Bu yazının yayınlanacağı gün, Şebnem Korur Fincancı hakkında açılan davanın karar duruşması var.
Şebnem Korur Fincancı bizim coğrafyamızda insan hakları mücadelesi deyince akla gelen ilk kadınlardan biri.
Şebnem her şeyden önce çok iyi bir insan, çok iyi bir hekim ve çok iyi bir insan hakları savunucusu. Her dönem baskıların en yoğun olduğu dönemlerde hiçbir zaman susmamış, her zaman insan hakları mücadelesinde yerini almış biri.
Aslında yaşadığımız coğrafya, gerçekten demokrasiyle yönetilen bir yer olmuş olsaydı, o coğrafyayı yönetenler Şebnem Korur Fincancı’ya ödül üstüne ödül verirlerdi. Çünkü bu coğrafyada yaşayan insan hakları savunucularının ve hekimlerinin adını bütün dünyada duyurmuş bir insandır.
Ancak Şebnem her dönem muhalifti. Militarizmin en yoğun baskılarının yaşandığı dönemlerde de muhalifti, şimdi de muhalif… Ve biatsız bir insan hakları savunucusu… Her dönem düşüncelerini özgürce dile getirmiş, baskı altında olduğu anda dahi düşüncelerinden vazgeçmemiş ve her zaman mücadelesine önem vermiş bir insan.
Şebnem insan hakları savunucusu bir hekim olarak bütün dünyada tanınan bir Adli Tıpçı. Sadece bizim coğrafyamızda yaşanan işkencelerin belgelenmesinde değil, dünyada devletler tarafından gerçekleştirilen birçok işkence olayının belgelenmesinde, birçok savaş suçunun belgelenmesinde, çok önemli rol oynamış bir insan.
Bizim çalışma alanı açısından da Şebnem’in çok önemli bir yeri oldu her zaman. Şöyle ki; özellikle kadına yönelik şiddet ve kadınlara yönelik cinsel işkence olaylarında, fiziki raporun alınması belli sürelere bağlı.
Cinsel işkence yaşamış olan kadınların birçoğu yaşadıkları cinsel işkenceyi uzun bir zaman sonra anlatabiliyorlar. Bu nedenle de gerek cinsel saldırı dosyalarında gerekse cinsel taciz dosyalarında, fiziki olarak birçok “iz” vücuttan silinmiş oluyor. Geriye bir tek yol kalıyor; yaşanan “işkence ve cinsel işkencenin psikolojik raporla” belgelenmesi… Bu konuda son derece önemli bir Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı var.
90’lı yılların başında Mardin’de gözaltında cinsel işkence ve tecavüze maruz kalan Şükran Aydın davasında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye’yi mahkûm ederken, gerekçe olarak, “bağımsız bir hekimden rapor alınmamış olmasını” göstermişti.
İşte Şebnem’in başında bulunduğu Çapa Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı, yıllarca cinsel işkenceye maruz kalmış kadın ve trans kadınların yaşadıkları cinsel işkencenin, özellikle psikolojik yönden ve izleri kaldıysa fiziki yönden belgelenmesi için çok önemli raporlar verdiler.
Failler devlet güçleri olduğu için iç hukuktan bir sonuç alınmadıysa da, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde işkence sonucunda Türkiye Cumhuriyeti Devletini mahkum etmiş olan AİHM kararlarının birçoğunda Şebnem Korur Fincancı ve ekibinin vermiş olduğu raporlar var.
Bu nedenle kadına yönelik şiddet mücadelesinde de Şebnem Korur Fincancı’nın çok önemli bir yeri var. Şebnem bütün bu çalışmaları nedeniyle, bütün dünyada tanınmış ve ödüller almış bir insan hakları savunucusu.
Yakın zamanda bir Birleşmiş Milletler belgesi haline gelen ve işkence olaylarında özelikle hekimlerin sorumluluğunu da hatırlatan “İstanbul Protokolü”nün hazırlanmasında, Şebnem öncü rolü oynamıştı.
İnsan hakları alanında hem yazılı belgelerin oluşmasında ve bu belgelerin Birleşmiş Milletler belgesi haline gelmesinde bu kadar önemli rolü olan Şebnem Korur Fincancı bugün hapiste.
Şebnem tüm dünyadaki savaş suçlarının araştırılmasında bir hekim olarak üzerine düşen görevi yaptı. Davaya konu olayda da Türk ordusunun kimyasal silah kullandığı iddiası karşılığında, bu iddianın araştırılması gerektiğini söyledi sadece…
Ve sadece “araştırılsın” dediği için bugün Şebnem Korur Fincancı “örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla cezaevinde…
Şebnem Korur Fincancı’nın “araştırma” yapılsın dediği konuda bir süre önce Milli Savunma Bakanı Meclis’te bir açıklama yaparak, bu konuda araştırma yapıldığını ve böyle bir kimyasal silah kullanımının olmadığının tespit edildiğini söyledi.
Peki o zaman Şebnem Korur Fincancı neden tutuklu? Milli Savunma Bakanlığı’nın araştırma yaptığı bir konuda ya da araştırma yapma gereğini duyduğu bir konuda, “araştırma” yapılsın dediği için bir insan nasıl suçlanabilir?
30 yılı aşkın bir süredir insan hakları hareketi içindeyim. Ve ifade özgürlüğü açısından bu kadar zorda olduğumuz, zor durumda bırakıldığımız başka bir süreci hiç hatırlamıyorum.
Bizler muhalif insan hakları savunucuları olarak, birçoğumuz ya cezaevinde ya da cezaevine girmek üzereyiz. Sadece düşüncelerimizi açıkladığımız, barış ve demokrasi istediğimiz için…