MHP’nin faşist militan devşirme aracı olan Ülkü Ocakları’nın eski başkanı Sinan Ateş, emir-komuta zinciri dâhilinde örgüt içi infaza kurban gitti. 12 Eylül darbesi öncesinde Özel Harp Dairesi’nin sevk ve idaresinde devrimcilere, Alevilere, Kürtlere karşı suikast, katliam organizasyonu için kullanılan MHP, 15 Temmuz kontrollü darbe girişimi sonrasında devleti kullanma gücüne kavuştu. Müteveffa Sinan Ateş, MHP’nin son yıllarda muhaliflere, gazetecilere yaygın şekilde pusu kurarak saldırı eylemlerinin bir parçasıyken, aynı mekanizma tarafından parti içi iktidar kavgasında öldürüldü.
Sinan Ateş’in infaz kararının MHP Genel Merkezi’nde alındığı, polisten istihbarat bilgisi sağlandığı, İstanbul’dan Ankara’ya uyuşturucu çetesi elemanlarının (devrimci H. Ferit Gedik’in katilleri) saldırıyı gerçekleştirmek üzere Özel Harekât polisleri tarafından getirildiği ve suikast gerçekleştikten sonra katil zanlılarının MHP’li milletvekili Olcay Kılavuz tarafından korunduğu resmi soruşturma tutanaklarına girdi. Sinan Ateş cinayeti, MHP’nin faşist terör aygıtı olduğunu bir kez daha göstermiş olmasından öte, Saray Rejimi’nin devlet kurumlarını kendi suçunun aracı, uyuşturucu-mafya çetelerinin sistemin ayrılmaz bir parçası olduğunu da açıkça gösterdi. MHP liderliğine aday görülen S. Ateş’in uyuşturucu çetelerine öldürtülmesi ve sonrasında ortaya çıkan pis ilişkilere karşı “içerden” tepkiler, MHP’li faşistlerin bu defa baltayı taşa vurduklarını gösteriyor.
1934 Nazi Almanya’sında Hitler’in bütün demokratik muhalefeti tasfiye ettikten sonra, ordu elitlerini yanına çekmek ve parti içi iktidarını sağlamlaştırmak için, en sadık yandaşlarına karşı tezgâhladığı “Uzun Bıçaklar Gecesi”nin benzeri tasfiyeleri Saray Rejimi sıkça tekrarlıyor. Hem sistem muhalefetinin, hem de demokratik muhalefetin susturulduğu koşullarda Saray Rejimi içerisinde “Uzun Bıçaklar Gecesi” süreklilik kazanıyor. Kirli savaş aparatı Levent Göktaş’ın tutuklanmasının ardından, “Torbacılara öldürtülen ülkücü” S. Ateş, bitmeyen “Uzun Bıçaklar Gecesi”nin son kurbanı oldu.
MHP, polis-yargı-ordu ve bürokraside bütün köşe başlarını tutup, mafyayı faşist örgütlenmenin bir parçası haline getirmek üzere yeniden organize ederek yarı-resmi bir suç örgütlenmesi kuruyor. Süleyman Soylu’nun sıkça dile getirdiği “15 Temmuz’da yarım kalan işi tamamlamak” (AKP-MHP karşıtlarının tasfiyesini kastediyor) sözü, Maraş-Çorum-Sivas benzeri katliamlardan daha kapsamlı pogromlara hazırlık yapıldığına delalet. MHP, bu hazırlıkları yaparken tabii ki AKP ile koordineli şekilde hareket ediyor. Yaklaşan seçimde olası bir yenilginin Saray Rejimi’nin ortakları için bir felaket olacağının farkındalar.
“Çıkar Amaçlı Suç Örgütü” esasına uygun şekilde yapılanan AKP’nin sokağı kontrol edecek militanlarının olmaması, “Özel Harp Uzmanı” derin devlet eskilerinin MHP’ye yakınlığı, AKP’yi MHP’ye mecbur kılıyor. Tüm bu karşılıklı mecburiyetlere rağmen 2023 seçiminden galip bile çıkılsa, AKP-MHP arasında yeni bir “Uzun Bıçaklar Gecesi” çatışmasının çıkacağını her iki taraf da seziyor. MHP’nin işlediği suçlar ayrıntılı şekilde Saray’ın not defterine olası bir çatışmada kullanılmak üzere not ediliyor. Sinan Ateş suikastında ortaya çıkan deliller, MHP’nin Saray’dan seçim sonrası tekme-tokat kovulması için AKP’nin elinde önemli bir koza dönüşüyor.
HDP bürolarına yapılan saldırılar, demokratik kitle eylemlerine yönelik polis terörü, kayyımlar, tutuklamalar, grev yasakları, korku imparatorluğu kurmaya çalışan Saray Rejimi’nin “olağan faaliyeti” sayılıyor artık. Deniz Poyraz’ı katleden faşist katil Onur Gencer’in nasıl bir yapılanma içinde olduğunu S. Ateş suikastına bakarak daha net görüyoruz. Keza, MHP’nin ricası, AKP’nin oluru, Saray savcısının iddianamesiyle AYM’de görülen HDP kapatma davasının aynı “siyasi iradenin” operasyonlarından biri olduğu da aşikâr.
AKP-MHP’nin boğazına kadar suça battığı, yolsuzluğun, hırsızlığın olağanlaştığı, uyuşturucu çete liderlerinin resmi görevli sayıldığı bu koşullarda, barış siyaseti yürüten HDP “terörle iltisaklı” olmakla suçlanıyor. Saray’ın sirk aynasında hem gerçekler baş aşağı duruyor, hem de suç baş köşede oturuyor. Diğer yandan, gerçeklerin ortaya çıkma inadı, onca baskıya rağmen eğilmeyen irade Saray’ın işini epeyce zorlaştırıyor.