Tarihçi Erdoğan Aydın, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın çözüm için önerdiği “Demokratik Cumhuriyet” modelinin Demokratik Cumhuriyet ‘Kemalist Cumhuriyet’e’ karşı bir panzehir olduğunu savundu.
Osmanlı İmparatorluğunun yıkılışı ardından 29 Ekim 1923’te “Türkçülük” esası üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti yüzüncü yılına girdi. Cumhuriyet boyunca inkar, imha ve asimilasyon politikaları ile Kürtler başta olmak üzere halklar kırımdan geçirildi. Bu kırımlara Kürtler, sistematik bir şekilde yerel başkaldırılarla hep karşı çıktı. En son olarak bu politikalara başkaldıran PKK Lideri Abdullah Öcalan, kalıcı çözümün “Demokratik Cumhuriyet” projesi ile mümkün olabileceğine dair ısrarını sürdürürken, yüzüncü yıllına giren Cumhuriyet ile birlikte Abdullah Öcalan’ın çözüm tezi daha da çok tartışılmaya başlandı.
Ortak vatan
Tarihçi Erdoğan Aydın, cumhuriyet öncesi dönemde “Kürtlerin ve Türklerin vatanı” şeklinde tarifin olduğunu ve bu nedenle özellikle Azadî Cemiyeti’nin bu yönlü taleplerinin olduğunu anımsattı. Milli mücadele döneminde Kürtlerin ve Türklerin eşit haklara sahip olacağına dair bir gelecek vaadinin olduğunu dile getiren Aydın, “Bu açıdan baktığımızda, kullanılan millet kavramı, ‘Türk ulusu’ anlamında değildi. Müslüman milleti kast ediliyordu. Bunun için de öncelikle Kürtler ve Türkler yer alıyordu” dedi. Bu hususa dair Misak-ı Milli’ye de işaret eden Aydın, “Kurtarılması düşünülen vatan toprakları, ‘Kürtlerin ve Türklerin yaşadığı topraklar’ şeklinde tabir ediliyordu. Bunun yanı sıra Lozan’a Kürtler ve Türklerin hakkı için gidildi. Bu süreçte Kürt aşiretlerinden destek de aldılar. Aynı zamanda imzalı metinler de almışlardı” diye konuştu.
Kürtlerin kendi aralarındaki çelişkiler
Kürtlerin kendi aralarından çelişkiler yaşadığını bu nedenle ortaklaşma konusunda zorluklar yaşadıklarını ifade eden Aydın, “Ortak tek Kürt ulusal siyasetinin saptaması konusunda zorlandılar. Böyle bir dönemdi. Bu tür faktörler bir araya geldiğinde aslında Lozan Anlaşması’nın imzalanması akabinde başta Mustafa Kemal ve diğer yöneticiler, yarım kalan bir işi tamamlamaya yöneldiler. Yarım kalan iş neydi? Elbette Ziya Gökalp’in Türkleştirmek, Müslümanlaştırmak ve Muasırlaştırmak projesi idi.. Nitekim Lozan Anlaşması sonrasında Milli Mücadele önderliği, ‘1921 Anayasası’nı değiştirdi” ifadelerini kullandı. 1921 Anayasası’nın Ademi Merkeziyetçi yönünün olduğunu ve bu yönüyle “Demokratik Özerkliği” de garanti altına alan bir Anayasa olduğuna vurgu yapan Aydın, “Eğer bu anayasa uygulansaydı hem Kürtler açsından sorun çözülürdü hem de Türkiye demokratik bir ülke olurdu. Bu gün Türkiye çok daha müreffeh, çok daha zengin olurdu. Uluslararası iş bölümünde çok daha aktif rol oynardı.” diye konuştu.
İsyan inkarla bastırıldı
Tekçi anlayışın Şeyh Said başkaldırısının yaşandığını ancak, “İsyan oldu, onun için Kürtlere yöneldik” anlatısının öne sürüldüğünü anımsatan Aydın, bunun “kesinlikle” gerçeği yansıtmadığını belirtti. Aydın, “Şeyh Said’in isyana filen zorlandığı atmosfer, Kürtlüğün inkarının anayasal düzeyde ilan edilmesinin sonrasında gerçekleşti. Yani milli mücadele döneminde Kürtlere verilen taahhütlerin tümü devre dışı bırakılması üzerine Şeyh Said’in şahsında isyan gelişti. O döneme kadar birlikte bir gelecek tasafürü vardı. İsyan, travmanın tepkisiydi. Bu tepki ne yazık ki Türk egemen sınıfları tarafından Kürtlüğe yönelik topyekün bir fırsata dönüştürüldü” diye konuştu.
İsyandan sonra Takrir-i Sükun yani ‘sessizlik’ yasası çıkarıldığına dikkat çeken Aydın. “Bu yasayla şu yapıldı: Sadece Kürtler değil Kürt olma hakkı değil aslında muhalif olabilecek hiç kimse ayakta bırakılmadı” dedi.
Sürgün ettiler mallara el koydular
Binlerce insanın öldürüldüğünü dile getiren Aydın, şöyle devam etti: “Türkiye’ye çok büyük kötülük yaptılar. Binlerce insan sürgüne gönderildi ve binlerce insanın mülküne malına el konuldu. Tıpkı bir önceki dönemde İttihat Teraki’nin gayrımüslimlere yaptığı gibi bu sefer Kürtlere yapıldı. Kürtlerin karşı koyuşları, ‘Şeyh Said isyanı’ diye tabir edilen dirençte de ‘biz halklarımızı istiyoruz’ talebi vardı. Fakat şöyle düşünülmesin: ‘Kürtler sürekli isyan etti’ söylentisi doğru değil. Ağrı İsyanı’nın farklı bir bağlamı var. Ancak diğerlerinin hepsi, ‘dilimizi, inancımızı istiyoruz. Biz de bir ulusal aidiyetiz’ şeklinde argümanlar ile gerçekleşti.”
Asimilasyon ve fetih araçları
Kurdistan’a demir yolunun götürüldüğünü ve bu demir yolunun “vatandaşlık hakkı” kapsamında götürülmediğine de işaret eden Aydın, “Bunları onu fethetmek etmek için yaptı. Nitekim İsmet İnönü örneğin Dersim ile ilgili yazdığı raporlarda, ‘biz Dersim gaylesini demir yollarıyla çözdük’ diyor. Okullar da aynı şekilde yapıldı. Şimdi okullar aslında bir asimilasyon aracı olarak uygulandı. Bugün hala temel bir yara olan ana dil hakkının tanınmaması da zaten bunun göstergesidir. Yüzüncü yılına geldiğimiz Cumhuriyetin ne için demokratikleşemediğini esas cevabı bunlardır. Esas cevap burada aranmalıdır” diye kaydetti.
Cumhuriyetin ilk yüzyılında demokraası uygulanmadı
“Bu işin mayasında anti-demokrasi var” diyerek sözlerini sürdüren Aydın, Türkiye’nin NATO’ya girmesi ile de demokrasi açısından negatif bir etkinin oluştuğunu söyledi. AKP iktidarında aynı kapsamda politikalar işlediğini dile getiren Aydın, bu politikalar nedeniyle Cumhuriyet’in yüzüncü yıllına kadar demokrasinin yaşanmadığını belirtti.
Demokratik Cumhuriyet panzehirdir
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın geliştirdiği “Demokratik Cumhuriyet”e işaret eden Aydın, “Demokratik Cumhuriyet çok kimlikli, çok kültürlü bir Cumhuriyet demektir. Herkesin kendini ifade edebileceği bir Cumhuriyet demektir. Vatandaşın vatandaş olmadan gelen haklarını kendini nasıl görüyorsa öyle yaşama hakkının tanındığı bir Cumhuriyet demektir. Bu açından baktığımızda Demokratik Cumhuriyet ‘Kemalist Cumhuriyet’e’ karşı bir panzehirdir. Demokratik Cumhuriyet önümüzdeki dönemde gerçek anlamda toplumsal kardeşliğin, ekonomik refahın, komşularla barışabilmenin ve dünyada saygın bir yer edebilmenin olmazsa olmaz gereğidir. İkinci yüzyılını Türkiye Cumhuriyeti birincisi gibi geçiremez. Şu anda her ilişkisi tıkanmış halden zaten net olarak görülüyor” diye kaydetti.
Demokratik Cumhuriyet şanstır
“Demokratik Cumhuriyet, bir seçenek ve şans ile imkandır” diyen Aydın, sözlerini “Toplumun bütün kesimleri tarafından anlaşılması lazım. Türkiye’nin demokrasi güçlerinin de Kürt hareketi, Alevi hareketi, sosyalistler ve herkes bunu toplumun diğer kesimlerine anlatma beceresi de göstermesi lazım. Burada da bir eksiklik olduğunu düşünüyorum. Demokratik Cumhuriyet; Türkiye’nin kanamakta olan yaralarının tedavi edilmesinin biricik yol ve yöntemidir” şeklinde konuştu.