Keyfilik başladığında artık bir düzenden bahsetmek mümkün değildir. Kanun, yerini kişinin “TAKDİRİ”ne bırakır. Hakim Ceza Muhakemesi Kanunu’nu uygulamak yerine “KENDİ TARZI”nı dayatır. Sonra ne mi olur?
Ahmet Baran Çelik*
“Pekiii, yargıçları kim yargılayacak?” Bu cümleyi GİBİ dizisinde Feyyaz Yiğit’in canlandırdığı Yılmaz karakterinin sesi ile söylediğinizde baya komik oluyor. Onun dışında komik olduğu pek söylenemez. Hatta son derece can sıkıcıdır. GİBİ dizisi sanırım Türkiye’de son dönemlerde yapılmış en iyi dizilerden bir tanesi. Sıradan hayatları ve sıradan konuşmaları olağanca komik bir şekilde aktaran dizi şimdiden geniş bir izleyici kitlesine sahip. Dizinin replikleri de gündelik konuşmalara çoktan girmiş ve kendine yer edinmiş durumda. Dizinin 2. sezonunun VİTA BREVİS isimli 10. bölümünde yer alan “Pekiii, yargıçları kim yargılayacak?” repliği de sanırım diziyi takip eden avukatların günümüz yargılamalarında neredeyse her duruşma sonrası söylemek istediği bir replik. Ama başta da dediğimiz gibi, dizide komik olsa da gerçek hayatta pek komik olduğu söylenemez. İktidarın yargıyı bir sopa olarak kullanması ve birçok hukuksuzluğun yargı/yargıçlar eliyle yapılmasının komik olma ihtimali de yok zaten. Diziye tekrardan dönecek olursak, dizinin bahsettiğimiz bölümünde VATANA İHANET suçlamasıyla yargılanan senatör arkadaşını savunma görevini üstlenmiş olan Yılmaz, savunmasına şöyle başlamaktadır.
“..aklıma Sofokles’in 500 yıl önce söylediği şu söz geliyor: Pekiii, yargıçları kim yargılayacak? evet işim zor. Ama sizin işiniz daha da zor. Çünkü sizi tarih yargılayacak..”
Dizide yargıçlara söylenen bu sözler gerçek hayatta hepimizin aklından geçmiştir. Peki neden yargıçların da yargılanmasını istiyoruz? Şahit olduğumuz yargılamalardan ötürü bu soruya cevaben aklımıza gelen birçok sebep olacaktır ancak ben bu yazıda 2 tanesine değinmeye çalışacağım;
Siyasi iktidara boyun eğdikleri için yargılanmalarını istiyoruz
Türkiye gibi ülkelerde tarihe geçecek birçok dava vardır. KCK davaları, Barış Akademisyenleri davaları, yakın zamanda karar verilen ÇHD’li avukatların davaları veya halen devam etmekte olan KOBANE davasını bunlara örnek gösterebiliriz. Bu davaların benzer özellikleri vardır. Örneğin davaları başlatanlar hiçbir zaman hukukçular değildir. Soruşturmayı savcı başlatmış görünse de siyasi iktidardır buna karar veren. Yine yargılamayı yargıçlar yapıyor görünse de hem yargılama sürecini hem de nihai kararı belirleyen siyasi iktadarlardır. Öyle olmasa Selahattin Demirtaş, Osman Kavala, Figen Yüksekdağ ve ismini yazıya sığdıramayacağımız binlerce siyasi mahpus hapishanelerden çoktan çıkmış olurlardı. Veya hapishanelere hiç girmemiş olurlardı. Bu meselede yargı mensupları için değişen tek şey, belki de bu işe ne kadar gönüllü oldukları konusudur; iktidarın taleplerine ne kadar gönüllü oldukları veya buna ne kadar kolay boyun eğdikleri.
Bu davalarda siyasi iktidarın davalara müdahale ettiği, yön verdiği, hatta bizzat yürüttüğü tereddütsüz. Bu durum artık herkesçe kabul de edilmiş gibi. Sanki bu davalar normalmiş gibi, sanki iktidarın bunu yapması siyasetin gibi, sanki bu yargıçların da bir seçim yapma imkanları yokmuş gibi. Ancak bu yargılamalara karar veren bizzat siyasi iktidarlar olsa da, bu yargıçlar eliyle yürütülen bir süreç ve bu yargıçlar da en az siyasi iktidar kadar sorumlu. Hapishanelere konulan onlarca insan, verilen yüzlerce yıllık cezalardan onlar da elbette sorumlu ve bu nedenle onların da bir gün yargılanmasını istiyoruz.
Keyfi yargılamalar nedeniyle yargılanmalarını istiyoruz
Siyasi iktidarın yargıya müdahalesi toplumu ne kadar mağdur ediyorsa yargıçların hukukta keyfilikleri de bir o kadar mağdur etmektedir. Elbette bu durum da siyasi iktidardan bağımsız değildir. Keyfilik devletin tepesinde yer edinmiş ise zamanla bütün sisteme yayılıyor. Keyfilik başladığında artık bir düzenden bahsetmek mümkün değildir. Kanun, yerini kişinin “TAKDİRİ”ne bırakır. Hakim Ceza Muhakemesi Kanunu’nu uygulamak yerine “KENDİ TARZI”nı dayatır. Sonra ne mi olur?
Hakim, avukatın etek boyuna karışır.[1]
Hakim, avukatların mikrofonunu kapatır.
Hakim, avukatı, aileleri, basın mensuplarını duruşma salonundan atar, itiraz ederlerse jandarmaya dövdürür.[2]
Hakim, avukatları hatta Türkiye Barolar Birliği Başkanını duruşma salonuna almaz.[3]
Hakim, yargılanan kişinin savunma yapmasına izin vermeden dosyayı bitirmek ister.
Hakim, çocuk istismarcısına ceza vermeyip ona tövbe etmesini öğütler.[4]
Hakim, uluslararası mahkeme kararlarını tanımaz.
Bu olayların hepsi yaşandı ve hatta liste yüzlerce örnekle uzayıp gidebilir. İşte bu keyfilik nedeniyle de yargıçların yargılanmasını istiyoruz. Belki bir gün ülkeye demokrasi ve adalet gelir de suça bulaşmış ve yetkilerini, bir grubun veya iktidarın emrinde kötüye kullanan, kanunlara göre değil de keyfi olarak yargılama yapan yargıçlar da yargılanır. Nitekim yargılananlar da oldu. Ancak her halükarda Yılmaz’ın da dediği gibi tarih bu işi zaten görecektir. Tarih boyun eğen yargıçları affetmez. Öyle ki bunun için demokrasinin gelmesine bile gerek yok. Yeni iktidarlar eskisinden farklı olduklarını anlatmak için bile olsa bunu yapacaklardır. İktidar değişikliklerinde ilk harcanacak kişiler boyun eğen yargıçlar olacaktır. Bu şekilde olmasa bile tarih bu yargıçları kesinlikle yargılayacaktır.
*Özgürlük İçin Hukukçular Derneği İstanbul Şube Yöneticisi
[1] https://listelist.com/etek-boyu-hakim/
[2] https://www.mlsaturkey.com/tr/chd-ve-hhbli-avukatlarin-davasi-saniklar-hakimi-protesto-etti-3/
[3] https://medyascope.tv/2022/10/14/deniz-poyraz-davasina-avukatlar-alinmadi-jandarma-biber-gaziyla-mudahale-etti/
[4] https://www.evrensel.net/haber/478049/cocuk-istismarina-beraat-veren-hakimden-saniga-tovbe-et-bir-daha-yapma