İmralı tecridi artık yeni ve kritik bir eşiktedir. Uluslararası boyutta ve toplumsal yaşama doğrudan yansıyan bir sorundan bahsediyoruz. Meselenin görünmez hale gelmesi için gösterilen çaba ve uluslararası suskunluk, gizlenmeye çalışılan şeyin değer skalası ile ilgidir.
Tecridin planlayıcıları ve uygulayıcıları bile meseleyi bir güç gösterisi basitliğinde ele almıyor. Uzun erimli bir planlamanın ürünü olan bu politikada kolaylaştırıcı rolü üstlenen birden fazla dinamik bulunuyor. Tecridin yayılmasında uluslararası güçler, uygulama görevini üstlenen iktidar ve ortaklarını da aşan geniş bir failler listesi var. Mesele artık “sahte dostluk, yetersiz yoldaşlık” çerçevesini de aşmıştır. Bu politikanın yürütülmesinde gönüllü yazılanların durduğu yer, kapladıkları alan ve ilgili çevrelerin çeşitliliği ibretliktir.
Tecridi yürüten çevrelerle birlikte, Öcalan’ın susturulmuş olmasından gizli bir memnuniyet duyan çevrelerin varlığı da artık gizlenemez. Bu bilinçli bir yaklaşım değilse, bir gaflet halidir. Yaratılan illüzyon ve yanılsamanın yarattığı vahim bir sonuçtur. Halk adına siyaset yaptığını savunan hangi çevre ve kesim tecritten medet umabilir ki? Çok derin analizlere gerek yok. Tecridin devreye girdiği tarihten bugüne Türkiye siyasi ve ekonomik açıdan her geçen gün derinleşen bir bunalım ve kaosa sürüklenmiştir. Bu durum başlı başına tecridin toplum açısından yarattığı yıkıcı sonuçları anlamak için yeterlidir. Fakat bunun için gören göze, harekete geçecek vicdana, duyumsayacak kalbe, asgari düzeyde bir toplumsallığa ihtiyaç var.
İşin en tehlikeli ve vahim boyutu, meselenin tekilleştirilme çabasıdır. Tecridin yarattığı sonuçlara dikkat çeken her türlü değerlendirmeye, “E canım ne alakası var Öcalan uygulanan tecrit ile ekonomik krizin, ne alakası var Öcalan uygulanan tecrit ile savaşın, ne alakası var Öcalan uygulanan tecrit ile sistem değişikliğinin, ne alakası var tecrit ile Ortadoğu politikasının…” itirazında bulunan ve bu tür değerlendirmelere tepeden bakan herkes eğer art niyetli değilse en hafif deyimi ile meseleye iktidar perspektifiyle bakıyor demektir. İmralı tecridini tekilleştirme yaklaşımı tecrit politikasıyla ittifak kurmak demektir.
Üstelik bunu yazan çizen kesimlerden bir kısmının diyalektik düşünme ilkesi içerisinde dünyaya bakma iddiasında olanlardır ve bu açıdan dikkat çekicidir. Amerika’daki herhangi bir motorlu aracın egzozunda çıkan gazların küresel ısınma ve iklim değişikliği üzerindeki etkilerini son derece bilimsel biçimde tespit eden bu kesimlerin, İmralı tecridi ile savaş arasında, savaş ile kriz arasında, kriz ile sistem değişikliği arasında bir bağlantı kurmuyorsa, kuramıyorsa bu sadece meseleye yanlış yöntemle bakmasından kaynaklanmıyor; niyetinin yanlışlığından kaynaklanıyor. Bu kesimlerin diyalektik bakışları İmralı sularında, Kürt sınırlarında dağılıyorsa ortada bir sahtelik vardır. Bu egemenin gözlüğü ile dünyayı görme halidir. Söz konusu çevrelerin geçmişte de yaklaşımları böyleydi. Dünya devrimlerini ve direnişlerini Vietman’dan, Angola’dan, Nikaragua’dan anlamaya çalışan ve bu devrim süreçleri üzerinden ateşli nutuklar atan bu kesimlerin Kürtlerin yaşadıklarına ve Kürdistan’daki gelişmelere hipermetroplukları Kürt fobisiyle ilgilidir. Öcalan fobiliğinin devrim ve değişim iddiasında olan hiç kimseye bir faydası yoktur. Öcalan’ın sessizleştirilmesi kimseye hakketmediği bir alan açmayacaktır.
Bu niyetli yaklaşımların dışında, tecridin normalleşmesini sağlayan her türlü yaklaşım bu politikaya ortaklıktır. Tecridi normalleştirmek ve sineye çekmek topluma yönelik saldırıları da kabullenmek ve sineye çekmek anlamına gelir. Çünkü tecrit aynı zamanda her türlü nobranlığın ve kötülüğün mayalanma zeminidir.
Ayrıca mesele tek başına bir vicdan, hukuk meselesi de değildir. Son derece siyasal bir meselesidir ve buna karşı ancak siyasi bir tavırla mücadele edilebilir. Eğer topluma en azından Kürt toplumuna karşı saldırı İmralı’dan başlıyor ve daha sonra Türkiye’nin geneline yayılıyorsa, yapılması gereken savunma hattını İmralı’dan örmektir. Bu nedenle herkesin ve her kesimin tecride karşı tutumu toplumsal özgürlüklere karşı tutumudur aynı zamanda.