Suat Bozkuş
Hüseyin Narlı (Ökkeş Ünlübayır) yoldaşımızı kaybedişimizin birinci yıldönümünde özlemle, saygıyla ve sevgiyle anıyoruz. O, enternasyonalist bir devrimci olarak tüm ezilenlerin mücadelesinde hep en önde oldu ve hepsinin birliği için emek verdi.
Devrimci hareketimizde 68 kuşağının yeri ve önemi biliyor. ODTÜ 1960’ların sonlarından itibaren devrimci gençlik hareketinin merkezi konumundaydı. Hele Vietnam’dan Ankara’ya gelen büyükelçi Komer’e karşı gelişen direniş bütün ülkeyi etkiliyordu. 68 kuşağının rüzgârı her yeri sarmıştı.
12 Mart 1971 faşist darbesinden sonra devrimci hareketin lider kadroları ya katledilmiş ya da zindanlara atılmıştı. Denizler asılmış, Mahirler Kızıldere’de paramparça edilmiş, İbrahim ise Amed zindanlarında işkenceyle katledilmişti. Var olan örgütlenmeler dağılmıştı. Dışarıda az sayıda sempatizan kalmıştı. Ama gençlikte devrimci mücadeleye ve önderlere olan sempati kat be kat artmıştı. Özellikle gençlik içinde sempati, üzüntü, tepki ve çaresizlik en üst düzeydeydi. Bu şartlarda herkes bir yandan gücü oranında dayanışma içine girerken bir yandan da yeni bir örgütlenme arayışı-çabası içindeydi.
Ciddi bir teorik-politik birikimi olmayan gençler bir araya gelip mücadelenin sorunlarına çözüm arıyor ve yeni bir örgütlenme yaratmaya çalışıyordu. Devrimci hareket toparlanmalı, faşist diktatörlerden hesap sormalı ve bir daha yenilmemeliydi. Bizden sonrakilerin bizim çektiğimiz acıları çekmesini istemiyorduk. Mükemmel bir örgüt kurulmasını bekleyemezdik. Göç yolda düzelecek, örgüt mücadele içinde şekillenecekti. Bu şartlarda kendimizi her şeyimizle ortaya koyduk.
Hüseyin Narlı yoldaşla yollarımız o günün şartlarında Ankara-ODTÜ’de kesişti. Sonra gizli örgüt çalışmaları içinde sürdü. 1973 yazı ve sonbaharı ilk öğrenci dernekleri kuruldu. 12 Mart faşist diktası öğrencilerin örgütlenmesini engellemek için hem üniversite içinde dernek kurulmasını yasaklamış hem de her fakültede ancak bir dernek kurulabileceğini kararlaştırmıştı. Biz nerede başvursak, Emniyet’in dernekler masası “Burada kurulu dernek var” diyerek bizi kapı dışarı ediyordu. Bu şartlar altında her fakültede- üniversitede dernek kurmak yerine ADYÖD gibi bütün öğrenci gençliğini temel alan genel bir dernek önerisiyle ADYÖD kuruldu.
Bu dernekte Abdullah Öcalan, Kemal Pir ve PKK kurucularının çoğu, Taner Akçam, Nasuh Mitap, Ali Alfatlı ve Dev-Yol kurucularının çoğu ve hemen hemen her örgütün taraftarları vardı. ADYÖD çok kısa süre içinde yığınsal bir gençlik örgütü oldu. Sadece yüksekokullarda değil, mahallelere ve liselere kadar her alanda etkili hale geldi. Bundan korkan gericilik Kıbrıs işgaline karşı çıktığı gerekçesiyle ADYÖD tüzüğünü onaylamadı ve ADYÖD’ü yasakladı. Bir daha da ADYÖD niteliğinde bir gençlik örgütü kurulamadı. Solda canlanan gruplar her biri kendi örgütünü kurma yarışına girdi.
Bu dönemde biz de TSİP içinde yer aldık. Daha sonraki bölünmelerde Hüseyin de Sosyalist Gençlik Birliği kurucusu ve ilk Genel Başkanı olarak yer aldı. Kalemiyle, bileğiyle, eliyle diliyle, yüreğiyle beyniyle bizim neslimizin önder kişiliklerinin başında geliyordu.
Siyasi mücadelenin keskinleşmesi sürecinde TKP(B) Merkez Komitesi ve PB üyesi oldu. Daha sonra da özerk örgütlenme olan Yekitiya Komünistên Kürdistan (YKK) kurucusu ve Genel Sekreteri oldu.
12 Eylül faşist darbesinden sonra TKP(B) MK kararıyla Ortadoğu’ya çıkarılan MK üyeleri arasındaydı. Orada hem Suriyeli sol örgütlerle hem Filistinli örgütlerle ortak mücadele içinde oldu hem de Kürdistan’ın her parçasından örgütlerle, siyasi kişilerle tanışma ve kaynaşma fırsatı buldu.
1982’de İsrail’in Beyrut’u işgal etmesinden sonra Ortadoğu’da barınma şartları kalmayınca örgüt kararıyla Avrupa’ya çıktı. Burada başlayan sürgün hayatına razı olmadı. YKK çalışmaları için ülkeye döndü. Bu süreçte TKP(B) özerk örgütlenme kararını değiştirerek YKK üyelerine Kürdistan devrimci hareketine katılma tavsiyesinde bulundu.
Hüseyin yoldaş, bu aşamadan sonra Zülfikar dergisinin yayınlanması ve Kürdistan Aleviler Birliği’nin kuruluşunda aktif olarak yer aldı. TV 10, CAN TV, JİN TV başta olmak üzere her alandaki yayınların kurulması ve sürdürülmesi için emek verdi. Son nefesine kadar da bu mücadelesine devam etti.
Bütün insanlar gibi an gelir devrimciler de biyolojik olarak ölür. Ama her ölüm erken ölümdür. Bu nedenle Hüseyin yoldaşın yokluğuna hâlâ alışamadık. Devrimciler verdikleri mücadele ve emek ölçüsünde bir iz bırakır. Geride kalanlara ışık olur, yol olur. Bu nedenle diyoruz ki “Devrimciler ölmez!”
Hüseyin Narlı yoldaşımız da elli yılı aşan mücadelesiyle, emekleriyle, anılarıyla ve hafızamızda bıraktığı silinmez izlerle bizimle birlikte yaşıyor ve yaşayacaktır. O’nu her zaman sevgiyle, saygıyla ve özlemle anacağız.
Hüseyin yoldaş gibi emektar devrimciler, Sakineler, Fidanlar, Leylalar ve Emine Kara (Evîn Goyî), Kürt Kültür Merkezi Üyesi Mîr Perwer (Mehmet Şirin Aydın) ve Kürt yurtsever Abdurrahman Kızıl ve tüm devrim şehitleri sonsuza dek mücadelemizde yaşayacaktır.