AKP hükümeti ve İzmir Belediyesi, 1923 İzmir İktisat Kongresi’nin yüzüncü yılı münasebetiyle Şubat ayı içinde iki farklı kongre düzenleyeceklerini duyurdu. Maliye Bakanı Nurettin Nebati, AKP hükümetinin düzenleyeceği kongrenin 17-19 Şubat 2023 tarihlerinde, ‘Küresel Ekonomik Güç Olma Yolunda Türkiye Ekonomisi’ ana temasıyla toplanacağını duyurdu. Nebati ayrıca, “İzmir İktisat Kongresi, milletimizin cephedeki destansı mücadeleleriyle elde ettiği siyasi bağımsızlığını, iktisadi bağımsızlıkla da perçinleyen tarihi bir kongreydi. Bizler de Cumhurbaşkanımız liderliğinde, esasen tam olarak bu istikamette, yani iktisadi zaferler kazanmak üzere ilerlemeyi kararlılıkla sürdürüyoruz” açıklamasında bulundu.
İzmir Belediyesi ise “İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi” adı altında 15-21 Şubat 2023 tarihlerinde düzenleyeceği kongrede Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni döneminin ekonomi politikasını belirlemek üzere tüccarlar, çiftçiler, işçiler, sanayiciler ve esnafların oluşturduğu -kendi tanımlamalarıyla- paydaşlarının katılımı ile gerçekleştireceğini duyurdu. Arkas Holding, Folkart, T. İş Bankası ve Yaşar Holding’in ana sponsoru olduğu kongre için Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer şunları söyledi: “İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi ile yeni bir sayfayı açmak arzusundayız. Asıl niyetimiz, bundan sonra yaratacağımız iklimle, ekosistemle, ortak akılla ortak hayaller peşinde koşmayı mümkün kılacak bir zemin yaratmak.”
Cumhuriyet henüz ilan edilmeden gerçekleştirilen İzmir İktisat Kongresi’ni AKP hükümetinin ve CHP’li İzmir Belediyesi’nin birbirlerinden ayrı ve farklı temalarla da olsa anma çabası oldukça anlamlıdır. Zira İzmir iktisat Kongresi’nde sadece iktisat ve kalkınma politikaları değil, CHP, AKP ve yüz yıl içinde iktidara gelmiş diğer tüm partilerin takipçisi olduğu devletin müesses nizamını (kurulu düzeni) belirlenmiştir.
Lozan görüşmelerinin tıkandığı bir dönemde alelacele toplanan Kongre, görüşmelerin karşı tarafında bulunan emperyalist devletlere “yeni cumhuriyetin -o dönemde giderek güçlenmekte olan- sosyalist blok içinde yer almayıp, liberal yollarla kalkınmayı yani kapitalist düzen içinde yer alacağı”na yönelik güvence vermeyi amaçlamıştır. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin kapitalist sistemi benimsemiş olduğunu ilan etmesi, Kongre’nin tarihsel olarak en önemli sonucudur.
İzmir İktisat Kongresi’nde ayrıca, “Misak-ı İktisadi İlkeleri” ittifakla onaylanmıştır. Bu ilkeler; İttihat ve Terakki hükümetlerinin izlediği iktisat politikalarına yön veren, “ekonomide Müslüman-Türk unsurları egemen kılma”yı amaçlayan milli iktisat görüşünün devamıdır. Kongre’de benimsenen ve “iktisadi milliyetçilik” olarak da ifade edilebilecek bu anlayış, Mustafa Kemal’in Kongre’nin açılış konuşmasında da belirttiği gibi, yabancı sermayeye karşı değildir. Keza kongrenin sona ermesinden yaklaşık bir ay sonra TBMM’de onaylanan anlaşma ile ABD’li “Chaster Şirketler Grubu”na 99 yıllığına Türkiye’de petrol arama, demiryolu yapma ve yaptığı demiryolu hattının her iki tarafında 40 km’lik mesafe genişliğinde her türlü yeraltı kaynağı arama imtiyazı verilmiştir (Şirketin gerekli şartları yerine getirememesi nedeniyle bu sözleşme 1923 yılı sonunda feshedilmiştir.).
İktisadi ilişkiler toplumsal ilişkilerin temelidir. Bu bağlamda iktisadi milliyetçilik ya da ekonominin Türkleştirilmesi, Müslüman-Türk olmayanların sadece iktisadi alandan değil, tüm toplumsal yaşamdan dışlanması anlamına gelir. İktisadi milliyetçiliğin hedefi önceleri gayrimüslimler olmuş, onların ellerindeki varlıkların Müslüman-Türk nüfusa aktarılarak milli burjuvazinin oluşturulması amaçlanmıştır. Ancak ilerleyen yıllarda Kürtler (1925 Takrir-i Sükun Yasası) ve Aleviler (1938 Dersim Tertelesi) de iktisadi milliyetçiliğin türevi olan ırkçılığın hedefi haline gelmiştir.
İzmir İktisat Kongresi’nde ilan edilen yeni cumhuriyetin temel ilkelerinden bir diğeri ise -kapitalizmi benimsemiş olmanın da gereği olan- sınıf ayrımcılığıdır. Her ne kadar “millet ya da halk denen şey bölünmez bir bütün, ‘imtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış’ bir kitledir” yaklaşımı Kongre’de sıkça tekrarlanmışsa da işçi temsilcilerinin dışındakilerin -özellikle sanayici ve tüccarların- talepleri uygulanmaya konulurken işçi kesiminin “amele yerine işçi kavramının kullanılması” dışındaki talepleri (grev hakkı, 8 saatlik çalışma günü, iş güvencesi ve sosyal güvence, 1 Mayıs’ın işçi bayramı olması, 12 yaşından küçük çocukların çalıştırılmaması vb.) kabul görmemiş; sendikalaşma hakkı gibi kabul gören kimi talepler ise uzun yıllar uygulanmamıştır.
Kapitalist düzenin kabulü, Müslüman-Türk olmayanların dışlanması (inkâr, asimilasyon, tehcir, imha) ve işçi sınıfının sömürüsü… Bunlar ulus devletleşme çabası içinde bir burjuva devleti olduğunu ilan eden Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yüzyılında “müesses nizam” halini almış temel ilkeleridir ve bu ilkelerin oluşmasında 1923 İzmir İktisat Kongresi’nin son derece önemli bir rolü vardır. Bu rol görmezden gelinerek Cumhuriyetin geçen yüzyılının muhasebesini yapabilmek, “ikinci yüzyıla yeni bir sayfa açmak”, “iktisadi zaferler kazanmak” ya da “demokratik cumhuriyeti inşa etmek” mümkün değildir!