Kürt illerinde, yıllardır süren çatışmalı süreçte ağır risk içeren ağır silahlar ve araçlar kullanılıyor. Çocuklar hayatlarının uzandığı her mekânda ve her anda ağır riskli silahlar ve zırhlı araçlarla iç içe yaşıyor, hak ihlaline uğruyor.
Kürt toplumunu kendi hafızasına yabancılaştırma ve yalnızlaştırma çabaları çocuklar üzerinden topluma benimsetiliyor. Gittikçe normalleşen asimilasyona kurban edilen, hakikatten uzaklaştırılan çocukluğa gözlerimizi kapatmamalıyız. Kürt çocuklarının Kürt olduğunun anlaşılmayacağı şekilde büyütülmesinin altındaki gerçekliği hep hafızamızda tutmalı, hakikati aramayı var oluşumuzun gereği görmeliyiz.
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Çocuk Hakları ve Hafızası Komisyonu’nun bir üyesi olarak çocukluğun önemine ve tarihin kilit noktasında duran gerçekliğine dikkat çekmek istiyorum.
Çocukluk geleceğin örgüsüdür
“Çocukluk genellikle kültürlerüstü ve tarihüstü bir kategori olarak algılanır. (Neyzi, 2001) Ancak sosyal tarihçiler ve antropologlar bunun böyle olmadığını anlatmaya başladılar. Comaroff’lara göre nasıl çocukluğa saflık ve iyilik atfedildiyse gençliğe de aşırılık, heyecan ve ulusun geleceği anlamları yüklendi. (Comaroff ve Comaroff, 2000).”
Zannedildiğinin aksine çocukluk politika-kültürüstü olarak görülmemekte, tam tersine çocukluk ve yetişkinlik belli kavramlara sokulmakta ve iktidarların politikaları buna göre şekillenmektedir. Toplumu tecrit altında tutmak isteyen iktidarlar çocuğu da her alanıyla tecrit altına alıp toplumun hem bugününü hem geleceğini tecrit altına alarak dizayn etmektedir.
Çocuk birey olacak olan değil bireyin kendisidir
Çocukluk topluma karışmanın ilk sürecidir. Çocuk hayata öncelikle kendisini büyüten ve büyürken kendisi ile paylaşımda bulunan bireyleri taklit etme ile başlar. Çocuk en az 12 yıllık süreçte kendisini büyüten toplumun yaşam tarzını, dilini, kültürünü benimser ve kendini diğer toplumlar içerisinde doğal olarak böyle temsil etmeye başlar. Bu nedenle çocukluk hem geçmişin hem de gelecekteki toplumun kodlarını taşır. Toplumsal zihniyet ve üretim sürdürülüşünü bir çocuğa aktarması kadarına borçludur. Bir Kürt çocuğu da daha en başından Kürt toplumunun bir bireyidir!
Çocuğun kendi kaderini tayin hakkı
Bir çocuğun kendini var etme biçimi ve var ederken ona tanınan özgürlük sınırı, çocuğun yetiştiği topluma hak görülen politikanın yansımasıdır. Bu yönüyle bir çocuğun kendini var edişinin doğal ve özgür olması talebi hem bugünün hem de geleceğin toplumsallığının doğal ve özgür olmasını istemektir. Bunu istemeliyiz! Bunu haykırmalıyız! Bunu yaratmalıyız!
Doğal ve özgür biçimde gelişme hakkı uluslararası sözleşmelerde de geçer. Nitekim Cenevre Çocuk Hakları Bildirgesi’nde “çocuğun bedensel ve ruhsal bakımdan doğal biçimde gelişmesine olanak sağlanması gerektiği”ne açıkça değinilmiştir. Yine dünyada en fazla ülkenin taraf olduğu Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’de (ÇHDS) Türkiye dahil tüm devletlerin bu noktada pozitif yükümlülüğünden bahsedilir.
Türkiye ÇHDS’de çocuğun doğal ve özgür büyümesini, temelde kültürel hakları vurgulayan 17, 29 ve 30. maddelere yerli halklar özelinde hazırlanması sebebiyle çekince koymuştur. Türkiye’nin, yerli halklara ilişkin tavrı ve çocuklara ilişkin tavrı bir olmakta; Kürt çocuklarına, çocuk olarak değil Kürt olarak tavır göstermektedir. Halbuki dünyadaki tüm çocukların özne kabul edildiği, desteklendiği ve korunduğu Sözleşmede yerli halkın çocukları için öngörülen hakların kısılması, çocuklar özelinde hazırlanan sözleşmenin amacına aykırılık taşımaktadır.
ÇHDS md. 30’ göre; … çocuk… topluluğunun diğer üyeleri ile birlikte “kendi kültüründen yararlanma, kendi dinine inanma ve uygulama ve kendi dilini kullanma hakkından” yoksun bırakılamaz.
Çocukluk ve Kürtlük: BARBARLIK…
Kürt halkına yöneltilen “ötekileştirme” politikasından tarih boyunca Kürt çocukları birincil dereceden etkilenmişlerdir. Ana dillerinde eğitim görme imkânı olmadığı için 6 yaşından itibaren ilkokula gitmekle birlikte kendi ana dillerini unutmak zorunda kalmakta ve farklı bir kültürün yaşam tarzını onların diliyle öğrenmektedirler. Kırsal alandaki yaşamlarından uzaklaştırılmaları, kırsal alan dışında medeniyete kavuşma olarak yansıtılmaktadır. Bu yaratılırken Yatılı İlköğretim Bölge Okulu ve Ortaokulu (Y.İ.B.O.) gibi askeri tarzda okullarda okutularak adeta Gılgamış destanında anlatılan “Enkidu” gibi ehlileştirilmekte ve “barbarlıktan” kurtarılmaktadır. Sanırım barbarlık tarih boyunca ezilen tüm uluslardaki tüm çocuklara yakıştırıldı. Kürt çocuklarının dili BAR-BAR, Kürt çocuklarının ismi barbar, Kürt çocuklarının rengi barbar. Çünkü dünyadaki ezilen tüm ulusların tüm çocukları barbar. Yaşasın barbarlık! Çünkü biz egemenlerin zihninde uygar olduğumuzda artık dünyadaki tüm çocukların dili “Resmi”, çocukların ismi “Uygar”, çocukların rengi “Beyaz” olacak! O zaman tüm çocuklar diğer tüm çocukların haklarını savunsun: YAŞASIN BARBARLIK VE ÖZGÜRLÜK! YAŞASIN ÇOCUKLUK!
*ÖHD İstanbul Şubesi Çocuk Hakları ve Hafızası Komisyonu Üyesi