Amed Sağlık Platformu panelinde konuşan HDK Eşsözcüsü Cengiz Çiçek Türkiye’de hukukun olmayışının temel nedeni Kürt sorununa yaklaşım olduğunu belirterek ‘Türkiye’deki hukuksuzluklar İmralı’dan başlatılıp tüm ülkeye yayılmaktadır’ dedi
Amed Sağlık Platformu tarafından “Cezaevlerinde hak ihlalleri, tecrit ve sağlığa erişim hakkı” konulu panel düzenlendi. Amed’in Yenişehir ilçesinde bir otelde düzenlenen panelin moteratörlüğünü Esra Perçin üstlendi. Panele, Amed Barosu Başkanı Nahit Eren, Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eşsözcüsü Cengiz Çiçek, İnsan Hakları Derneği (İHD) Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyesi Nuray Çevirmen, Amed Tabipler Odası Yönetim Kurulu üyesi Fırat Akengin ve SES eski Şube Eşbaşkanı Recep Oruç panelist olarak katılarak birer sunum yaptı.
Birçok sivil örgütü temsilcisinin katıldığı panelde sunum yapan Amed Baro Başkanı Nahit Eren, bir şeyleri yorumlamak için işleyen bir hukuk, hukukun üstünlüğünün karşılık bulması, tarafsız bağımsız bir yargı ve bunu takip edebilen bağımsız kurumların olması gerektiğini söyledi. 2015’te Kürt sorununda güvenlikçi politikaların geliştirilmesiyle yeni bir sürecin başladığını dile getiren Eren, bu sürecin temel hak ve özgürlükler konusunda ses çıkarmaya çalışan sivil toplum örgütlerinin baskılandığı bir süreç olduğunu vurguladı.
ATK’nin konumu: Artık bu bağımlı yapısından kurtulmalı
Cezaevlerindeki hasta tutukluların durumuna işaret eden Eren, bu konuda olumsuz bir imaja sahip Adli Tıp Kurumu’nun (ATK) belirleyici rolünün altını çizdi. Eren, ATK’nin bir bilirkişi kurumu olduğuna işaret ederek, kurumun bağımsız olmadığını dile getirdi. ATK’nin bütçesinin Adalet Bakanlığı tarafından karşılanması nedeniyle “bağımsız bir kurum” olma özellğini yitirdiğini vurgulayarak “Kamuoyuna yansıdığı gibi yürümeyen tutsaklar var, ama maalesef o tür kurumlardan kişinin cezalandırıldığı suç tipine bağlı olarak raporların geldiğinin farkındayız” diye konuştu.
Siyasi tutuklularda hastalık nedeniyle tahliye edilmelerinin “toplum ve kamu güvenliği oluşturmama” şartına bağlandığını ifade eden Eren, ATK’nin verdiği raporun tek başına yetmediğini, devreye güvenlik şartının girdiğinin altını çizdi. ATK’nin cezaevinde kalamaz raporu vermesinin başlı başına yetmediğini söyleyen Eren, “Bu kişinin toplum güvenliğine tehlike oluşturmayacak biri olması lazım deniliyor. Ama düşünün tek başına hayatını idame edemiyor diye tahliye ediyorsun, cezasını erteliyorsunuz, ama aynı zamanda tolum içinde tehlike oluşturmamalı. Böyle iki kriter yan yana olabilir mi? ama şuan bizim anladığımız ne, ‘ölmesin diye son günlerini cezaevinde geçirmesin yasası’ uygulanıyor. Bu bile yeri geldiğinde uygulanmıyor. Toplum açısından tehlike deniliyor, kendi başına hayatını idame edemiyor, ama dışarı çıktığına tehlike az edecek bu nasıl bir çelişki? Burada yine infaz edildiği suçuna bakılıyor. ATK artık bu bağımlı yapısından kurtulmalı” şeklinde konuştu.
Cezasızlık politikası nedeniyle önlem alınmıyor
Türkiye’deki ceza infaz rejiminin insani ölçülerde olmadığını, insan onuruyla bağdaşmadığını dile getiren İHD MYK üyesi Nuray Çevirmen de, “Çok çeşitli hak ihlalleri hapishanelerde üretiliyor ve bu hak ihlalleri nedeniyle hapishanelerde bir cezasızlık politikası olduğu için her hangi bir önlem alınamıyor. Mahpuslar görmüş oldukları yaşam hakkı, haberleşme hakkı ihlalleriyle karşı karşıya kalmış durumdalar” diye kaydetti.
‘Hastalar hastaneye gitmek istemiyor’
Hasta tutukluların ring araçlarıyla, kelepçeli bir şekilde hastanelere sevk edilmeleri, kelepçeli bir şekilde muayene edilmeleri nedeniyle tutukluların hastanelere gitmek istemediğini ve bunun sağlık hakkına doğrudan bir müdahale olduğunu dile getiren Çevirmen, bu yönüyle tutukluların sağlık haklarının ciddi anlamda ihlal edildiğini kaydetti.
‘Hastalar bir birine bakmak zorunda’
Hasta tutukluların tahliye edilmesi gerekirken, çözüm olarak biraz daha sağlık hizmetine erişmenin kolaylaştırıldığını R Tipi cezaevlerine sevk edildiğini dile getiren Çevirmen, R Tipi cezaevlerinin 3 tane bulunduğunu, bunun da hasta tutukluların sayısının çokluğu nedeniyle ihtiyacı karşılamadığının altını çizdi. Bu cezaevlerinin Metris, Menemen, Elazığ bulunduğunu hatırlatan Çevirmen, şöyle devam etti: “Bu hapishanelerde hasta mahpusların iyiymiş gibi gösterilmek isteniyor ama bu durum gerçekte böyle değil. Ağır hasta mahpuslar içerde üçer kişilik şekilde tutuluyor ve bir birlerine bakmak durumundalar. Orada da çok ciddi sağlık ihlalleri var, 2022 yılında ameliyatla iki kolu kesilen mahpus sedyeyle R Tipi cezaevine sevk edildi ve bunun gibi yüzlerce hasta bir birine bakmak zorunda. 2 binli yıllarda çok sayıda mahpus yaşamını yitirdi verdikleri mücadele sonunda ama gelinen nokta da F Tipi cezaevlerine rahmet edecek durumdayız. Toplum bunu resmen kabullenmiş durumda ama mahpuslar bu sistemden feryat ediyorlar ama seslerini duyuramıyorlar.”
‘Üzerine gidilmeli’
“Öncelikli işimiz hâkim sistemin hukuksal kalıpları ve diğer tüm kalıpların yıkıcı bir şekilde üzerine gidilmesi gerekir” diyen HDK Eşsözcüsü Cengiz Çiçek ise, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın “Hukuk, ulus devlet tanrısının ayetidir” sözlerini alıntılayarak, şöyle konuştu: “Biz ahlaki politik toplumun değerlerinin nasıl yaşam bulacağını konuşuyoruz. Cezaevlerinde hak ihlali demek, bir kriz anında müesses nizamının hukuku askıya alması istisna hali demektir. Ancak Türkiye Cumhuriyeti de istisna olan hukukun uygulanması oluyor, bunun temel nedeni Kürt sorununa yaklaşımdır.”
‘Hukuksuzluj İmralı’dan başlayıp ülkeye yayıldı’
Cezaevleri politikasının İmralı’da kurgulanarak, tüm cezaevlerine yayıldığının altını çizen Çiçek, tek kişilik hücre, iletişimin engellenmesi, havalandırma ihtiyaçlarının engellenmesinin İmralı’dan başlayıp cezaevlerine yayıldığını anlattı. Çiçek, “Her parçayı kendi içinde tecrit edip birbirleri arasında tampon bölgeler oluşturma hedefidir. Türkiye’deki hukuksuzluklar İmralı’dan başlatılıp tüm ülkeye yayılmaktadır.” Ifadelerini kullandı.
‘Sağlığa erişim engellenmez’
Tutukluluğun kendisinin sağlık sorunu olduğunu dile getiren Amed Tabipler Odası Yönetim Kurulu Üyesi Fırat Akengin, özgürlük olmadan sağlıklı olmanın mümkün olmadığını kaydetti. Cezaevlerinin tarih boyunca sağlık sorunlu mekanlar olduğunu, tutukluların hem yaşam hem de sağlık hakkının devletlerin sorumluluğunda olduğunu vurgulayan Akengin, sağlığa erişim hakkının bir cezalandırma yöntemi olduğunu belirtti. Türkiye’de sorunlu sağlık hizmetinin cezaevlerine de yansıdığını kaydeden Akengin, tutukluluğun sağlığa erişimi engelleyen bir durum olmadığını vurgulayarak, sağlığa erişim hakkının yapısal nedenlerden kaynaklandığına işaret etti.
AMED