Dilop Deniz
Aşk olsun yola revan olana, aşk olsun sözü kurana, aşk olsun mürşidi ile buluşana, aşk olsun pirine yoldaş olana diyelim. Yola dair yazılan, söylenen onca söz var iken bir kelam da biz edelim demenin, elbette zamanın ruhu ile bağı vardır. Kurulan kelamın anlam kisvesi doğru kurulur ise kendi mecrasında potansiyeli açığa çıkarır, aksi halde kavramsal veyahut kuramsal bir söz olarak kalır ki erimeye mahkûmdur.
Varoluş felsefesine dayalı cümle kâinatı ve onun yüreğinde emzirdiği cümle canı ve bilmeyi, rızalığı ile her olguyu sevebilmeyi kendine destur edinmiş, kıblesi özgürlük, hedefi ve kapısı hakikat olanın patikasıdır yol. Saçlarının örgülerine her bağ eklemi tabiatın doğuşundan bugüne, arşınlanmış yolu simgeler.
Sırra eren de makamı anlatan da kutsal olana ve tanrıçalar divanına ulaşan da Me’lerin yaratıcısıdır. Eril olanın hakikat hırsızlığına yol bulup karşı duran da tarihin ana rahmidir. Bu yolculukta pusula olan da yine o olacaktır. Saçlarının her telinde yüzyılların yaşamını ve özgürlüğün kokusunu taşıyan varlık yüzyıllar sonra yeniden gebedir eş bir yaşama. Ana Fatma yareni olsun…
Seyit Nesimi’nin dediği gibi “biz mezhep bilmeyiz yolumuz vardır” kelamı hakikate, özüne, sevgisine, aşkına yabancılaşan âmâ (kör) olmuş cümle mahlûkata, pusula niteliğindedir. Burada öz olan yolun ve yolcunun kendisidir. Bir cümle kimlik ve tanım sonradan gelir. Mesele kendini ne olarak ifadelendirdiğin değildir ki zaten hiçbir kimlik ben buyum demekle de olunmamaktadır. Kimlik edinmek bir yolculukla mümkündür, yolun yok ise yolculuğun da yoktur. “Nereye yürüyor ayakların, hangi Aşkın vazgeçilmezliği yürütüyor seni, ikrarın kimedir, bağın kiminle, ocağın nedir, mürşidin kimdir, reyberinden ne aldın, yola hangi ikrarla revan oldun”. Tüm bunların cevabı seni kimlik sahibi yapar. Tek başına soy ve kan kökenliği ile kendi bağını ve yolculuğunu ifade edemezsin. Her varlık kendi yolunda ve yolculuğunda önce bir başınadır. Soyum buydu diyerek oradan yürümek tek başına, yanıltıcıdır. Her canlının kendiyle, cümle tabiat-ı şahane ile ve toplumu ile buluşması haktır ve olması gerekendir. Göz görenin, yürek hissedenin, yol çıkanındır derken revan olunur yola; böyle başlar yolculuk, yudum yudum içilmelidir her kapı, adımların ilk kapısı şeriattır; zihnin tüm alacası ile girilen Araf getirmiştir bu eşiğe canı, usulca yanaşır beden eşiğe, öğretili tüm yaşanmışlığı ve yanılgıları ile araya mesafe koymaya karar vermek için ilk yoldaş reyberinle tanışılır.
İlk kapı heves kapısı ise simgesi de havadır. Ancak bilinir ki yüzlerce yıllık bir yaşam kesesinden doğuştur bu. Kararlaşmak kolay değildir, bu yüzden sancısı da kolay olmayacaktır. Anlam deryası ile tanışılmıştır. Öğretinin her hücresi nakşolmaya başlar bedene, ruha ve ayaklara. İşte yol seni böyle bir anda tarikat kapısına çağırır; ikrar vermek için piştiğin bu kapı ateş ile simgelenir ki ateşten gömleğe talip olunur. O vakit verdiğin, güvenle yürüyeceğine inanlarca el verilir ve marifet kapısından içeri girilir; hizmet kapısına ulaşmış ise toplum için yaşamaya beklentisiz, hilesiz, bir dilop kadar berrak ve özlü, gösterişsiz, mütevazi bir yaşama yani bilgeye bilgeliğe katılmıştır. Ondandır ki simgesi sudur. Tüm bunlar hakikat kapısına kadar uzayan bir serüvendir. Enel hak kapısı olan Hakikat kapısı yalnızlık kapısıdır. Sabrı toprakla bütünleşir, sessizliğin sesi, bereketi ve yüreğidir hakikat. Özgürlüğün demlendiği pay edildiği makamdır. Kanatlanır hakikat, hiçbir pranga tutsak edemez artık onu, arşın arşın deryaların içinde bir adada da olsa ne fayda. Hakikate ulaşan ve ateşinde kül olanlar bilir bu sırrı. Kül olmayı bilmişe ateş ne eyler … 4 kapı 10 öğreti ve makam ile karşılar can olmaya heves edeni. 40 makam ile arındı ise gönlün, bedenin, hazırsındır adanmaya, o vakit, hü diyelim, İnsan-ı Kâmil olana hü.
Yola girene, pişene, anlayana ve yürüyene, hakikat kapısına varana aşk û selam olsun diyelim.
Kendiliğinden olan diye bir anlayışı reddettik; talip olmak elbette kendiliğinden olmaz, yol göstericilerin, öncülük edenlerin, reyberlerin emeği ile pişer, yola talip olanlar. Peki reyber kimdir? Reyber yolunu erkanını en derin sırrı ile bilen, bilince çıkaran ve bu bilincin sihri ile yaşayan yol ehli olandır. Yolda en kutsal hizmeti sunan kişidir de esasında. Edep erkanı talip olana öğreten, mürşidin, pirin ve ananın yoluna talibini hazırlayan, ikrar kapısına kadar ona eşlik eden olmak önce kendini pişirmekten geçer. Kendi mahkemesini yapan kendi özünü dara çeken ve yolcusuna kendini adayan reyber olmak yola adanmışlıktır, öz itibarı ile. Yolun rehberi olmak, kapı tokmak, hane hane, insan insan, yol alıp adım adım yolcuyu bulmak, bir lokma bir hırkanın hakkını verip dervişane bir yaşamı özümsemek kendini aramak ve bulmaya en yakın noktaya gelmek reyber olmak demektir. İnsan-ı Kâmil olması için bir canın reybere ihtiyacı vardır. Canı cana katarak bir toplum ve erkan yaratmanın başka da yolu ve yöntemi yoktur. Talibi erkana kavuşturmak, ikrar yolunu açmak reyberin görevidir. Kararlaşma sürecinin yoldaşıdır yani…
Ne demiştik başta soydan gelen, doğallığında anılan kimlikten ziyade, kendini bilmenin, toplumuna, erkanına, katılan insan olmaktır, kıymeti değer yüklü olan… Evet insan doğulur biyolojik bir varlık olarak, ancak İnsan-ı Kâmil olmak öğretiyle buluşmak “kimim, nereden geldim ve nereye gidiyorum” sorularına vereceğin cevapla mümkündür. Anamızdan canlı doğarız, öğretimizle insan oluruz. İnsanın insanla, insanın cümle kainatla rızalığı çerçevesinde sözleşmesi olmadan kendi erkanı toplumu ile ikrarlaşmadan ahlakını, ölçüsünü, yaşamını, edebini, erkanını öğrenmeden, benimsemeden yaşaması onu tek başına canlı yapar ancak insan yapmaz. Tüm bunlara sözünü vermek ile ikrar oluşturur. Rızalığı ile ölmeden ölmeyi ve yeniden dirilmeyi, 4 kapı 40 makamda erimeyi göze almaktır, ikrarın kaidesidir. Ağırlığını bilmek sözünden dönmemek yolcunun en kutsal esasıdır. O yüzdendir ki “öl ikrar verme, öl ikrardan dönme denilir”. “Döneceğin yola girme, girdiğin yoldan dönme” sözün özüdür.
Son olarak bizler Amaralı bilgenin pirliğinde ikrarı olan, yolunda yolculuğa çıkan, yolcularız. Hakikatin sırrına kavuşma ilminde yürürken kül olmaya rızalık veren bir erkanın talipleriyiz. Abdal olmaktır asıl kıblemiz. Elçisiz bir kalpte buluruz hakkı. Enel hak diyenle yolumuz birdir… Elbette talip olduğumuz yolun reyberi olmak, anlatmak yol göstericisi olmak öncülük yapmak tüm taliplerin yola hizmeti ve sorumluluğudur. Bu inançla ve özle hakikate baş koyana bu uğurda kül olana, külünden kendini var edene hü… Döne döne semaha duran, hakikatin özünde secdeye duran, kendinden verip özünden alan, bu uğurda yaşayan, bu uğurda sırlanan cümle canlara aşk û selam olsun. Hakikatin demine hü.