Bugün bir kez daha o kritik dönemeçteyiz ve yine bu kritik dönemin belirleyicisi konumunda olan Kürtlerdir
Tayyar Özbey
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hemen her seçim bir kader seçimi olarak görülüyor. Bugün yaklaşan seçimle birlikte aynı söylem bir kez daha güçlü bir şekilde dile getiriliyor. Peki bu tarihi önemde seçimler olurken Kürtler açısından bu seçimlerin önemi nedir?
Geçmişi biraz irdelemek istiyorum.
1921 Koçgiri isyanı, 1925 Şeyh Sait isyanı, 1926/27 Ağrı isyanı ve 1937 Dersim harekâtı sonrasında uygulanan şiddet politikaları Kürtler açısından kapanması zor yaralar açmıştı. CHP ile Kürtler arasında derin bir güvensizlik oluşurken, kurtuluş savaşında Kürtlerin verdiği o destek unutulmuş, ağır asimilasyon ve inkar politikaları başlamıştı. Çok partili sisteme geçişle birlikte Milli Şef dönemi yani tek parti döneminin bitmesi için bütün gücünü kullanarak CHP’yi alaşağı eden ve DP’yi iktidara taşıyan Kürtlerin kaderi yine değişmedi. DP’nin iktidarında Kürtler açısından değişen bir şey olmadı. Aksine devletin asimilasyon ve inkar politikası hız kesmeden devam etti. Kürtler o gün bu gündür devletin o sert politikalarını yaşamın her alanında hissederek yaşamaya devam ediyor. DP ve Adnan Menderes’i kurtarıcı olarak görenler kısa süre sonra DP politikalarının sert yüzüyle karşılaştı. Kürtler açısından derin bir yara olan ve DP’nin Kürtlere yönelik politikasını gösteren o meşhur 49’lar davası bu dönemdedir. Musa Anter DP’nin bu politikalarını “Hatıralarım” adlı kitabında, Doğan Avcıoğlu’nun Yön dergisinde o döneme dair bir raporun yayımlandığını ve o raporun içeriğini şöyle dile getiriyor: “Celal Bayar, İkinci Kurmay Başkanı Cevdet Sunay, Turancı Devlet Bakanı Tevfik İleri, Başbakan Adnan Menderes ve Dış İşleri Bakanı Fatih Rüştü Zorlu toplanıyorlar. O zaman Milli Emniyet’in Kürt Sorunu şefi Ergün Gökdeniz’in -ki bu zat 1975-76 yılları arasında Mardin’e tayin edildi- hazırladığı rapor okunuyor. Raporun içeriği genel hatlarıyla şöyledir:
1- Eger Türkiye’de bin tane Kürt aydını yok edilirse Türkiye’de Kürt sorunu en az otuz yıl geriler.
2- Operasyonda seçeceğimiz Kürtlere komünist demeliyiz. Çünkü Kürtler komünistleri sevmez ve tutmazlar.
3- Bunların siyasi partilerde kuvvetli yakınları olmamalıdır vb…..
Celal Bayar ve Cevdet Sunay, “Tamam” diyorlar. Celal Bayar Dersim’deki tecrübelerine güvenerek, ”Zaten inkila (köklerini kazımak) lazımdır” diyor. Tevfik İleri “Arkadaşlar, siz beni bilirsiniz. Ben bir Kürt dostu değilim, ama böyle bir harekette bulunursak sakın Cezayir’i Kürdistan’a getirmiş olmayalım” diye soruyor. (O dönemde Fransızlar ile Cezayirliler arasında şiddetli çatışmalar yaşanıyor) Fatih Rüştü Zorlu, “Böyle şey olmaz. Ben şimdiden istifa ediyorum, zaten dışarda kimsenin yüzüne bakacak halimiz kalmamış. ‘Ermeni Soykırımı’dır; Rum Soykırımıdır,’ Kürt Soykırımı’dır, tarih içinde bir parça kabuk bağlamışken yeniden bu soykırımı kimseye karşı savunamayız” diyor. En son söz Adnan Menderes’e kalmış, “Peki arkadaşlar, zaten müfettiş beyin anlattığı suçlar idamlık suçlardır. Böyle ellişer ellişer tutuklar ve mahkeme kararı ile idam edersek, bini tamamlarız “demiş.
Bu rapor kabul ediliyor ve sonra elli adsız tutuklama müzekkeresi çıkarılarak Milli Emniyet’e veriliyor. Musa Anter’in de içinde olduğu bu 50 kişiden biri olan ve Ankara Hukuk Fakültesi 3. sınıf öğrencisi Emin Batu’nun hücrede ölmesi üzerine 49 kişi kalıyorlar. Ve 49’lar Davası olarak bilinen dava başlıyor. Bu dava içerde ve dışarda çok ses getiriyor.
CHP ve DP ardılı olan partiler Kürtlere yönelik benzer politikalarına hız kesmeden aynı şekilde devam ettiler.
Bugün Türkiye yine bir seçim arifesindedir. Ağır sorunların olduğu ve bir değişimin istendiği bu seçimde kaderi yine belirleyecek olan ve her zamanki gibi kilit pozisyonda olan Kürtlerdir. Adalet Partisi, Doğru Yol Partisi, Anavatan Partisi, Refah Partisi ve AKP dahil olmak üzere bugün iktidara kim gelmişse, Kürtler bu iktidarların belirlenmesinde başat rol oynamıştır.
Her parti seçim öncesinde büyük umutlar vaad etmiş, ta ki seçim bitinceye kadar. Kürtlerin payına yine düşen hep acı, gözyaşı, çatışma ve ölüm yaşadığı yerlerde hiç eksik olmamıştır. O gün bu gündür Kürtler açısından adeta değişmeyen bir kader olmuştur.
Tansu Çiller’in “Kürt iş adamları listesi elimizdedir” açıklaması sonrasında bu kişilere yönelik faili meçhul cinayetler ile dönemin Yön dergisinde yayınlanan raporun mantığı aynı politikadır. Zaman geçse de politikada bir değişikliğin olmaması bu politikanın sürekliliği açısından dikkat çekicidir.
Bugün bir kez daha o kritik dönemeçteyiz ve yine bu kritik dönemin belirleyicisi konumunda olan Kürtlerdir. Bir kez daha kandırılacak mı yoksa kendi örgütlü yapılarıyla birleşip güçlü bir güç olarak ortaya çıkıp, göbek bağını kendileri mi kesecek? Yoksa bu göbek bağının kesimini başkasının eline mi verecek, bekleyip göreceğiz.
Bugüne kadar oy verdiği partiler politikalarıyla Kürtlere hiçbir kazanç getirmedi. Sorunların çözümünde bir adım atmadılar. Bir kez daha aynı hataya düşeceklerse başlarına gelecek her zulme razı olmak zorunda kalacaklar. Bu tercihlerini ya güçlü birlikteliklerinden yana kullanacaklar ya da bugüne kadar devam eden politikaların bir yenisine daha razı olacaklar. Tercihlerini bekleyip göreceğiz.
Yıllar geçse de Kürtlere yönelik politikada bir değişme yok. O gün Kürtlere yönelik politikayı belirleyenlerin söylediği argümanlar, gerekçeler ve söylenen sözlerle bugün söylenen kavramlar arasında büyük bir paralellik vardır. Aynı politikalar biraz daha sert bir biçimde devam ediyor.
* Erzurum İHD Erzurum Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi