Tahmin edildiği gibi AYM HDP’nin kapatılması kararı öncesinde hazine yardımını kullanmamak için hesaplarına geçici olarak bloke koydu. Bir aylık geçici tedbir kararı aldı. Öyle görünüyor ki bir ay içinde HDP ile ilgili süren kapatma davasını da karara bağlayacaklar. 10 Ocak’ta Yargıtay Başsavcısı Anayasa Mahkemesi’ne sözlü mütalasını sunacak. Sonrasında HDP’den de sözlü savunma istenecek. Savunma verildikten sonra karara gidilecek. Ancak haberlere düşen “AYM görevinde bulunan bir hakimin iki AKP’li siyasetçilerle görüşmesi” aslında kararın sonucunu da şimdiden belirliyor. Üstüne bir de Erdoğan’ın ‘mevsim şartlarından dolayı seçimi biraz öne alabiliriz’ açıklaması da eklenince ne yapılmak istendiği daha net görülüyor.
Bu yıl içinde AKP-MHP faşist rejimi Kürdistan’ın her yerinde savaşı olabildiğince derinleştirdi. Yasaklı silahları alabildiğine geniş bir sahada kullandı. PKK Lideri sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi katılaştırdı. Zindanlarda Esat Oktay’ın ruhunu yeşertmeye çalıştı. Suikastleri her yerde yaygınlaştırdı. Onlarca hukuk skandalına imza attı. Ancak bir türlü istediği zaferi elde edemedi. Rojava’ya işgal harekatı şimdilik suya düştü. Zap’a bayrak dikme hayalleri başka bahara kaldı. Siyasi soykırım operasyonları mücadeleyi geriletmek yerine daha da güçlendirdi. Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kırılması için ulusal-uluslararası alanda çok geniş bir kesim harekete geçti. Sayın Abdullah Öcalan’ın düşünceleri daha fazla hayat buldu.
Şimdi tüm bu gerçekler ortadayken halen Kürtlerle uğraşmanın, Kürtlere yasaklar koymanın kime ne faydası var?
Önümüzdeki on gün içinde hem HDP’nin kapatılma davası takvimi belirginlik kazanacak hem de hangi partilerin seçim yeterliliğine sahip olduğu açıklanacak. İktidarın seçime savaş gündemiyle girmek istediği bir zeminde Anayasa Mahkemesi’nin iktidar dışında farklı bir karar vermesi pek beklenmiyor. İstanbul’un imkanlarını kaybetmenin nasıl bir sancı ve zorluk yaşattığı ortadayken iktidarın devletin tüm imkanlarını kaybetmesini göze alamadığı aşikar. Bunun için de var gücüyle halen Kürt halkına saldırıyor. Muhalefet ise sadece kendine dokunduğunda hukuk meselesine sarılıyor. İYİP başta olmak üzere diğer muhalefet partileri de Kürt halkının örgütlü mücadelesini hedef alıyorlar. Fakat şunu unutuyorlar; Erdoğan’a tüm sözlerini geri aldıran muhalefet değil, HDP’nin başını çektiği mücadele geleneğidir. Kürt özgürlük hareketinin direncidir. Katil Esed’den çark edip tekrar ‘Kardeşim Esed’e’ dönmüşse bu yaşadığı yenilginin sonucudur. Halen Kürtlerle barışmak yerine katil dedikleriyle anlaşıp Kürtleri katletmenin arayışı içine giriyor.
Kürtlerle uğraşmanın sadece Türkiye açısından değil hiçbir devlet ve güç açısından faydası yoktur. ABD’ye de faydası yoktur, Rusya’ya da faydası yoktur, bölgedeki işgalci devletlere de faydası yoktur. Bu devletleri yüzyıldır kriz içinde bırakan Kürt halkına yaklaşımlarıdır. Her an dıştan müdahaleye açık bırakılan Kürt halkına karşı yürüttükleri savaştır. Saddam kimyasal kullandı Kürtlere karşı, uluslararası güçler bunun üzerinden Irak’a müdahale ettiler. İran bugün en çok Kürt halkına karşı içine girdiği dinci ve soykırımcı politikalar yüzünden kriz yaşıyor. Suriye halen kriz içindeyse bunun nedeni Esad rejimi Kürtlerle barışmak istemediği içindir. Türkiye ile görüşmesi de halen bir umut ‘Kürtleri statüsüz bırakabilir miyim’ hayalinden dolayıdır. Ama artık geç, eskisi gibi bir durum asla mümkün değil.
Tüm bu gerçekler ortadayken hem iktidar hem de muhalefetin Kürtlerle barışmak yerine onlarla kavgalı olma halini anlamak zor oluyor. Faşizm de bir yere kadar. On yıllardır aynı şeyleri denemek ve her seferinde aynı sonuçları almaktan insan bıkmaz mı? Bir şeyleri sorgulamaz mı?
Geçen gün CHP’nin etkili ve demokratı Gürsel Tekin Kürt sorununun çözümü noktasında Efkan Ala’nın ‘Daha önce görüşmelerde taraflar vardı ancak biz bunu kaldırdık, doğrudan görüşüyoruz’ sözlerini twiter üzerinden paylaştı. Neden görüşüyorsunuz diye hesap soruyor. “Terör örgütüyle görüşmek suçtur” anlamına getiriyor. En demokratlarının hali bu. Neden görüşmeleri kestiniz, neden savaşı bitirecek bir çözüme kavuşturamadınız diye sorup, bu meseleyi biz demokratik yollarla çözeceğiz diyeceğine, neden görüştünüz diyor. Sanıyorlar ki bunu deyince başları göğe erecek.
Muhalefet bu söylemlerle kendi önünü kesiyor. Kendi kendine barajlar kuruyor. Hareket alanını daraltıyor. AKP iktidara gelmeden önce faşist söylemleri olabildiğince az kullanıyordu. Geniş kesimlere hitap etme ve bu hususta çözüm planları geliştirme ile oylarını her seçimde artırdı. Ama ne zamanki MHP ile ortaklık kurdu, faşist ve ırkçı siyasete başvurdu, işte o zaman savaş çok daha derinleşti ve ekonomik kriz görülmemiş boyutlara ulaştı. Muhalefet AKP’nin yirmi yıllık geçmişini eğer araştırırsa ve dertleri gerçekten Türkiye’yi demokratik ve özgürlükçü bir ülke haline getirmekse, güçlü dersler çıkaracağı açıktır. Aksi durumda milliyetçi, dinci ve ırkçı söylemlerle oy toplayıp iktidara gelebilirler ama milim yol alamazlar. AKP-MHP faşizmi devletin tüm imkanlarını kullanmasına rağmen yol alamadıklarını iyi görmeli. Kürtlerle uğraşmaktan da vazgeçmeli.