Emek ve Özgürlük İttifakı’nın yürüyüşünde üç önemli moment var. İlki geçtiğimiz yıl başında 18 Ocak’ta Ankara’da gerçekleşen ilk toplantı, ikincisi 24 Eylül’de İstanbul Haliç’te gerçekleşen deklarasyon, üçüncüsü ise 15 Ocak’ta Kartal’da gerçekleşen Birlikte Değiştireceğiz mitingi.
***
İlk toplantımızın üzerinden bir yıl geçmiş. Elbette o günden bu yana çokça toplantı, görüşme, yoğun tartışmalar, ortak mesailer, konferanslar, eylemler, halk buluşmaları gerçekleştirdik. Ancak üç takvim ortak yürüyüşümüzün tarihsel an’larını imliyor, kanımca.
Tam bir yıl evvel 18 Ocak’taki yan yana geliş ile, kamuoyunda uzun zamandır tartışılagelen üçüncü seçeneğin ihtiyaçtan da öte bir zorunluluk olduğu ve bu seçeneğin ortak bir mücadele stratejisi ve programıyla pekâlâ olanaklı olduğu kendi ifadesini bulmuş, yayımlanan ilk ortak metinle ittifakın ilk adımı atılmış ve henüz ilk yan yana gelişte bile açığa çıkan heyecan, beklenti, halkta yankı bulan karşılık ile azımsanmayacak bir moral yaratılmış oldu.
24 Eylül’de ‘Yola Çıkıyoruz! Şimdi Emek ve Özgürlük Zamanı’ diyerek Haliç’te yapmış olduğumuz deklarasyonla; ittifakımız ismiyle, cismiyle, logosu, bayrağı, sloganları ve en önemlisi de halkçı bir seçeneğin inşasında ortak hedefini ifade ettiği halkçı çıkış programı çerçevesinin ilanıyla kendini siyasal ortama dayatmış oldu.
Bu deklarasyonla, ittifakın halkın yegane iktidar alternatifi olduğu; işçi sınıfının, Kürt halkının, Alevilerin, halklar ve inançların, doğa savunucularının, kadınların, gençlerin, LGBTİ+’ların, kır ve kent yoksullarının ekonomik, demokratik ve hak mücadelelerini siyasal bir programla buluşturmak için yola çıktığı ve o yolun da tarihin sahnesi olduğu ilan edilmiş oldu. Bu ilan, aynı zamanda ittifakımızın stratejik bir ittifak olduğu ve de halkçı bir demokrasinin ancak ve ancak Türkiye işçi sınıfının ve ezilenlerin Kürt halkıyla ittifakından geçtiğinin somutlaşmasının ilanı idi.
***
24 Eylül sonrası girişilen halk buluşmaları ile ise; yapılan çalışmaların eksiklerine, zayıflıklarına, cılızlıklarına, zaaflarına rağmen ittifakın ana omurgasını oluşturan halk güçlerinin bağrında taşıdığı muazzam potansiyel, kendisini açığa çıkarmış oldu.
Evet yan yana gelmek bir beceri idi. Ama o aşama geçti. İş, yeni bir aşamaya geçmenin talep ettiklerini yerine getirmekte ve sürekli inisiyatif kazanarak yolu açmaktan geçiyordu. Zira, ortak bir masa etrafında yan yana gelmekten, günün güncel taleplerine ve özgünlerine uygun yaptırım gücü olan ortak bir siyaset üretme aşamasına geçmek gerekiyor idi. Bunun için de iktidar stratejisine sahip bir yol haritasıyla, halkın özneleşme pratiklerini çoğaltarak, ‘seyirci’ olma konumundan oyun kurucu müdahil özne haline gelmeyi sağlayacak becerikli ve sorumlu bir tutumla eyleyip davranacak örgütlü bir yürüyüşü kurmak gerekti.
Bu açıdan 15 Ocak’ta gerçekleştirdiğimiz miting, tayin edici ve kurucu bir mana taşıyor. Öyle ki; yeni bir yol açma ve yolu yeniden yapma niteliğini içerisinde taşıyan bir karaktere sahipti miting.
Mitingde açığa çıkan niceliksel ve niteliksel fotoğraf son derece önemli ve siyasal sonuçları olacak olan bir fotoğraf. Sadece kitleselliği ve zengin bileşimi ile değil, ortak bir meydan okuma ruhu yakalanmış olması ve halkın biz olma ve halklaşma zemini yaratılmış olması adına elzem. Bu mitingle birlikte, halk güçlerinin sürecin nesnesi değil öznesi olduğu ifade edilmiş, uzun zamandır emek ve özgürlük mücadelesi veren toplumsal hareketlere asli ve biricik siyasal adresi de kendi eylemliği içinde gösterilmiş oldu. Siyasal iklimin iki egemen burjuva bloklaşmasının hamleleri ile sıkıştırıldığı ya faşizm ya restorasyon düzlemine önemli bir mesaj verilmiş; Ursula Le Guin’in şahane tanımlamasındaki ‘Dünyadaki bütün umut, hiç hesaba katılmayan insanlardadır’ ifadesi mitingde vücut bulmuş oldu.
Umut verdiği kadar güç ve güven veren, moral değer yaratan ve ittifakın yürüyüşünü kuvvetlendiren bir alan açtı.
Ve potansiyeli başka bir seviyeye taşıdı. Evet gücümüzü abartmayalım; zira henüz o potansiyel örgütlü bir kuvvete kavuşmuş değil. Ancak karşı karşıya olduğumuz, elle tutulur, gözle görülür o muazzam değiştirici ve dönüştürücükte olan bu potansiyeli iyi kavrayalım. Dahası köklü dönüşümlere gebe bu kaotik momentte kavrayışımızı pratikleştirebilirsek; dengelerin emekçi sınıflar ve halklar lehine nasıl yıkıcı ve yaratıcı bir aşamaya geçebileceğini hesap edelim.