Son zamanlarda gördüğüm en kitlesel mitingdi, tamam, daha binlerce insan dışarıdayken alan çoktan dolmuştu, bu da önemliydi. Ama onca yıldır İstanbul’daki kitlesel eylemlere katılan ya da izleyen biri olarak naçizane benim birkaç ölçütüm daha var
M. Ender Öndeş
Önceki pazar günü, HDP’nin ‘aday çıkarma’ açıklamasından sonra yapılan ilk “Emek ve Özgürlük İttifakı” eylemini izledik Kartal’da. Birçok açıdan önemli bir mitingdi bu; ama bence en önemli yanı, alana sığmayan kitleselliğinin ötesinde, ülkenin gerçek muhalefet gücü olan Kürtlerin ve sosyalist solun ortaya koyduğu özgüvendi. Binlerce insan sahaya indi ve biz buradayız, kendi gücümüzle varız, bizsiz yapılan hesapların hepsi bozulmaya mahkûmdur dedi.
Son zamanlarda gördüğüm en kitlesel mitingdi, tamam, daha binlerce insan dışarıdayken alan çoktan dolmuştu, bu da önemliydi. Ama onca yıldır İstanbul’daki kitlesel eylemlere katılan ya da izleyen biri olarak naçizane benim birkaç ölçütüm daha var. Bir tanesi, sloganların ritmidir mesela. Genel olarak üç tür ritim vardır, görebildiğim. Birincisi ‘Basın açıklaması’ formatıdır ki, heceler yayıldıkça yayılır, slogan neredeyse cenaze marşı ritminde ‘hüzünlü’ seslerden oluşur. Bir de yürüyüş formatı vardır, sesler daha canlıdır, ritim de daha dinamiktir. Ve nihayet, Gezi formatı, bütün bunlardan çok fazlasıdır. Yarın yokmuş gibidir o ritimde her şey, gırtlaklar parçalanır, öfke de kararlılık da her hecede kendini dışa vurur. Kartal’da olan bu değildi tabii ama o yayvan ve ruhsuz atmosfer de yoktu. Belki henüz yeterli değildir bu kadarı, belki tempo önümüzdeki aylarda daha yükselecek ama şimdilik bu kadarı da hiç fena değildi.
İkincisi, ortak eylemlerde yaşadığımız en ciddi sıkıntıyla ilgili. Ortak/platform eylemlerinde en sık rastlanan durum, platformda yer alan yapıların kendi gerçek güçlerinin altında katılım göstermesidir. Yani örneğin X yapısı, tek başına bir eylem düzenlese alana getirebileceği insanlardan daha azını ortak eyleme getirir. Hatta öyle ki, özellikle basın açıklamalarında katılan kurumların neredeyse kendi temsilcileri bile eksik olur. Bu kez de bu sorun tam olarak aşılmış değildi belki, hâlâ gelebileceklerin tamamı orada değildi ama kabul etmek gerekir ki, durum daha iyiydi. Yaklaşmakta olan zor günlerin önümüzdeki süreçte daha iyi anlaşılacağının belirgin işaretleri vardı. En azından şunu diyebilirim, mesela geçen yılın 1 Eylül mitingi ile kıyaslanamayacak bir canlılık ve katılım söz konusuydu. Bu kez, Kartal’ın kafeleri keyiften çok alana sığmamaktan ötürü doluydu.
Çünkü artık ufukta görünen şey, sadece bir seçim değil. Seçim, olup bitenlerin, olup biteceklerin odak noktası gibi görünüyor ama aslında hepimiz kelimenin tam anlamıyla bir dönemeç noktasına doğru gidiyoruz ve artık hiç kimsenin eksik enerjiyle hareket etme lüksü yok. Bir yanda bütün kirli yolları kullanarak iktidarda kalmaya ahdetmiş bir suçlular güruhu, diğer yanda hem bu güruha benzemek için çabalayan, hem de bizi bu yolda yedek lastik zanneden başka bir cenah var ve biz bu hengâmenin içinden ancak el ele tutuşarak, neyimiz var neyimiz yoksa hiç sakınmadan ortaya koyarak çıkabileceğiz. Başka bir yolumuz yok. 7 Haziran’dan sık sık söz edilir mesela. 7 Haziran sürecinde sahada, sokakta çalışanlar, o azimli temponun canlı tanıklarıdır; bütün duraklarda, iskelelerde, her yerde yan yana duran farklı görüşlerden insanların ortaya koydukları enerji, gerçekten göz yaşartıcıydı o günlerde. Eşbaşkanların unutulmaz performansı vardı evet ama asıl sokaktaki çaba ve kardeşlik ruhu müthişti. Üstelik o süreçte “Emek ve Özgürlük İttifakı” gibi toparlayıcı bir çatı bile yoktu. Şimdi, şüphesiz bu bakımdan çok daha iyi durumdayız, henüz açığa çıkaramadığınız daha büyük bir enerjiye sahibiz; Kartal’ın sinyalini verdiği moral atmosferi de bunun ifadesidir.
İttifak, kuşkusuz ortaya bir güç koyup, onun üzerinden kendini bir yerlere kabul ettirme derdinde değil ama dikkate alınmadan yürünemeyecek bir gücün kendi varlığını siyaset sahnesine koyması elbette dengeleri de değiştirecektir. 20 yıllık suç düzeni değişsin de ne olursa olsun umutsuzluğuna savrulan, bu uğurda kötünün en kötüsüne razı olmaya hazır milyonlarca insana, biz buradayız demek, ‘üçüncü’ bir güç odağı oluşturmak, bütün o burnu büyükleri tabandan zorlayacak bir rüzgârı da yaratacaktır, yaratıyor. Daha şimdiden görüyoruz bunu. Kartal’da da insanların gözlerinde gördük. Özellikle ‘aday’ hamlesinden sonra İttifak’ın sokakta, sahada atacağı her güçlü adım, Kürtleri ve Türkiye’nin sol-demokratik güçlerini kendi arka bahçesi zannedenlere, bizi Mecburiyet Caddesi’nde bekletip kendine ‘ülkücü kardeş’ arayanlara sağlam birer ders olacak; ‘ehven-i şer’e razı olmak istemeyenlere de güçlü bir adres yaratacaktır.
Kartal, bu anlamda, iyi bir başlangıç olmuştur. Ama sadece başlangıç. Çünkü biz biliyoruz, yaşadık, gördük, İstanbul bu değil, bu kadar değil. Türkiye de bu kadar değil. Kartal’ın kat be kat fazlasını bir araya getirebilecek irade ve potansiyel İttifak güçlerinin elinde mevcut. Yaşadık, biliyoruz. Gezi günlerinde evini barkını, işini gücünü, çoluğunu çocuğunu bir kenara koyup 7/24 kendini sokaklara vuranlar, çimenleri, çadırları kendine mesken edenler bu ülkede yaşayan insanlardı ve hâlâ bu ülkede yaşıyorlar. Şimdilerde Gezi’ye kıyasla çok daha az risk taşıyan basın açıklamalarına bile gelmeyen bu insanları yeniden uyandırmak, önlerine anlamlı bir alternatif koymak, dahası yeni kuşaklar için çekim merkezi haline gelmek mümkün.
Çok açık: Önümüzdeki üç-dört ay, ne ekersek onu biçeceğiz! Hiç lamı cimi yok! Ya varımızı yoğumuzu ortaya koyup dosta düşmana kim olduğumuzu göstereceğiz, ya da başımıza gelecek belalardan bela beğeneceğiz.
Tekrarı yok bunun!
Kartal, bu yolda yeterince ümit veren bir adımdır. Şimdi sırada bu özgüveni coğrafyamızın her köşesine taşımak, insanlara farklı bir yolun da mümkün olduğunu ısrarla anlatmak ve en önemlisi sahada göstermek var.
Daha sırada 8 Mart var, Newroz var, 1 Mayıs var.
Yolumuz açık olsun!