Bütün seçim stratejisini savaş yoluyla milliyetçiliği kışkırtmak, sadaka yoluyla da yoksulları kendine bağlamak üzerine kuran AKP iktidarı, bir yandan ‘beka’ paranoyasını, diğer yandan ‘ben gidersem aç kalırsınız’ korkularını besliyor
M. Ender Öndeş
İktidarının ilk yıllarında elverişli uluslararası mali koşulların keyfini sürdükten sonra savaş ve yolsuzluk batağına saplandıkça bütün kaynakları betona ve silaha gömen AKP, şimdi derinleşen ekonomik krizin ortasında en zor günlerini yaşıyor. Ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmak isteyen AKP kadrosu, bir kader anı olarak gördüğü 2023 seçimlerine hazırlanırken, bir yandan kaos ve savaş pratiğini derinleştiriyor, diğer yandan ise yoksullaştıkça iktidardan desteğini çeken milyonları yeniden kendisine bağlayacak yollar arıyor.
Aslında kriz koşullarında iktidarın şapkasında çok fazla tavşan yok artık ama AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, olanları da şatafatlı törenlerle sunmasını biliyor. Daha seçim atmosferine girilmeden, Kasım ayından itibaren yeni paketler açıklanıyor, yeni hamlelerden söz ediliyor; kimi zaman malum ‘doğalgaz keşifleri’ yapılıyor ya da yıllardır kangren olmuş EYT gibi sorunlar üzerinden umut veriliyor, kimi zaman da ucu görünmeyen ‘konut projeleri’ ilan ediliyor, biraz mali aflar, biraz esnaf teşvikleri derken, bir “yeniden şahlanış” atmosferi yaratılmak isteniyor.
Aç bırak muhtaç olsunlar
AKP’nin bu doğrultuda uzun yıllardan beri az çok başarıyla kullandığı yöntemlerin başında toplumun en alt kesimlerini ‘sadaka’ yoluyla kendine bağlamak geliyor. Neoliberal uygulamalarla sağlıktan eğitime her alanın özelleştirilerek en temel hakların gasp edilmesinin patenti şüphesiz AKP’ye ait değil. Ucu 1980’lere kadar giden ama AKP’nin de sürdürdüğü bu politikalar, aslında tam da Erdoğan’ın ikide birde lanetlediği IMF-Dünya Bankası dayatmalarıydı. Emeklilik dahil kamu harcamalarını kıs, ücretleri düşür ve her türlü kamu hizmetini ticarileştir! Politika buydu. AKP’nin bunun üstüne eklediği ise, geçmişte Turgut Özal’ın ‘Fak-Fuk-Fon’ (Fakir Fukara Fonu) diye adı kötüye çıkmış projesinin İslami sosunu daha da artırmak ve tam bir ‘sadaka düzeni’ni oturtmak oldu. Başından beri parti il-ilçe teşkilatlarına ayrılan sayısız fona, önce Cemaat kaynaklarını, sonra irili ufaklı tarikat derneklerini de ekleyen AKP rejimi, sonunda örümcek ağına benzer bir sistem yarattı. Barınma, ısınma, enerji gibi temel insani ihtiyaçların kamu tarafından karşılanmasının mümkün olduğu gerçeği, her yeni kuşakla birlikte toplumsal bellekten silinirken, ‘hak’ kavramının yerini giderek ‘lütuf’ aldı. AKP, böylece ‘sosyal yardım’ denilen ucubeyi, tek seferlik bir rüşvet olmaktan çıkararak, bir tür ‘bağımlılık’ ilişkisine dönüştürürken, her seçim kampanyasında “Ben gidersem bunlar kesilir” temasını işleyerek yoksulları korkutmayı başardı.
Tek adam tek lütuf
Mesele zaman zaman muhalefet tarafından “makarna-kömür” meselesi olarak küçümsense de, her şey o kadar basit değildi. Bu yalnızca bir ‘seçim taktiği’ de değildi. Savaş ve rant politikalarıyla ekonomik krizi derinleştiren AKP, yoksulluğun politik sonuçlarını bildiği için, yükü bütçeye yıkarak hem soygun düzenini aksatmıyor, hem de tepkileri yumuşatacak bir mekanizmayı çalıştırmış oluyordu. Mesele anlık seçim süreçleri değil, neoliberal politikalarla yaşamları mahvedilen insanların tepkilerinin kontrol altına alınması ve aç bırakılıp muhtaç edilerek bir tür dilenciliğe zorlanması; bu yoldan da “bahşiş dağıtan reis” imajının yaratılmasıydı. Bu anlamda, sadaka ekonomisi ile “tek adam” rejimi, aslında tam da birbirini tamamlayan unsurlardı.
Bağımlılık yaratmak
Bilinen ve denetlenebilir parti ve bütçe kaynaklarının ötesinde vakıflar, dernekler, örtülü ödenekler yoluyla muazzam para miktarlarını şaibeli yollardan sağlayan AKP, önümüzdeki aylardan resmen ‘para saçma’yı göze almış durumda
Sadece devlet bütçesi de değil, zengin ettiği müteahhitleri, tarikatları da ‘parti kasasına’ para akıtmaya zorlayarak ‘soyan’ ve tüm şaibeli para kaynaklarını devreye sokan AKP, özellikle son birkaç yılda iyice büyüttüğü mekanizmalarla milyonlarca insanın bağımlılığını iyice artırdı. Örneğin 2020’de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın verilerine göre toplumun yüzde 32’si sosyal yardımlarla ayakta durabiliyordu ki, bu, yaklaşık 6 milyon hanenin gıdadan yakacağa, sağlıktan barınmaya kadar iktidara bağımlı olduğu anlamına geliyordu.
2021’e gelindiğinde ise yardım alan kişi sayısı 27 milyon 189 bin 433 kişiydi. Yıl içerisinde 5 milyon 903 bin 515 hane sosyal yardımlardan faydalanırken bu hanelerden 2 milyon 476 bin 457’si düzenli yardım, 5 milyon 276 bin 998’i süreli yardım aldı, 1 milyon 849 bin 940 hane ise hem düzenli hem de süreli yardımlardan faydalandı. Yine örneğin 2021’de gıda yardımı alan kişi sayısı yüzde 157 artmıştı. 2021’de tüm kamu kurumları tarafından yapılan sosyal yardım harcaması 97.8 milyar TL olurken, hiçbir sosyal güvence kapsamında olmayan 9 milyon 482 bin 940 kişinin GSS primi devlet tarafından ödendi. Yine 2021’de Şartlı Sağlık Yardımları (ŞSY) kapsamında 1 milyon 230 bin 12 kişiye 494 milyon TL ödeme yapılırken, 631 bin 755 kişiye 5 milyar 151 milyon TL Engelli Aylığı, 98 bin 116 kişiye 620 milyon TL Engelli Yakını Aylığı ödemesi yapıldı. 2021’de 65 yaşını doldurmuş yaşlılara aylık olarak, 836 bin 665 kişi için 7 milyar 458 milyon 919 bin 533 TL ödendi. Şartlı Eğitim Yardımı (ŞEY) kapsamında 2021’de 2 milyon 128 bin 750 kişiye 898 milyon TL ödendi.
Say say bitmiyor
Şu anda, yalnızca Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü çerçevesinde 40’tan fazla yardım kategorisi var ve bunların bir bölümü son yıllarda eklendi. Doğum, çoklu doğum, eşini yitirmiş kadınlar, asker çocukları, şehit yakınları, kronik hastalar gibi onlarca kategori bu mekanizmaya dahil edilirken, yakacak, elektrik, doğalgaz, barınma yardımları, şartlı eğitim, şartlı sağlık yardımları, vs. vs… derken, insan sayarken yoruluyor.
Hepsi bu kadar da değil. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın dışında Vakıflar Genel Müdürlüğü, MEB, YURT-KUR, TKİ-TTK gibi kurumlar da yardım dağıtım yapan kamu kuruluşları arasında. Sosyal devlet koşullarında kazanılmış hak olması gereken yardımları ‘sadaka’ olarak gören AKP iktidarında, yaşlı ve engelli aylığı, genel sağlık sigortası primleri, evde bakım, kömür yardımı ve öğrenci bursları gibi birçok alanda yapılan ödemeler sosyal yardım kabul ediliyor. Ayrıca bazı eğitim, sağlık, sosyal güvenlik harcamalarının yanı sıra belediye yardımları da kamu sosyal yardımına dahil. Bu kriter üzerinden bakılınca, nüfusun yüzde 32’sinin ‘sosyal yardım’ kapsamında görünmesi şaşırtıcı değil.
Seçim muslukları açıldı
2023 seçimlerine ‘benden sonrası tufan’ mantığıyla hazırlanan Erdoğan, seçim startını aslında geçen yılın Eylül ayında ‘sosyal yardım’ miktarlarını artırarak vermişti. Yoksulların dünyasına dokunmak isteyen AKP’nin asıl seçim atağı buydu. 28 Eylül 2022’de Erdoğan’ın topluma lütfettiği bahşişleri sıralayan bakan Derya Yanık, 15 milyarlık sosyal yardım programı bütçesine 25 milyar lira ilave ettiklerini ilan ediyor ve kimi kalemlerde iki katına, kimilerinde üç katına çıkarılan ‘yardım’ları tek tek açıklıyordu.
1-2 çocuklu hanelere 350, 3 çocuklu hanelere 450, 4 çocuklu hanelere 550, 5 ve daha fazla çocuklu hanelere 650 lira ilave destek, bunlardan biriydi örneğin. Elektrik tüketim desteğinin artırılması, doğalgaz yardım tutarının 900 ile 2500 lira arasında belirlenmesi, diğer bazılarıydı. Aynı süreçte, prefabrik ev yapımı yardımı 40 bin liradan 150 bin liraya, ev onarım yardımı 25 bin liradan 75 bin liraya, betonarme ev yapımı yardımı 70 bin liradan 200 bin liraya, Şartlı Doğum Yardımı 150 liradan 500 liraya, Çoklu Doğum Yardımı 215 liradan 400 liraya, Şartlı Sağlık Yardımı da 55 liradan 100 liraya yükseltildi. Ayrıca, Öksüz Yetim Yardımı 300 liradan 600 liraya, Eşi Vefat Etmiş Kadınlara Yönelik Düzenli Nakdi Yardım da 500 liradan 1000 liraya çıkarıldı.
Yenileri gelecek
Muhtemelen seçim günleri yaklaştıkça, “ilk doz uyuşturucunun etkisinin geçeceğini” hesaplayan Erdoğan, imkânları zorlayıp yeni ‘sadaka’ biçimleri de icat edecek ve bu arada örneğin -Abdülkadir Selvi’nin sinyalini verdiği gibi- asgari ücret gibi alanlarda da küçük jestler yapacak. Ama yine de bütün bunlar, buzdağının görünen yüzü. Geride, tarikatlar, vakıflar ve şaibeli kaynaklardan finanse edilen muazzam bir seçim atağı var ve önümüzdeki aylarda iktidarın kelimenin tam anlamıyla halka para saçması şaşırtıcı olmayacak. İstanbul’un elde olmaması sırf bu yüzden bile AKP için sinir bozucu, çünkü İstanbul Kart’a yasa dışı olarak yüklenen milyonlarca liralık ‘harcama’ limitlerini gerçekleştiremiyorlar.
Sandığın karanlık yüzü: Kirli para
* İyi kötü legal olan parti bütçesi ve devlet kaynakları seçim harcamaları işinin yalnızca bir bölümü elbette. Ama diğer kaynaklar, tamamen karanlık bir bölgede kalıyor. AKP bir ‘çıkar ortaklığı’ partisi olarak, yerli ve yabancı bütün çıkar çevrelerinden finansman sağlamakta zorluk çekmiyor. Katar, Malezya, BAE, Suudiler gibi kaynaklardan devletten devlete akan ve kamuoyuna açıklanan kaynakları biliyoruz örneğin; ama aynı kaynaklardan -Kanal İstanbul ve başka peşkeş alanlarının karşılığı olarak- ‘diplomatik dokunulmazlık’ zırhı altında ‘elden ele’ gelen para miktarı konusunda bir fikrimiz yok.
* Öte yandan, AKP sürecinde palazlanan ve varlıkları AKP’nin sürmesine bağlı olan şirketlerin aktardığı kaynaklar da flu bölgede kalıyor. Partiye yasal olarak verilenler, araç gereçler bir ölçüde kontrol edilebilir olsa da, AKP’ye bağlı dernekler, vakıflar ve tarikatlara ne kadar para aktarıldığı bilinmiyor. Ancak örneğin X tarikatına bağlı Y vakfına bağışlanan para ve araçların pratikte seçim sahasında kullanıldığı biliniyor. Son yıllarda tarikat vakıflarının neredeyse tümüne ‘Kamu Yararına Dernek’ statüsü verilerek vergi ve denetim muafiyeti tanınması, büyük miktarlarda paranın buralardan geçerek seçim sahasına akmasını sağlıyor.
* Bütçeye ‘net hata noksan’ kalemi üzerinden giren kaynağı belirsiz para miktarı, iktisatçılar tarafından izlenebiliyor ama Avrupa’dan ve çeşitli ülkelerden akan valiz trafiği de muhalefetin tamamen bilgisi dışında. 1990’lardaki Erbakan-Süleyman Mercümek davasını hatırlayanlar bu ‘elden ele finansman’ türünü iyi biliyor. Parti kayıtlarına geçmeyen büyük miktarlarda paranın bu yolla gelerek ‘yardım’ adı altında sahaya akıtılması, İslami soslu partilerde rutin bir işleyiş. Ve tabii son süreçte buna kokain trafiğinin sonuçlarını da eklemek gerekiyor.
* Ve nihayet, hiçbir kontrole tabi olmaksızın ‘tek adam’ın keyfine kalmış olan Örtülü Ödenek, bir başka kampanya harcaması olarak biliniyor. Son 16 yılda yüzde 1640 oranında artış gösteren bu kaynağın, her seçim döneminde zirve yapması elbette tesadüf değil. Nitekim, geçen Nisan ayında 788 milyon lira ile tarihi bir rekor kıran Örtülü Ödenek harcamasının bu yıl zirve yapması bekleniyor ki, Erdoğan’a 6 milyar 637 milyon ayrılan 2023 bütçesi bunun kanıtı. Aynı şekilde, 2018 seçimi öncesi bütçe giderleri yüzde 17 artırılmışken, 2023 bütçesindeki ek bütçe giderlerinde yüzde 154 artış yapılması, AKP’nin son dakika operasyonuyla bütçeye bir de 200 milyarlık ek borçlanma yetkisinin eklenmesi yeterince açık seçim hazırlıkları olarak görülebilir.
Bu kadar ‘üye’ nereden geliyor?
Her türlü sosyal yardım kaydı, aynı zamanda ‘parti üyeliği’ kaydı anlamına da geliyor ve böylece AKP’nin şatafatlı 11 milyon üye efsanesi ortaya çıkıyor. Yaratılan ‘mucize’, yoksulların elde olanı da kaybetme kaygısına dayanıyor
Son verilere göre AKP’nin toplam üye sayısı yaklaşık 11 milyon civarında görünüyor. Ancak uzmanlar, bu sayının ancak yüzde 20’sinin gerçekten politik görüşleri nedeniyle üyeliği tercih eden bireylerden oluştuğunu tahmin ediyor. 20 yıllık bir iktidar partisi olarak AKP, doğal olarak etrafında iktidarla iş yapan ya da iş yapmak isteyen hatırı sayılır miktarda insanı toparlıyor. Kendisi ya da bir yakını için iş talebinde bulunmaktan, pozisyonunu yükseltmeye, işyeri ruhsatından irili ufaklı ihalelere, hatta bir mahalleye-köye hizmet getirtmeye kadar yüzlerce etken AKP üyeliğinde rol oynuyor. Sosyal yardımlar ise toplu üye kaydı için en bilinen yöntemlerden biri. Yeni Türkiye’de herhangi bir sosyal yardımdan yararlanmanın yolu, AKP il ve ilçe örgütlerinden geçtiği için, çoğunlukla her ‘yardım’ listesi, aynı zamanda bir ‘üye kabul listesi’ olarak iş görüyor. Çifte üyelikler de zaten tam buradan kaynaklanıyor. Bu yılın Ekim ayında Gazete Duvar’dan Müzeyyen Yüce’nin yaptığı derlemeye göre, sadece İYİ Parti’de 75 bin üyenin aynı zamanda AKP’ye üye yapıldığı ortaya çıkarılmıştı. Aynı haberde son altı ayda CHP üyeliği için başvuran 5 bin 45 kişinin AKP başta olmak üzere başka partilere üyeliği vurgulanıyordu. Bir biçimde sosyal yardım alan ama HDP’ye oy veren çok sayıda kişi de e-devlet’e baktıklarında AKP, hatta MHP üyesi olduklarını öğrenmişlerdi. İşin daha çarpıcı yanı, kömür yardımı listesinden kolayca AKP’li yapılan bu kişilerin istifa işlemlerinin yapılmaması, yapıldığında da kişinin bütün yardım listelerinden silinmesiydi.