PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 9 Ekim 1998’de Suriye’den çıkarılması ile başlayan süreci değerlendiren deneyimli Kürt siyasetçi Hatip Dicle, bu sürecin Öcalan’ın duruşu ve paradigmasıyla boşa çıkartıldığını söyledi. Dicle, Kürt halkının mücadelesine ilişkin ise “Kendimize inanacağız, güveneceğiz ve birbirimize sarılarak yürüyeceğiz. Bunun sonu er ya da geç zaferdir” dedi.
Yasin Kobulan/İstanbul-MA
Türkiye’de uzun yıllar cezaevinde kalan, bir dönem Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Başkanlığı görevini yürüten ve İmralı’da PKK Lideri Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmelerde de yer alan deneyimli Kürt siyasetçi Hatip Dicle, Öcalan’ın 9 Ekim 1988’de Suriye’den çıkarılmasıyla başlayan süreci değerlendirdi.
Uluslararası güçlerin hesaplarından bugünkü İmralı politikalarına birçok konuya değinen Dicle, “uluslararası komplo” olarak nitelenen sürecin, Öcalan’ın duruşu ve ortaya koyduğu paradigma ile boşa çıkartıldığını söyledi.
‘Tasfiye planının adımı 97’de atıldı’
9 Ekim’le başlayan sürecin nasıl geliştiğini anlatan Dicle, Öcalan’ın bu konuda “1997 yılında CIA ve MOSSAD güçleri tarafından bize, Ortadoğu’ya yeniden müdahale eden bu güçlere yedeklenmemiz istendi. Hareketimizin bağımsızlığını, ideolojik ve politik anlamda bağımsızlığımızı dikkate alarak bu öneriyi reddettim” dediğini hatırlattı. Dicle, Öcalan’ın bu ifadelerini örnek göstererek, 1997 yılından itibaren “Öcalan’ın tasfiyesi yönünde aşama aşama bir hareket başladığını” söyledi. Dicle şunları belirtti:
“1997’deki bu dolaylı teklif Öcalan tarafından reddedilince bunlar KDP, YNK ve Türkiye Cumhuriyeti ile ABD dörtlü görüşmeleri sürecinden sonra 1998’in Eylül ayı ortalarında Washington Mutabakatı imzaladı. Washington Mutabakatı’ndan önce dolaylı yollarla Türkiye Cumhuriyeti Devleti de özellikle ordu üzerinden Öcalan’la görüşmeleri olmuştu. Bu görüşmeler ilerlerken 1 Eylül 1998 günü bir anlamda dolaylı yoldan, aracılar vasıtasıyla Öcalan’a ve PKK’ye bir mesaj iletiliyor Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden. Bu bir anlamda bir muhtıra niteliğindedir. ‘15-20 gün içerisinde silahlarınızı teslim edeceğinizi açıklayın. Aksi yönde biz size karşı harekete geçeceğiz’ şeklinde olur. Sayın Öcalan ve PKK bunu reddetti. Ama dörtlü mutabakat oldu. NATO da var bunun içinde. Bu mutabakatta bir madde de PKK’nin tasfiyesidir.”
Suriye’ye müdahale 90’larda planlandı
Öcalan’ın Suriye’den çıkartıldığı süreçte yaptığı değerlendirmelere değinen Dicle, Suriyeli siyasetçi Abdülhalim Haddam’ın daha sonra kitaplarında yer verdiği Öcalan ile yaptığı görüşmeleri de hatırlatarak Suriye’ye bugün yapılan müdahalenin 90’larda yapılmak istendiğini vurguladı. Dicle şunları söyledi: “Sayın Öcalan’ın tasfiye edilmesi de bunun bir parçasıdır. ABD’nin 6. Filosu o dönem Doğu Akdeniz’dedir, İskenderun açıklarındadır. O süreçte Bosna’da NATO’nun müdahalesi vardır. Yani Türkiye üzerinden Suriye’ye bir müdahalenin eşiğidir. Sayın Öcalan bunun iyi tahlilini yapmıştır ve Haddam’a ‘Benim çıkmam lazım’ diyor.”
Kapitalist sistemin organizasyonu
Dicle, Öcalan’ın Suriye’den çıkarılmasından 1 yıl sonra Türkiye’ye teslim edilmesi ile başlayan süreci de değerlendirdi. Bu sürecin ABD, Rusya ve NATO dahil bütün kapitalist sistemin organizasyonu olduğunu vurguladı. Öcalan’ın “Ben İmralı’ya ayak bastığımda Avrupa Konseyi’nden bir temsilci karşıladı” sözlerinin de bunu açıkladığını belirten Dicle, Öcalan’ın o dönem Türkiye’nin rolüne ilişkin ise “Türkiye’nin rolü sadece gardiyanlıktır” dediğini söyledi.
‘Başarıya ulaşmadı’
Öcalan’ın İmralı’da tutularak PKK’nin tasfiye edilmesinin planlandığını belirten Dicle, “Komplo sayın Öcalan’ın tecridi anlamında devam ediyor. Ama komplo amacına ulaşamadı. Sayın Öcalan’ın tecridi dışında ne PKK tasfiye edilebildi ne de Kürt halkının devrimci mücadelesinin hamleleri ne Rojava’da ne Kuzey’de, hiçbir yerde durdurulamadı. Bu açıdan komplo başarısız olmuştur diyebiliriz” dedi.
“Gerek Rojava devrimi ve Rojava’daki mevcut durum, gerek Rojhilat’taki örgütlenme, gerek Kuzey ve Güney’deki mücadeleler bu komplonun amacına ulaşamadığını gösteriyor” diyen Dicle, Kürt halkına da önemli görevler düştüğünü belirtti ve şunları söyledi: “20’nci yılında bu komployu sona erdirmenin koordineli bir mücadelesi yapılmak zorundadır. Bu hem halkımızın görevidir hem de dostlarımızdan bu yönlü beklentilerimiz vardır. Ortadoğu halklarının, Kürtlerin ve Türkiye halklarının çıkarı bunu gerektiriyor.”
Devletçi topluma karşı hamle
“Hegemon güçlerin Öcalan’ın ortaya koyduğu paradigmadan korktuğunu” belirten Dicle, Öcalan’ın yaratmış olduğu bu paradigmanın 5 bin yıllık devletçi topluma karşı yaratılmış bir karşı hamle olduğunu ve aynı zamanda bu paradigmanın reel sosyalizm sisteminin çökmesinden sonra özellikle sosyalist ideolojinin girdiği bunalıma bir yanıt niteliği taşıdığını söyledi. Dicle şöyle devam etti:
“Örneğin Rojava devrimi. Rojava devriminde Sayın Öcalan’ın paradigmasının hayata geçtiğini görmüyorlar mı? Hatta uluslararası koalisyon ‘YPG bizim ortağımızdır’ diyor. Bunu doğuran oradaki mücadeledir. Kürt halkı mücadelesiyle onlara kendini kabul ettirecektir. Rojava devrimi de, diğer parçalardaki devrim de, Ortadoğu’daki devrim de bu eksen etrafına gelişecektir. Bunu önleyemezler. Bu tarihin akışına aykırıdır. ABD resmi olmayan bir yazı ile Suriye’deki çözümün ancak bölgesel hükümetlerin, bölgesel özerkliklerin olmasıyla mümkün olabileceğini söylüyor. Bu bir anlamda Sayın Öcalan’ın bütün Ortadoğu için çözüm önerdiği konfederalizm ve demokratik özerkliğin dolaylı yollarla da olsa, kendi denetimlerini kaybetmeden, ama sonuçta belli bir kabullenme içerisine girmişlerdir. Öcalan’ın önüne koyduğu üçüncü çizgi ne gerici, çağ dışı kalmış Suriye rejimi, Türkiye rejimi, Arap rejimleri gibi, bunların yanında yer almak ne de hegemon güçlerin yedeğine girmektir. Üçüncü çizgi dediğimiz halkların çizgisidir. Rojava onu temsil ediyor. Bugün bu çizgi Rojava’da da, her yerde de artık giderek halkları saran bir devrimci hamleye dönüşmüş durumdadır.”
Öcalan’ın savunmalarının tekrar okunması durumunda, o dönemki öngörülerinin nasıl hayata geçtiğine tanıklık edileceğini vurgulayan Dicle, şöyle devam etti: Sayın Öcalan’ı okuduğum zaman Üçüncü Dünya Savaşı için, 2015’te de söylüyordu, ’20-25 yıldır sürüyor Ortadoğu’da. Belki 25 yıl daha devam eder. Birinci, ikinci dünya savaşları gibi 4 yılda, 6 yılda bitmeyecek. Bu belki onlarca yıla yayılacak. Ve hatta Ortadoğu’da nükleer silahlar kullanılabilir’ diyordu. Dolayısıyla bu öngörülülerini doğrulayan gelişmeler var Ortadoğu’da. Sayın Öcalan o zamanlar 50 yıllık, 100 yıllık bir süreci öngörerek konuşuyordu. Bugün onun bütün öngörüleri gerçekleşiyor. Hatta bir anekdot olarak söyleyeyim; tanıklık yaptığım açıdan söylemek isterim. Görüşmeler sırasında Şengal’e DAİŞ saldırısı için, ‘Bakın ben 4 ay önce arkadaşları uyardım. Dedim ki bunlar Şengal’e saldırabilirler. Buralarda önlemler geliştirin ama arkadaşlar bunları yeterince uygulamadı’ dedi. Ve orada dönüp MİT müsteşarına dedi ki ‘Siz tanıksınız’ değil mi? Ben bu konuda öngörüde bulunmuştum’ dedi. Devlet heyetinden o kişinin cevabı şöyle oldu: ‘Efendim sizin öngörülerinize o kadar tanıklık yaptık ki eğer sizin öngörülerinizi biz satabilseydik hepimiz trilyoner olmuştuk. Bazen sizin öngörülerinizi biz görüşmeden ayrıldıktan sonra kendi kendimize diyoruz ki bu nereden hareket ederek bu sonuca vardı.’ Bu derece samimi itiraftı. Onun için Sayın Öcalan’ın savunmalarını bugün okumak, anlamak, kavramaya çalışmak bence Ortadoğu’da ne olacağını, Ortadoğu’nun nereye gittiği, çözümü nedir; orada hepsi var. Önemli olan bunu pratiği için örgütlenmek ve harekete geçirmek. Yoksa her şey öngörülmüş ve çözümün nasıl olacağı Sayın Öcalan tarafından belirlenmiştir.”
Kendi kurallarını ihlal ediyorlar
AİHM’in Öcalan hakkında geçen hafta verdiği kararı, Avrupa Konseyi’nin Öcalan’a karşı ilgisizliğini ve CPT’nin tutumunu da değerlendiren Dicle, bu kurumların tamamının hegemon sistemin kurulmaları olduğunu ve tutumlarının da siyasi olduğunu söyledi. Dicle, “20 yıllık süreçte Sayın Öcalan’ın sistem konusunda yaptığı analizleri doğruladıklarını görüyoruz. Kendi kurallarını ihlal etmekten bile çekinmiyorlar. Örneğin CPT. Neden kurulmuş CPT? İşkence ve kötü muameleye karşı anında baskın yapıp, yerinde tespit etmek için cezaevlerini, gözaltı merkezlerini izleyebilir. Buralardan rapor yayınlayabilirler. Ama onu bile sınırlamışlar. CPT kurallarına göre izin almadan gidip izler, tespitini yapar ama bunu kamuoyuna duyurmak muhatap devletin onayına bağlıdır. Böyle olunca ne olacak. Almanya, ‘Biz Türkiye’den vazgeçemeyiz’ diyor. Peki, nerde kaldı demokrasi? Hani demokrasi değerleriniz vardı?” dedi.
Sonu er ya da geç zafer
Dicle son olarak şunları söyledi: “Dicle, “Bizim başkalarından, özellikle hegemon güçlerden, halkımızı tenzih ederek söylüyorum, bir şeyler bekleyerek sonuç alamayacağımız, ne özgürlüğümüzü ne var olma hakkımızı elde edemeyiz. Bu mücadeleyi devam ettirmeliyiz. Bu ideoloji etrafında daha da mücadele etmek ve hayatın her alanında yaşama geçirmeliyiz. Ne AP ne AK ne ABD’nin demokrasi mesajları bizleri aldatmamalı. Bunu görmek zorundayız. Kendimize inanacağız, güveneceğiz ve birbirimize sarılarak yürüyeceğiz. Bunun sonu er ya da geç zaferdir. Ortadoğu’nun göbeğinde neolotik toplumu yaratmış, toplumu yaratmış bir halk bugün tanınmıyor bile. Kürtçe mahallelerin adları bile değiştiriliyor. Yani ‘Sen yoksun’ deniliyor. Kürtler bir soykırımın eşiğindedir. Sayın Öcalan savunmalarında demiyor mu? ‘Soykırımın eşiğinde bir halkın savunucusu olmak.’ Daha ne desin. Bizim önümüze koyuyor. Eskiden olsa Sayın Öcalan’a herkes var.’ derdi ki ‘kerameti Çok daha fazla değerini bilmeliyiz. Daha fazla mücadele ederek, kazanmalıyız” şeklinde konuştu.