Ekoloji hareketlerinin İstanbul’da gerçekleştirdiği konferansın tutum belgesi açıklandı
Dünyada ve Türkiye’de ekosistemler kapitalizmin saldırısı altında adeta yok oluşa sürüklenirken, halklar sermaye saldırılarına karşı her yerde ayağa kalkmış durumda. Türkiye’de fütursuzca süren doğa yağmasına karşı örgütlenen ekoloji hareketleri 21 Ocak günü İstanbul’da bir araya gelerek mücadeleleri ortaklaştırmak ve önümüzdeki seçim sürecine yönelik hedeflerini içeren tutum belgelerini açıkladılar. 70’ten fazla ekoloji örgütünün çağrısı ile hazırlanan tutum belgesini sayfamıza taşıdık:
Yaşamı dönüştüreceğiz
“Bizler, gezegende yaşamış ve yaşamakta olan tüm varlıklarla birlikte insanlığın da binlerce yıllık belleğini, birikimini temsil eden her şeyi sınırsızca tüketmeye, ormansızlaştırmaya, fosil yakıtların ölçüsüz kullanımına ve bunun sonucunda aşırı iklim olaylarına, emeğin güvencesiz, eşit olmayan yaşama mahkûm edilmesine kadar farklı yüzleriyle yaşadığımız politik saldırılara karşı mücadelenin parçasıyız. Bir çalıştay ve altı webinarı da içeren bir hazırlık sürecinden sonra bu Konferansa katılan bizler, ekolojik yaşamı esas alan bir program ve talepler için bir aradayız. Yaşamımızı, toplumu ve siyaseti bu yönde dönüştürmeye kararlıyız.
Ekolojik yıkımın faili: Sermaye
“Yaşanan ekolojik krizin temel nedeni insanın bir bütün olarak doğayla ilişkisinin niteliğinin dönüşmüş olmasıdır. Kapitalizm insanları da kapsayacak şekilde doğayı metalaştırarak var olabiliyor; ekosistemin özel mülkiyet kapsamına alınması, yaşam alanlarının çitlenmesi, canlı cansız her varlığın metaya dönüştürülmesine tanık oluyoruz. Kapitalizm, doğanın ve insanların maruz kaldığı her türlü felaket ve zararlardan yeni kazanç kapıları çıkarıyor. Aynı zamanda patriyarkal kapitalizm kadını da doğayı da benzer mekanizmalarla tahakküm altına alıyor. Kapitalizmin yarattığı ekolojik kriz, kitlesel iklim göçlerine neden olan aşırı iklim olaylarıyla toplumları ayrıştırdığı gibi, kadınları bu sürecin sonuçlarıyla daha fazla karşı karşıya bırakıyor -ağır ve karşılığı ödenmeyen bir toplumsal yeniden üretim emeği, üreme haklarının kullanımında belirgin eşitsizlikler, üretimden koparılma, yurt hakkının ihlali gibi.
Her yer ekokırımın suç mahalli
“Türkiye’de iklim kriziyle mücadele gibi bir kaygısı olmayan hükümet, fosil yakıtlara, mega projelere, ekolojik talanlara dayalı politikalarına yakın geçmişte taslağı ortaya çıkan bir İklim Yasası gündemi ekledi. Taslağı hazırlanan İklim Yasası’nda doğal ve kültürel varlıkların, uygarlıkların kentlerle buluşmuş hafızasının, doğanın, biyolojik çeşitliliğin, ekolojik sistemin korunması amacı yok; taslak sorunu “karbon salımının azaltılması” olarak tanımlıyor. Emisyon Ticaret Sistemi’ni de getirerek karbon ticareti yoluyla sermayeye yeni kazanç alanları öngörüyor.Türkiye’de bugün gittikçe hızlanan ekokırım politikaları hüküm sürüyor. Tarım alanları maden, enerji, inşaat şirketlerine sunularak yok ediliyor, mera alanları vasıf değişikliği ile nükleer atık sahası olarak tahsis ediliyor.
Yenilenebilir nükleer
“Hiroşima’nın, Çernobil’in, Fukuşima’nın doğada ve insan hayatında yarattığı sonuçlara tanıklık eden dünyada, Ukrayna’da süren savaşın da paniğiyle nükleer santraller bir gecede yenilebilir enerji kaynağı sayılıyor. Akkuyu ile birlikte Sinop’ta da nükleer santraller radyoaktif atıklarıyla birlikte hayatımıza sokulmaya çalışılıyor. Siyanür havuzları ve cehennem çukurlarıyla Kazdağları’nın altı üstüne getiriliyor. Üçüncü havaalanı, Kanal İstanbul gibi mega suçlarla etrafımız sarıldı. Akbelen ormanı ve Uludağ’a yönelik her saldırı bizlere yapılıyor.
Seçimde tavrımız ekolojiden yana
“Biz bir avuç zenginin doğaya, yoksullara, kadınlara, Kürtlere, LGBTİ+’lara, mültecilere, engellilere yönelik işlediği bu suçlara ortak olmayacağız. Ortak olanları da, olmaya niyet edenleri de biliyoruz, hesap soracağız. Türkiye’yi bekleyen seçimleri söz ve karar hakkımızı, irademizi yok sayan kayyım siyasetine, tek adam rejimine ve onun yarattığı ekolojik ve toplumsal yıkıma son verilmesi için bir basamak olarak görüyoruz. Bu seçimde ekolojiyi ve kentleri savunanların, Gezi’de sokağa taşan ve teslim olmayan milyonların iradesi görünür olacak. Savaş yanlısı tüm kesimlerin ekolojik yıkıma katıldığını, doğanın sömürüsünün yeni savaşlara yol açtığını unutmayacağız, unutturmayacağız.
Seçim en büyük ÇED toplantısı
“Seçim günü en büyük Halkın Katılımı Toplantısı olacak. Programında ekolojiye yer vermeyenleri de ekoloji programları yeşil boyamadan ibaret olanları da biliyoruz ve her adımımızda deşifre edeceğiz. Bu konferansta kurduğumuz Çalışma Grubumuz, bütün siyasi partilerin ve ittifakların programlarını ekoloji merceğinden inceleyecek ve siyasi parti ve ittifaklara mesafemizi ilan edeceğiz. Ama bununla yetinmeyeceğiz: Seçimden sonra da tüm ekolojik zarar ya da yıkım içeren müdahaleleri kayıt altına alacak ve ortak olarak müdahale etmemizi sağlayacak mekanizmaları bugünden başlayarak yaratacağız. Yaşam alanlarını geleceğe taşımak isteyenlerle yaşam alanlarını talan edip kâra çevirmek isteyenler arasında bir savaşta olduğumuzun bilinciyle davranacağız.”
Ekoloji sözleşmesini yaşama geçireceğiz
“Kapitalist büyümeyi hedefleyen, yaşam üzerindeki kararları ve takdiri devlete havale eden her Anayasa yaşamı yok etmeyi meşrulaştırır. Yaşamı özgürleştirmek isteyen bizler, ekoloji hareketleri olarak böyle bir anayasayı müzakere etmiyoruz. Bolivya, Ekvador, Honduras, Kolombiya, Rojava gibi birçok ülkede yaşam alanlarına sahip çıkan ekoloji hareketleri ekoloji sözleşmeleri konusunda önemli yol aldılar. Bizler de diğer toplumsal hareketlerle, direnişin toplumsal gücüyle ekoloji sözleşmesini yaşama geçireceğiz. Ana ilkelerini direniş alanlarında ve burada tartışmaya açtığımız Ekoloji Sözleşmesi’ni önümüzdeki süreçte detaylandıracağız.
Ekoloji Sözleşmemizin ana ilkeleri şunlar:
➔ Doğanın haklarını, demokrasiyi ve kadın özgürlüğünü, emeğin özgürleşmesini öne çıkaran bir sözleşme
➔ Sömürgeci ve ırkçı olmayan, cinsiyetçi olmayan, sömürü ve tahakküme, derinleşmiş ekolojik yıkıma karşı, antikapitalist bir sözleşme
➔ Aşağıdan yukarı, yerelden genele, direniş, dayanışma ve enternasyonalizmi esas alan bir sözleşme
➔ Özyönetimci, hakkın sahiplerinin hakkın gelişmesinde birinci derecede söz sahibi olduğu, yerel ve toplumsal öz örgütlenmelere dayalı bir sözleşme
➔ Tarihi birikimi ve halkları tanıyan, kültürel hakları ve varlıkları koruyan bir sözleşme
➔ Doğa ve emek sömürüsüne son verilmesi prensibine dayalı, ekokırımın suç olarak tanındığı ve cezalandırıldığı bir sözleşme
➔ Seçenlerin seçilmişleri geri çağırma yetkisini tanıyan bir sözleşme.”
Başka bir yaşamı öreceğiz
“Mücadelemiz, yaşanan ekolojik yıkımlara karşı savunmanın ötesinde, bunlara neden olan kapitalist sisteme son verme mücadelesidir. Bu nedenle güç olma, sahip olma, fethetme politikaları olmadan doğayla birlikte yaşamanın yeni yollarını üreterek, yaşamı özgür kılacak, ihtiyaç için üretecek, biyoçeşitliliği, yaşam döngüsünü ve yaşam alanlarını koruyacak, yadigâr tohumlara dayanan agroekoloji temelli, hayvanların metalaştırılıp sömürülmediği, somut olmayan kültürel mirasın korunduğu, EKOKIRIMIN, CİNSKIRIMIN VE İŞÇİ KIRIMININ OLMADIĞI BAŞKA BİR YAŞAMI örmenin zorunlu hale geldiğini biliyoruz.
Doğayı, emeği sömürenler aynı
“Bu Tutum Belgesi aynı zamanda bir eylem çağrısıdır. Ekolojik yıkımın konferans salonlarında veya müzakerelerde durdurulamayacağını biliyoruz: Yalnızca kitlesel eylemler ve yerelden genele uzanan ortak örgütlenmeler değişimi sağlayabilir. Konferansımıza katılan direnişçi işçilerin dediği gibi; “doğayı sömürenlerle emeği sömürenler aynı”. Bizler ekoloji hareketleri olarak sermayenin ve devletin saldırılarına karşı tüm mücadeleleri birlikte yürümeye, tüm varlıklar için eşit ve özgür bir yaşamı birlikte inşa etmeye çağırıyoruz. Yerel direnişleri birleştirerek bu sistemden çıkabiliriz. Suyun sermaye birikiminden kurtarılması, nehirlerin özgür akması için, emeğin kurtuluşu için bir araya geleceğiz. Benden çıkıp, biz olacağız. Genç kuşaklara da bu ekoloji mücadelesinin coşku ve kararlılığını yansıtacağız.
Birlikte kazanacağız
“Üç beş ağaç uğruna birlikte mücadele ettiğimiz Gezi’de birbirimize sarılırken, korku ve baskı hegemonyasının parmaklıklarını aralayıp, içinden geçtiğimiz ışıklı aralık”a, onun yaratılmasında kol kola verdiğimiz ve cezaevinden bizleri selamlayan dostlarımız Vahap, Gönül, Mücella, Çiğdem, Mine, Tayfun ve Can’ın içinde olduğu tüm ekoloji ve yaşam savunucularına selam olsun. Yaşamın özgürlüğüdür hem derdimiz, hem kararımız.
Yaşasın tüm varlıkların özgür, eşit ve şenlikli yaşam hakkı!”
EKOLOJİ SERVİSİ