğlu, “Dünyada kullanılabilir suyun yüzde 70’den fazlası tarımda kullanılıyor. Bunu eski yerel üretim tarzıyla devam ettirirsek, yer altı sularını çekmezsek suyun daha az kullanımını sağlayabiliriz. Enerji tüketiminin yüzde 30’a yakını endüstriyel tarımda kullanılıyor. Bu sistemden vazgeçerek zamanında ve yerelde üretip, tüketme sistemi uygulanırsa enerjiden de yüzde 20’den fazla tasarruf sağlanır. Dolayısıyla daha az enerji yatırımına da yönelinir. Bu yönüyle üretici, tüketici, bilim insanıyla halkın gıda sistemi olan gıda egemenliği için harekete geçmemiz lazım. Bu konuda sistem değişikliğini talep etmemiz ve mücadelesini yürütmemiz lazım” diye konuştu.
Haber: Tolga Güney / İzmir-MA